Marş’ımızın kabulünün 92. Yılı.İlkokul bilgimizle cevaplayabileceğimiz bir soru: Kim yazdı İstiklal Marşı’nı? Tabi ki Mehmet Akif ERSOY. Kaç yılında kabul edildi?  12 Mart 1921’de…12 Mart 2013 tarihinde,  çeşitli görsel  ve yazılı medyada,haklı olarak, eğitim yuvalarımız, yazarlarımız, siyasetçilerimiz, devlet erkanı İstiklal Marşı ve Mehmet Akif’le ilgili büyük büyük laflar edecekler. Gün bu gündür  çünkü. Bir çoğununda da son cümlesini bilmek için kahin olmaya gerek yoktur:”Allah, bu millete bir daha   İstiklal Marşı yazdırtmasın.”  Amin.  
Neden  mi yazdırmasın ? Milletimizin Marşı, vatan ,millet,bayrak, bağımsızlık,  namus adına bir çok şehit,  gazi verildikten sonra yazılmış da ondan oğlum? Aynı zamanda , bu söz,” Allah’ım sen bu millete bir daha savaş yaşatma ,acılar çektirme.” duasının başka bir söylenme şeklidir kızım..    
Mehmet Akif ERSOY’u, eserlerinden tanımak en doğru olanı;  diğer insanları tanımada  geçerli olan kural Milli Şair’imiz  içinde geçerli: Başkaları, birilerini tanıtırken mutlaka kendinden bir şey katıyor veya görmek istediği gibi tanıtıyor insanlara. Bizzat okumak,  kişiliğini, şiirini düşüncelerini başkalarının tahlilinden öğrenmektense, neler söylendiğine kulak kabartmak en doğrusu. Zaten çok zor  değil, O’nu ve şiirlerini anlamak. Zor olan, anladığını, hiçbir menfaat beklemeden, başkası ne der, hangi çağda yaşıyoruz, demeden hayatımıza uygulamaktır söylediklerini. Şairimizin özeliğinin  birkaçı, dinsizliğe,  komünizme, vatanın düşmanlarca çiğnenmesine  karşı gelmekse; diğer bir  özelliği de  dini yanlış anlayan, dini “Ben atamdan böyle gördüm.” mantığından kendini kurtaramamış toplum veya topluluklaradır. Akif, iğneyi daha çok dâhil olduğu, hayatını boyunca iyi olması için uğrunda fikirler beyan ettiği, seslendiği, olmasını istediği topluma batırmış, çuvaldızı başkalarına batırmayı ondan sonra aklına getirmiştir. 
 “Fatih Kürsüsünde” adlı şiirinde İslam toplumu tarafından “Tevekkül” anlayışının yanlışlığını konu etmiştir.


"Kadermiş!" Öyle mi Hâşâ, bu söz değil doğru:
 Belânı istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu!
Taleb nasılsa, tabî´î, netîce öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var
"Çalış "´ dedikçe şerîat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
ANLAMI: Sonuç, mutlaka talebe uygun zuhur eder.Allah iradesinin sana haksızlık etmesi hiç söz konusu edilir mi? Şeriat sana “Çalış!”  dedikçe sen işi miskinliğe vurup çalışmadın.Bununla da kalmayıp, O’nun adına bir çok da hurafe uydurdun.Sonunda yanlı bir “Tevekkül “ anlayışı da sokuşturup, zavallı dini maskaraya  çevirdin. 


 
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmil edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür. Vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!
ANLAMI: Evet, nasıl olsa Allah’a tevekkül edip O’na dayanmışsın. O sanki senin ücretli işçindir. Artık yorulmana ne gerek var. Çalışmayı bırakıp oturduğun yerden emredebilirsin. Sabahleyin evden çıkarken işlerini bir bir ya, defter tamamlanınca teker teker  okuyup ona havale et. Sakın üzülme Rabbin görür o işleri. Çünkü vazifesidir… İşte yükün hafifledi.
 

Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...
Hudâ vekîl-i umûrun değil mi Keyfine bak!
Onun hazîne-i in´âmı kendi veznendir!
Havâle et ne kadar masrafın olursa... Verir!
ANLAMI :Sununda çoluk coçuk aç kalıp sürünürlermiş.ne gam.Bütün işlerini Allah’a havale etmedin mi?aldırma keyfine bak! Onun nimetlerini içeren hazine senin veznendir. Ne kadar masrafın olursa havale et. O derhal öder.
 
Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;
Levâzımın bitivermiş, değil mi Ekleyen O!
Çekip kumandası altında ordu ordu melek;
Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kâfi senin o nazlı sesin:
" Yetiş!" de kendisi gelsin, ya Hızr´ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak;
Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.
ANLAMI: Silahı Allah kullanmalı. Sınırı o beklemeli. Şayet levazımın biterse derhal takviye etmeli.gerektiği an komuta altında ordu ordu melek indirip,senin adına düşmanı yerle bir etmeli.Başın darda mı kaldı o nazlı sesini  bir defacık yükseltmen kafidir: “Yetiş “ de hemen ya kendisi gelsin.Ya Hızır göndersin.Şayet evinde hastalan varsa  O bakacak.Bakmak  borcudur. Senin hatırın için şifa hazinesini oluk  oluk akıtmalıdır. 

 
Demek ki: Her şeyin Allah… Yanaşman ırgatın O;
Çoluk çocuk O´na âid: Lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdir-i veznen O;
Alış seninse de, mes´ûl olan verişten O;
Denizde cenk olacakmış... Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş... Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i âile, eczâcı... Hepsi hâsılı O.
ANLAMI: Demek ki: Her şeyin Allah... Yanaşman O… ırgadın O… harcamalarının sorumlusu O…Kahyan O…veznedarın O…Çoluk çocuk da O’na ait: lalan, bacın, dadın hepsi O…Alışları sen yapsan da, ödemelerin sorumlusu yine O… Denizde savaş varmış, gemin O…kaptanın O…karada ordu lazımmış, askerin , komutanın O… Köyün yasakçısı O…Şehrin mülkiye amiri O…Aile doktoru eczacı…Kısacası hepsi O…
 
 
Ya sen nesin Mütevekkil! Yutulmaz artık   bu!         
Biraz da saygı gerektir... Ne saygısızlık bu!
Hudâ-yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür´ete... Ha
ANLAMI:Ya sen nesin? Allah’a dayanan nazlı kul! Artık yutulmaz bu safsatalar! Biraz da saygı gerektir.Bu ne saygısızlık (Haşa)Allah’ı kendine kul yaptı,kendisi oldu ilah.Utanmadan  bu küstahça cürete “TEVEKKÜL” diyor ha.


 
Milli mücadeleyi öğrenmek,
Batı dünyasını bilmek,
Doğu ülkelerini tanımak,
 İnsan sarrafı olmak,
İslam’daki doğruları yapmak,
Din  ile bezenmiş olduğunu söyleyen etrafımızdaki kişilerin  hayat tarzını ölçmek adına Akif’in eserleri baş ucu kitaplarımız arasında yer almalıdır.