Kalemimden oluk oluk sitem damlıyormuş bugünlerde… 

Kelimelerimin ‘’ah’’ı taaaa ötelerden duyulur olmuş, mürekkebimin karasından tanınır olmuş yazılarım… 
Öyle diyorlar!
Oysaki Kalemim yazdıkça silgimde dirhem dirhem azalıyor bilmiyorlar… Telefon rehberinden, sanal arkadaş listelerinden silmek gibi bir şeyde değil bu hani,

İçimden siliniyor, içime yazdıklarım…
İçim ki yeni sönmüş bir yanardağ,
İçim patlamaya hazır bir volkan,
İçim kendi içine sığmayan bir yangın…
İçimde bir sürü sahipsiz kelime… Kimin kime, kimin niye dediği belirsiz… Aslında hepsi bizim elimizde başkalarının sesini açıp kapatmak yani, bunu biliyorum.
Velâkin uygulamak ne kadar zor… Bazen başkalarının sesini o kadar ağır basıyor ki; kendi sesimize kendi içimize kulak veremiyoruz… 
Başka seslere kendi sesimizle cevap vermeye çalışıyoruz ya da kabuğumuza çekilip kendi sesimizden vazgeçiyoruz… 
Bütün sesleri duymazlıktan gelmek geliyor içimizden… Ama yapamıyoruz!
Hani bulunmadığın bir ortamda gıyabında kötü, yalan yanlış sözler söylenmesi gibi bir şey bu.
 Bazen asilik ettiğimi düşünsem de öyle değil; birçoğumuz aynı şeyi düşünüyoruz biliyorum.
Gözünüzde beş kuruş değeri olmayan bir insanın insafına kalmak, zalimden merhamet ummak, ALLAH korkusu olmayanda vicdan aramak gibi…
İçim içimi yiyor sırf o yüzden…
İçim içime dar geliyor.
Yüreğim sanki fay hatlarında, ardı arkası kesilmiyor içimdeki artçı depremlerin. Kelime heybemde bütün sözcüklerin boynu bükük… Keşkelerle başlayan cümleler kuruyorum sonra. 
Mücadelesiz elde edilmiş bir mağlubiyet gibi uluorta…
Kulaktan kulağa gezerken kirlenmiş kelimelerden ve kelimelerin çıktığı ağızlardan söz etmek inanın ne işime geliyor ne de içime siniyor!
Anlamışsınızdır…  
İçim ki bir garip umman bu aralar,
İçim ki bihaber bu dalgalar, bu gelgitler ne için…