Ülkemiz, büyük bir ekonomik krizle boğuşuyor. İşsizlik, enflasyon, yoksulluk, şiddet olayları ve umutsuzluk, toplumun her kesiminde derin yaralar açıyor. Ancak, bu ağır yük altında iktidar, halkın gerçek ihtiyaçlarını karşılamak bir yana, karanlık ve belirsiz gündemlerle meşgul olmakta. Bu da halkın güvensizliğini artırmakta, ülkenin yönetiminde derin bir boşluk yaratmaktadır.

Özellikle iktidarın sürekli gündemi değiştiren ve "devlet aklı" adı altında pek çok karanlık süreci gizlemeye çalışan yaklaşımı, toplumda sadece belirsizlik yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda güven bunalımını da pekiştiriyor. "Devlet aklı" denildiğinde, toplum neyi kastedildiğini anlamakta zorlanıyor; zira bu kavram, sıkça siyasi hesaplarla bağlantılı bir şekilde, halkın gerçek sorunlarından uzak bir gündem yaratmanın aracı haline geliyor.

Böylesine derin yaralarla mücadele edilmesi gereken bir dönemde, toplumun öncelikli ihtiyaçlarına yönelik adımlar atmak yerine karanlık ve belirsiz konularla gündem yaratılması anlaşılmaz bir durumdur. Gündemin sürekli değişkenlik göstermesi ve bu değişimlerin "devlet aklı" kavramıyla ilişkilendirilmesi, toplumda bilinmezlik ve güvensizlik ortamını daha da güçlendirmektedir. Bu durum, siyasetin yeni bir hesapla yeniden dizayn edilmek istendiği yönündeki şüpheleri artırmaktadır.

Başlıkta dile getirdiğim "Devlet Aklı mı?" sorusuna "hangi devlet ve nasıl bir devlet?" diyerek devam etmek gerekmektedir. Yıllardır uygulanan yanlış iç ve dış güvenlik politikaları, Türkiye'yi ciddi bir kaos ortamına sürüklemiştir. Özellikle Suriye, Afganistan ve diğer Orta Doğu ülkelerinden gelen kontrolsüz göçmen akını, toplumsal huzursuzluğun başlıca nedenlerinden biri olmuştur. Bunun yanı sıra, terör örgütleriyle yapılan diyalog girişimleri akıllarda daha fazla soru işareti bırakmaktadır.

Yaşanan bu süreçlerin arkasında, Türkiye’yi zayıflatmayı hedefleyen dış güçlerin olduğu yönünde teoriler sıkça gündeme getirilmektedir. Ekonomik krizlerin derinleşmesi, kontrolsüz göç akını ve toplumsal huzursuzluğun artması, bu iddiaları destekler niteliktedir. Özellikle ekonomik baskılar, toplumsal mühendislik ve güvenlik zaafiyeti yaratma çabaları bu teorileri güçlendirmektedir. Ancak bu sürecin etkilerini azaltmak ve ülkeyi daha istikrarlı bir düzleme çekmek mümkündür.

Türkiye’nin bu zorlu süreçten çıkışı, yalnızca halkın ihtiyaçlarına yönelik şeffaf, akılcı ve uzun vadeli politikalar geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Aksi takdirde, mevcut belirsizlik ortamı, ülkeyi daha derin bir krize sürükleyecektir. Toplumun huzuru ve ülkenin istikrarı, ancak devletin gerçek "aklını" devreye sokmasıyla sağlanabilir.

NOT: Zarf ile Defterin sahibi olanlar kiminle hangi karanlık süreçleri yaratmayı planlıyor?

Eğer gerçek akıl devreye girip halkın gerçek sorunlarına yönelik çözüm üretmezse, bu belirsizlik ortamı daha derin bir krize yol açacaktır. Bu noktada, zarfla defterin sahibi olanlar, hangi karanlık süreçleri planladığından çok, halkın güvenini kazanmayı ve gerçek sorunlara çözüm üretmeyi düşünmelidir. Aksi takdirde, ülkenin geleceği karanlık bir belirsizlikten başka bir şey olmayacaktır.