İSTİKAMET KARAKALPAKİSTAN
Birinci durağımız Sultan Veysel Karani Türbesi. Veysel Karani’nin İslam topraklarında yedi türbesinden biri Karakalpakistan’da. Yeşilin bitip çölün başlamasından bir müddet sonra Veysel Karani adına yapılan dağın göğsüne yaslı yerleşim yeri görünüyor. Çevresinde hiçbir başka yerleşim yeri bulunmamakla birlikte geriden bir kasaba görünümü var. Buraya yaklaştıkça türbenin kenarlarında çok büyük mezarlar görünmekte, bu kalabalığı mezarlar teşkil etmekte.
Buradaki mezarlar toprağın altında değil aksine toprağın üzerinde bulunmakta. Sebebi ise toprağın hemen altı sularla kaplı. Burayı kalabalık gösteren bu mezarlar, Veysel Karani’ye yakın olmak isteyip, vasiyet bırakan benim kabrimi de Veysel Karani’nin yanına gömün diyen başka bölgelerden getirilen insanlardır.
Dikkatimizi çeken bir şey anlatmak isterim. Ulu Türkistan’ın tamamında özellikle türbelere girildiği zaman belirli meydanlar var. Bu meydanların sağında veya solundaki girişlerde dua edici kişiler var. Buraya gelen insanlar burada bulunan yardım kutularına, yastık veya minderin altına para sokuşturuyorlar. Bu olay çoğu kez tekrarlanmakta. Buradaki kişiler kısa bir Kur’an-ı Kerim okuyup, duayla âmin deyip ayrılırken burada para veren kişiler bu kişilerin yanında bulunan ekmeklerden küçük parçalar kopararak yemekteler. Bu geleneği ilk defa burada gördüm.
Bazı İnsanlar evlerinde yaptırmış oldukları ekmekleri medreseye gelirken getiriyorlarmış. Burada ekmeğin uçlarından koparmaya çalışan herkes bu ekmeğe dokunuyor. Bu durumu rehberimiz Yıldız hanımla birlikte Kur’an okuyan oradaki insana söyledik. Bu ekmekleri keserek küçük parçalar halinde ayırmasını, herkesin elinin dokunmamasını aksi taktirde hastalık kapacaklarını beyan ettik. Tamam dediler ama sen söyle sen dinle.
Kazakistan’da başlayıp Özbekistan’da devam eden bu onuncu günümüzde bir başka dikkatimi çeken şey ise gezdiğimiz dolaştığımız bütün yerlerde çocuksuz hiçbir ailenin olmayışıydı. Bütün ailelerin, ellerinde, yanlarında ve kucaklarında çocukların oluşu veya hamile kadınlar göze çarpmakta. Bu demek oluyor ki gelecekte Özbekistan’ın çok genç bir nüfusa sahip olacağı.
Buradan abdestlerimizi tazeleyip yola tekrar devam ediyoruz istikamet Toprakkale. Toprakkale’ye saat 12:30 gibi varıyoruz. Burası Harezm’in ilk başkenti olmuş bir yerleşim yeri. Aynı isim Türkiye’de Osmaniye ilimizin bir kazası olan Toprak Kaledir.
Toprakkale tamamen Amuderya’dan alınan ve karılan samanlarla birlikte harç yapılarak kerpiç usulü yapılan ortalama yüksekliği 30 metreyi bulan bir devasa yapı. Buranın Milat’tan önce iki yüzlü yıllarda yapıldığı söylenmekte. Kale haliyle çamurdan yapıldığı için yer yer bozulmuş, sağlam kalan yerleri var mı az tabi. Yağmurdan kıştan yıllar boyu yine iyi dayanmış ki şu an ayakta duruyor. Hive’ye, Ürgenç’e o tarafa gelen ziyaretçilerin en önemli ziyaretgahlarından birisi Toprakkale olmalı.
Geri dönüş yolumuzda yine birçok Türkiye’de aynı adları taşıyan köy ve kasabalardan geçiyoruz. Akçakale köy sınırlarında grubumuzdan Dr. Murat yolda görünen bir köylünün karpuz tezgahının önünde otobüsü durdurarak bizlere karpuz ikramında bulunuyor. Acıkan Ekibimiz Ürgenç’te Türk lezzetleri lokantasında mola veriyor. Bütün Özbekistan restoranları da ön menü diye hiçbir şey yok varsa da et yoksa da et.
Çok et yemekten dolayı bize de gut hastalığı tebelleş oldu. Son üç günümüz ve yolculuk sıkıntılı geçti. Bana yürümekte zorlandığım zamanlarda yardımda bulunan Konya’dan öğretmen Ömer DÜR hocama buradan sosuz teşekkür ediyorum. Yine önümüze içi etle dolu poğaça şeklinde bir börek türü getirdiler, yedik akabinde bize yine etli mantı ikram ettiler. Oralarda üzerine tatlı yeme diye bir alışkanlık yok. Bu Türk lezzetleri lokantasında namazımızı kıldık çıkarken teşekkür edip selam verdiğim biri arkamızdan otobüsün yanına gelerek, abi ben de Türkiyeliyim. Konya Sille’den İsmail Erdem olduğunu söyledi. Artık buralarda da yavaş yavaş Türkiye’mizin Konya’mızın lezzetlerini bulma imkânınız var.
Devamı gelecek…