Milli Eğitim Bakanlığının açıklamasına bakılırsa yabancı dil dersleri bundan sonra ilkokul ikinci sınıftan itibaren başlayacak. Bundan maksat çocuklarımızı ‘bir dil bir insan’ anlayışı çerçevesinde yetiştirmekse buna kimsenin bir diyeceği yok elbette ki. Açıkçası bakanlığında farklı bir tutum sergilediğini zannetmiyorum. İkinci bir dil hele hele günümüz dünyasında gerekliliğin ötesinde elzemdir. Ancak yancı dil dersi öğrenimini ilkokul ikinci sınıftan başlatmak bir çözüm müdür? Daha önce 6.sınıftan itibaren görülen bu ders sonraları 4.sınıfa çekildi. Peki sonuç ne oldu? 6.sınıftan başlatıp liseden mezun ettiğimiz öğrencilerin kaç tanesi yazarak ya da konuşarak kendisini asgari olarak ifade edebiliyor?  Veya 4.sınıfa çekildikten sonra bu durumda bir değişiklik oldu mu? Ben söyleyeyim olmadı. 2.sınıfa çekildikten sonra da olmayacak. Hatta bütün dersleri kaldırıp yerine yabancı dil koysak ta olmayacak. Buradaki sorun derlerin hangi sınıf seviyesinden başlayacağı ya da ders sayıları ile ilgili değildir. Sorun öğretim yöntem ve tekniği ile ilgilidir. Şayet bakanlık bu çerçevede bir mesai harcarsa çok isabetli bir iş yapmış olur. Hele ikinci yabancı dil olayı var ki oraya hiç girmek istemiyorum. Mevlam hak getire. Boşuna zaman kaybı.
 


Diğer bir konu seçmeli derslerle ilgili bir mevzudur. Hükümet temel politika olarak seçmeli ders havuzunu genişletti. Seçenekleri arttırdı. Olması gereken bir şeydi. Yapıldı. Ancak seçmeli derslerin seçimini kim yapacak? Okul idaresi mi? Öğretmenler Kurulu mu? Rehberlik servisleri mi? Öğrenciler mi? Yoksa veliler mi? Kur’an-ı Kerim ve siyer dersleri seçmeli havuzuna atıldı. Ve bunları seçme yetkisi öğretmenler kurullarına bırakıldı. Şayet bu durum böyle devam ederse korkarım bu derslerin seçiminde ciddi problemler yaşanacaktır. Bu sebeple seçmeli derslerin seçimi öğrenci velilerine bırakılmalıdır. En sağlıklısı da budur. 

 
Diğer bir husus eğitim-öğretim faaliyetlerinin 3 döneme çıkartılması mevzuudur. Bu konudaki kanaatimi 30.01.2012 tarihinde şöyle belirtmiştim. ‘Eğitim-öğretim faaliyetlerinin iki sömestr olarak yapılması da bence yeniden gözden geçirilmelidir. Mesela aralıklarla üç döneme ayrılabilir. Bu dönemlerden ilki yoğun ders ağırlıklı, ikincisi düşük yoğunlukta ders yoğun kültür-sanat faaliyetleri, üçüncüsü ise yaz okulları şeklinde olabilir. Okulu hayatın merkezine çekmek ya da hayatı okulun merkezi etrafında şekillendirmek istiyorsanız bu durumu muhakkak gözden geçirmek ve çalışmalar yapmak gerekiyor.’ Bakanlığın bu konudaki arayışlarını önemsiyorum. İnşallah en kısa sürede bu düşüncenin alt yapısı oluşturulur ve hayata geçirilir. 

 
Beden eğitimi ve müzik gibi özel yetenek isteyen derslerin de zorunluluktan çıkartılıp seçmeli havuzuna atılması gerekmektedir. Bu gibi derslere yeteneği olmayan öğrenciler ciddi anlamda mağdur olmakta bazı beden eğitimi dersi öğretmenlerinin kaprislerine kurban olmaktadırlar. (Tüm beden eğitimi öğretmenlerini kastetmediğimi bir kez daha belirtiyorum)

 
4+4+4 ile getirilen yeni düzenleme ile ilköğretim okullarında sabah kültür dersleri yapılmalı, öğlenden sonra kulüp çalışmalarına ağırlık verilmeli. Öğrencilerin kabiliyetleri istikametinde resim, müzik, tiyatro, fotoğrafçılık, ebru ve her türlü spor eğitimi olmalı. 
 
Gerek öğretmen ve gerekse öğrenciler için kıyafet zorunluluğuna son verilmeli, böyle bir dayatmadan vazgeçilmelidir. Hele kravat takma zorunluluğu kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır. 
 
Seçmeli derslerin çocuklar tarafından karşılık bulması için girecekleri sınavlarda belli sayıda da olsa sorulara kaynaklık etmesi yani o derslerden de soru sorulması sağlanmalıdır. Onların hayatlarının belirlenme ve şekillenmesinde sınavların önemli olduğu gerçeğinden yola çıkarak seçmeli derslere böylece ilgi arttırılmalıdır.
 
Her şey çocuklarımız ve geleceğimiz içinse ki öyle o halde teoride düşünülen güzel şeylerin pratikte karşılığını bulması ve azami sonuç alınması gerekir.
 M. Abdulkadir YUSUFOĞLU