PETMAN... Eminim bu kavramı ilk defa duyuyorsunuz. SUPERMAN, SHEMAN, HE-MAN, BATMAN gibi ecnebi icadı karakterlere ziyadesiyle alışmışlar olarak bu PETMAN’da neyin nesi öyle ya? Hemen söyleyeyim. Yakın zaman sonra sayıları giderek artacak olan ve alelade bir eşya gibi kullanılıp atılacak insanların Türkçe karşılığıdır PETMAN. Dalga geçtiğimi ya da kafa bulduğumu falan ydüşünmeyin. Bizi nasıl bir tehlikenin beklediğini eminim yazıyı okuyunca sizlerde fark etmiş olacaksınız.
Geçmiş olsun, artık hepimiz birer “Kâğıt bardak” ya da “plastik şişe” bildiğimiz kullan atlar misali “PET” adayıyız. Evet evet doğru anladınız, hani şu kullanıp buruş buruş ederek sağa sola savurduğumuz şişelerden, bardaklardan bahsediyorum. “PET” diye kolayca söyleyiverdiğimiz polimer ürünler (polietilen tereflatat) işte. Korkmayın Kimyadan bahsedecek değilim, hem hiç mi hiç anlamam üstelik. Bildiğim tek şey yediden yetmişe her birimizin mücessem ve mücerret olan kimyamızın bütünüyle bozulmaya yüz tuttuğudur.
Pet deniliveren kullan-atların hayatımıza, belki de hayatla aramıza girdiği, o doksanlı yıllarda kulaklarımıza hoş gelen “Maskeli balo ve onun sahte yüzleri” nakaratını o zamanlar sadece şarkı diye bilir, mırıldanırdık. Meğerse Murathan Mungan şarkıya konu olan şiirinin bir yerinde “Yaktın gemilerimi, dönüş yok artık geri” derken tam da bugünleri resm eden ibretlik bir söz yazmış vesselam.
Düne kadar kaybolan kafa kâğıtlarımız için gazetelerin siyah beyaz sayfaları süsleyen “Kimliğimi kaybettim hükümsüzdür” ilâsı yenilenen kimliklerle birlikte tedavülden kalkmış oldu. Bundan sonrası rahat rahat kaybedebiliriz artık kimliklerimizi(!) Şaka bir yana her şeye sahip olabilme aşkına kendimizi kaybettiğimiz bir zamanda çanta ve cüzdanlarımızın gözünde saklar olduğumuz kimlik kartlarının sahi ne kadar hükmü var ki artık.
Gün geçmiyor ki değer verdiklerimizi bir kalemde silivermiş olmayalım. Şunun şurasında yirmi yıl evveline kadar kaleminden silgisine; koltuğundan perdesine varana dek her şeyine gözü gibi bakanların şimdilerde her şeye hem de her şeye kullanıp atacağı bir “PET” muamelesi yapıyor oluşu ne hazin bir gerçek olsa gerek. Kendimiz yetmiyoruz gibi haddimizi bilmeksizin el âlemle […]dik yarıştırmanın garabetinde yazık ki çocuklarımızı da bu kirli oyunun bir parçası yapıverdik ki sonumuz hayrola.
Sırf eşe dosta gösteriş olsun diyerek eskimeden yenilediğimiz evimiz ve arabamız bir yana envai çeşit eşyayı da yenisini almak niyetiyle gece yarısı bir çöp konteynırının yanı başına iliştirir olduk. Artık hiçbir şeyine bir ömür sahip olacağı kıymet gözüyle bakmayan bakamayan anne ve babaların şükürsüz hem de savurgan evlatları dolaşıyor camekânları omuzlayan kaldırımlarda. Çocuk yaşta sahip olduğu onca pahalı eşyası daha eskimeden/ bitmeden belki de yitmeden yenisine göz koyan doyumsuz ve hiçbir şeyle tatmin olmayan arsız delikanlılar sarıyor artık alış veriş standlarının çevresini.
Eee ne olmuş, nesi var ki sahip olduklarımızı yeniliyor olmanın. Para var huzur var(!) kardeşim öyle ya. Hem alan memnun satan memnun daha ne? Dahası şu ki benim aklım hep kullan at pet şişelerde, pet bardaklarda… Kimi zaman miadı dolmadan gündüz vakti değiştiriverdiğimiz telefonlarımızda, koltuk ve kanepelerimizde… Kimi zamanda gece yarılarında çöp tenekelerine, geri dönüşüm aşkına bırakıverdiğimiz tertemiz kıyafetlerimizde, savurup attığımız kap kacağımızda… Benim aklım başka bambaşka bir yerde.
Doksanlı yıllarda kâğıt bardağa, plastik şişeye kullan at gözüyle bakanların şimdilerde bütün sahip olduklarına kullanıp atabileceği bir eşya gözüyle bakıyor oluşunu düşündükçe kanım donuyor. O kadar ki bu ev bu araba olmazsa öbürü olur diyebilenlerin bu eş olmaz ise başkası diyerek bir celsede boşandığını gördükçe kanım donuyor. Sırf daha lüks bir yaşam için çocuklarını bakıcılara, anne ve babasını huzurevlerine, belki de apartmanların sessizliğine mahkûm edenlerin en yakınlarına canlı birer “PET”miş gözüyla bakışını düşündükçe kanım donuyor.
Kim olduğumuzu giderek unutuyor oluşumuzun arka bahçesinde kaybolan kimliklerimizle birlikte yok saydığımız değerlerimizi ve de hükmünü yitiren kıymetlilerimizi düşündükçe kanım donuyor. Kim bilir belki de yirmi yıl sonra çocuklarımızın çocuklarına, eşlerine ve de bize; torunlarımızın da onlara işte… Kullanıp atılacak bir eşya nazarıyla bakacak oluşunu, insan olarak hükmümüzü kaybedeceğimiz günleri düşündükçe kanım donuyor.