Üç günlük bir yolculuk ve yaşanmaya değer bir his yoğunluyla vardığımız son yer… Öyle bir yolculuk ki unutmadan hep düşüneceğimiz, yazmadan edemeyeceğimiz ve bir yere not etmek isteyeceğimiz bir anı geldi geçti ömrümüzden…

Hatırlamak, değildir sadece özel ve önemli günleri. Hatırlamak, daima var olacağını bilerek, hissederek yaşamaktır an’ı; yürek aralarında, boğazın hıçkırıklarla düğümlendiği yerlerde… İşte Çanakkale’de olmak böyle bir şeydi. Görebilmekti hislerle tarihi yeniden; kâh ağlayarak kâh gülümseyerek seyredebilmekti aziz şehitlerimizin kahramanlığını Seddülbahir’de, Kilitbahir’de ve Conkbayırı’nda…
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!
Bu sözler kâfi değil midir durduğumuz yerde neci olduğumuza?

18 Mart Deniz zaferi ve Çanakkale Şehitlerini Anma günü değildi dünümüz, bize onları anmak her an’a düşer. Onlara olan vefa borcumuzu ödemek; her yeni yetişen, sorumluluk bilincine erişen ve Türkiye sınırları içinde yaşayan gencin görevidir. Bir Hiroşima’yı, Nagazaki’yi görmeyi; ilerleme, teknoloji ve güç unsuru olarak algılayan Japon milleti gibi…
Tarihimiz o kadar çok methiyelerle doludur ki her şehri ayrı bir güzellikte ve dönemdeki yapısıyla karşımıza çıkıyor. Diğer durağımız olan, güzel şehrimiz Bursa idi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın satırlarına konu olan İslami motiflerle süslü Osmanlı tarihimiz…
Bursa'da eski bir cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.
Bakmaya, gezmeye doyamadığımız bu güzel tarihi şehirlerde; an geldi güldük dostlarımızla, an geldi hüzünlendik duyduklarımızla ve an geldi kaleme misafir ettik hafızamıza kazınanlarla… 
Teşekkürler bize bunu yaşatan dostlarımıza, büyüklerimize…