İnsan içinde doğduğu kültürünün etkisi, gözlemleri, okudukları, işittikleri ve deneyimleriyle hayata ilişkin bir bakış açısı geliştirir. Bu bakış açısının sağladığı referans çerçevesiyle karşılaştığı olay, durum ve fikirleri değerlendirir. Hayatına yön verir. Diğer taraftan insanlar aynı konu üzerinde farklı düşüncelere sahip olabilir, aynı olaya farklı pencerelerden bakabilir, aynı mesajdan farklı anlamlar çıkarabilir. Bu farklılıklar insan olmanın gayet doğal bir sonucudur. Fakat doğal olmayan durum şu ki; bu farklı düşüncelere sahip kişilerin bu farklılıkları doğal olarak kabul etmemesi, birbirlerine nezaket göstermeyip birbirlerine tahammül edememesi. Öyle ki birbirlerinden nefret etme boyutuna gelmesi.
Düşünce, fikir, inanç ve eylemleriyle bireyleri terörize etmeye kalkışmayan ve toplumu bölmeye çalışmayan her kişinin; düşüncesini özgürce ifade etmesi, fikrini serdetmesi, inancını yaşaması ve eylemlerini sergilemesi gerektiğine inanıyorum. Hatta bu gerekliliğin birlikte yaşama kültürünün olmazsa olmazıdır desek herhalde abartmamış oluruz. Aksi takdirde; bireyler olarak birbirimizden uzaklaşıyor ve toplum olarak birbirimize yabancılaşıyoruz. Bir adım ötesinde birbirimizin gönül tarlalarına nefret tohumları saçarak kutuplaşıyoruz. Neticede topyekûn kaybediyoruz.
Bu noktada insanları ötekileştirme, etiketleme, tahkir ve tezyif etme duygu ve düşüncesinin köküne kibrit suyu dökmemiz lazım. Farklılıklara karşı tolerans eşik değerlerimizi genişletebilmemiz lazım. Çatışmadan tartışma olgunluğunu sergileyebilmemiz lazım. Bir konu üzerine farklı şeyler söylesek de veya karşımızdakiyle uzlaşamasak da, tartışmanın sonunda gönül köprülerini yıkmamamız ve kalben tokalaşmayı öğrenmemiz lazım. Aynı şekilde çocuklarımıza bu farklılıkların doğal olduğunu ve birbirimizden ayrışmaya neden olamayacağına ilişkin farkındalık kazandırmamız lazım. Aksi takdirde, birlik fikrimiz zarar görür, beraberlik duygumuz zedelenir, bütünleşme hayal olur.
Kalın sağlıcakla.