İlimizin tanıtımı için 70 bin erenle çıktığımız yolda, Manazan’ın Kayıp Güzelleri konulu yazımızla devam ediyoruz. Karamana 46 Km. uzaklıkta, zamanında küçük bir şehir olan, yetiştirdiği insanlarla Türkiye’mize katkıda bulunan büyük bir köyümüz olan Taşkale Köyümüz, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dedelerinin memleketi olan cesaretli, zeki, çalışkan ve sanatçı ruhlu insanların çıktığı bir değer Taşkale. Osmanlı İmparatorluğunun Balkanları fethinden sonra, Balkanların Türkleştirilmesi için, Karamandan göç ettirilen Kızıl Hafız Ahmet Efendinin torunlarından olan Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Atatürk ün ve bir çok ilim insanının memleketi Taşkale.
Taşkale Köyümüze binlerce turistin gelmesine sebep olan İncesu Mağarası, Dünyada eşi benzeri bulunmayan Tahıl Ambarları, Manazan Mağaraları ve Tarih öncesi dönemlerinden günümüze kadar uzanan tapınak, kilise, diğer tarihi kalıntıları, şifalı suları ve vadisi bulunmaktadır. Hattiler, Hitit’ler, Frigyalı’lar, Lidyalı’lar, Romalı’lar, Bizanslı’lar ve daha bir çok ilkel kabilenin yaşadığı 10.000 yıllık bir geçmişe sahip olan köyümüze Türklerin Anadolu ya yerleşmesinden sonra, Kızıl-Oğuz/Kocacık Yörük Boyunun bu bölgeye yerleşmesiyle bölge oluşumunu tamamlamıştır. Bu köşe yazımızda içinde bir çok efsane, hikaye ve mitoloji barındıran köyümüzde bulunan Manazan Mağaralarındaki uyuyan güzellerle ilgili hikayelerden bahsedeceğim.
Tarih öncesi dönemlerden itibaren kullanılan Manazan Mağaraları , kimi zaman yırtıcı ve vahşi hayvanlardan korunmak, kimi zaman tek tanrılı dine geçişte gizli ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Beş katlı belki daha da fazla kattan oluşan, yaklaşık 500*100*250 metre ölçülerinde içerisinde su kanalları, at meydanı, ölüler meydanı, ibadet mekanları ve evlerin bulunduğu bu yeraltı şehri tam olarak açıldığında Derinkuyu Yeraltı Şehrine rakip olabilecek bir değerde. Manazan Mağaralarını farklı yapan Tüf Kayaları ve değişik kimyasal yapısı sayesinde bir yaşam alanı olması, içerisinden doğal su ırmağı geçmesi ve bu suyun komşu Ayrancı Bölgesindeki buzul çağı öncesi dev insanların yaşadığı yeraltı şehirlerini de içerisine alarak Akdenize ulaşmasıdır. Rivayetlerde Taşkaleden bu suya düşen bir çocuğun Taşucunda çıktığı söylenmektedir. Mağarada havalandırma ve ışık sistemini de kuran bu insanlar cenazelerini de buraya defnediyorlardı. Manazan Mağaralarının güney cephesi çökmemiş olaydı belki de hiç bulunmayacaktı, büyük bir toprak kaymasının ardından ortaya çıkan yeraltı şehri diğer kapılarının ve çökmüş olan diğer katların gün yüzüne çıkmasını bekliyor. 1978’ li yıllarda okuldan çıkan Taşkaleli dört genç çocuk manazan Mağaralarına gezmeye giderler. Ölüler Meydanında bulunan odalardan birinde karşılarına prensesler kadar kıyafetiyle ve makyajıyla bütünleşmiş esmer güzeli bir kadın çıkar. Kadın yerde baygın bir şekilde yatıyor vaziyettedir. Çocuklar ilk etapta korksalar da, heyecanla ellerindeki kandillerin ferini açarak kadına yaklaşırlar, kadına seslenseler de o güzeli uyandıramazlar. Kadının kollarına girerek mağaraların vadiye bakan kısmına doğru götürürler ve yere bırakırlar. O gün öğretmenlerinin anlattıkları Pamuk Prenses hikayesinden etkilenen maceracı gençlerden birisi kadının alnından öper, çocuklar uyanacak diye beklerken, oksijenle temas eden beden yavaş yavaş buruşmaya başlar. Çocuklar bu korkuyla evlerini bulurlar ve ailelerine durumu anlatırlar. Daha sonra Jandarma ve Müze Müdürlüğü yetkilileri incelemeye gittiklerinde bu uyuyan güzelin tahmini 1600 yaşında olduğu söylenir. Müzeye nakli yapılan saçları örgülü kıyafetleri düzgün bu prenses yeterli koruma yapılmadığı için günümüze kadar bozulmasına devam
etmiştir. Mağara tüf kayaları, ısı ve nemin dengesi ile birlikte orantılı bir oksijenli bir ortamda yüzlerce yıl doğal mumyalama ile bozulmadan kalmıştır. Müze Müdürlüğünün günümüz teknolojisi ile bu prensesin bozulmadan önceki haline gelmesi için çalışmaları bulunmaktadır.
Mağarada bulunan bu güzelin hikayesi, birilerinin kulağına gitmiş olacak ki, hiç vakit kaybetmeden 1980’li dönemlerde ülkemizde cirit atan yabancı istihbaratçılar resmi görevli adı altında, gelerek mağarada incelemelerde bulunmuşlardır. Bu kişilerin Tarsus, Karaman, Silifke üçgeninde Daniel Peygamberin kabrini arayan ve şüphelendikleri Karadağa da gelerek araştırmalar yapan kişiler olması muhtemeldir. Manazan Mağaralarında araştırma yapan bu kişiler vücut bütünlüğü bozulmamış üç güzel kadın ve bir genç kızın daha bedenine ulaşırlar. Özellikle genç kızın saçlarının kalçasına kadar uzun olması ve örgülü saçının mavi boncuklarla süslenmesi gurubun çok dikkatini çekmişti. Çünkü mavi boncuk ve örgülü saç modeli Türklere has bir süsleme sanatıydı, yada Roma İmparatorluğunun baskılarından kaçan binlerce yıldır(1071 yılından binlerce yıl öncesi Türklerin Anadolu’ya geldikleri biliniyor) Anadolu’da yaşayan yerli Türklerden Hristiyan azizelerin gizlendiği bir Mekan mıydı, bunu o kişiler öğrendi. Yüzlerce boncuktan birkaçını çıkararak teste tabi tuttular. Boncuklara verdikleri darbelere karşı kırılmadığını içinden süzülen ışığın tam ve kırılmadan çıktığına şahit oldular. Kıyafetlerinin orjinalliği ve vücut yapılarının bozulmadığı bu üç güzeli ve kız çocuğunu özel ve kimyasal muhafaza altına alarak götürdüklerini Taşkalenin yaşlı insanları hala anlatmaktadır. Yüzündeki doğal boyaların, kıyafetlerin, takılarının dahi ilk gün ki gibi durduğu bu üç prensesi ve bir kız çocuğunun bedenlerini kim nereye götürdü, araştırmalarından ne sonuç çıktı hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çünkü onlarda saklı kalması gereken bir tarih vardı. Bize düşen ilerleyen yıllarda üniversitelerimiz özel araştırmalarla bu mağaralarda yaşayan diğer güzelleri bulmak ve günümüze ışık tutmasını sağlamaktır.