Bazı geceler vardır ki, karanlık her yeri sarar ama birileri için hiçbir zaman tam anlamıyla karanlık olmaz. Çünkü onlar, ışığın nerede yanacağını, hangi kapının ardında kimlerin beklediğini bilirler. Tarih boyunca, bu topraklarda kaderi değiştirenler hep o ışıkları görenler olmuştur. Onlar, sırları çözmeyi bilenlerdir; onlar, parolayı öğrenenlerdir. İşte bugün, karanlık içinde kaybolanların, gerçeği göremeyenlerin anlamadığı nokta tam olarak budur. Kapılar, herkese açılmaz. Yollar, herkes için görünmez. Ama vatanı bilen, yolu da bulur; parolayı bilen, kapıyı da açar.

Geçmişi bilmeden bugünü anlamak mümkün değildir. Vaktiyle, bu topraklarda birileri, perde arkasında büyük hesaplar yapıyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin karanlık odalarında konuşulanlar, Teşkilât-ı Mahsusa’nın gölgelerde yürüttüğü operasyonlar, aslında bugünün şifrelerini taşıyordu. Zira Türkiye, hiçbir zaman kendi kaderini yalnızca kendi elleriyle çizemedi. Dış güçlerin telkinleriyle hareket eden kuklalar, içeride en kritik makamlara getirildi. Ve biz, sandık ki yönetiliyoruz. Oysa yönetilmiyor, yalnızca yönlendiriliyorduk. İşte bugün de durum farklı değil. Gündemimizi belirleyenler, krizleri çıkaranlar, ardından da çözümün adresi olarak kendini sunanlar, hep aynı aklın uzantıları. Dün Sevr’i dayatanlar, bugün ekonomik savaşlarla bizi diz çöktürmeye çalışıyor.

Ancak tarih bir şeyi daha gösterdi. Oyun ne kadar büyük olursa olsun, sahnenin arkasında hep bir karşı oyun vardır. Bugün de o karşı oyunun zamanı geldi. Tıpkı Mondros sonrası Anadolu’ya yayılan Teşkilât-ı Mahsusa mensupları gibi, tıpkı Kuvayı Milliye’yi örgütleyenler gibi, bugün de sahaya inme vakti. Türkiye’yi, kaosun içine çekmek isteyenlerin bilmediği bir şey var: Bu milletin genlerinde teslim olmak yoktur.

Ama şunu da görmek gerek; bugün, bu milletin refleksleri köreltilmek isteniyor. Korku iklimi yaratılarak, adaletin kılıcı bir sopa haline getirilerek, haksız yargılamalarla, susturulan seslerle, sindirilen fikirlerle, aslında büyük bir psikolojik savaş yürütülüyor. Çünkü düşman, bir milletin askerini, tüfeğini yenmenin yetmeyeceğini bilir. Eğer zihniyetini ele geçirirse, işte o zaman gerçek zaferi kazanır. İşte bu yüzden, toplumun susturulması, sindirilmesi, korkutulması bir tesadüf değildir.

Ancak bu oyunu bozacak olanlar var. Onlar, dün İstanbul işgal edildiğinde harekete geçenler gibi, bugün de sahneye çıkmak zorunda. Çünkü mesele, yalnızca bir ülkenin yönetilmesi değil, bu toprakların sonsuza kadar kimin elinde kalacağıdır. Dünya yeniden şekillenirken, Türkiye’nin yönü çizilmeye çalışılırken, perde arkasında kalıp sessiz kalanlar, yarın sahipsiz bir ülkenin tanıkları olacaklar. İşte bu yüzden, artık vakit daralıyor.

Kapıyı açacak parolayı bilenler bir araya gelmek zorunda. Vatanı bilenler, yola çıkmak zorunda. Çünkü zaman daralıyor.

Soru artık şu değil; Kim yapacak?

Soru şu; Ne zaman harekete geçeceğiz? Ve o vakit, çok ama çok yakın.