Çoğunuz köşe yazımızın başlığını görünce ne alaka diyeceksiniz eminim. Yazıyı baştan sona okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızı umuyorum. Çalışmakta olduğum iş yerinde sizden iyi olmasın bir arkadaşımız var. Arkadaşımız uzun bir kahvehane ve oyun alışkanlığından sonra, on yıl önce orada geçen boş zamanlarına acıyarak değişik bir etkinlik bulmaya çalışmış, Kahvehaneden ve okey masasının bağımlılığından kurtulmak için araştırmalara girişmiş. En sonunda en doğrusu olarak olta balıkçılığına arkadaşlarının da tavsiyesiyle başlamış. O gün bu gündür olta balıkçılığı yapıyor. Gezenden tutunda Ayrancı, Taşkale, Göksu, Ermenek Karaman il sınırları içerisinde hemen hemen her yerde avlanıyor. Rekoru da tek balıkta yedi kilo, kendisini tebrik ediyoruz. Zaman zaman sohbetlerimizde vahşi avlanmayla balıklara zarar verenlerden bahsediyor. Vahşi avlanma olmazsa balıkların daha iyi üreyeceğini ve çoğalacağından ayrıca irileşeceğini belirtiyor. Zaman zaman bizimde kendisine eşlik ettiğimiz bu etkinliklerde benim arkadaşım şahsen oltaya küçük balık bile gelse onu salıveriyor, buna bizzat şahit oldum. Onun için lütfen derelerimizde barajlarımızda zaten yasak olan vahşi avlanma yöntemi olan elektrik verme, ağ atma, tüfekle vurma, dinamit kullanma, vb. avlanmalardan vaz geçelim. İki saatte oltayla bir öğünlük balık tutulduğunu gördüm. Onun için, geleceğimizi karartmaya hiç değmez.
Geçen hafta olta balıkçılığı yapan bu arkadaşımız, mesaiden sonra Karamanımızın en güzel gezi, macera ve piknik alanlarından olan Kültür Parka bizleri balık mangala davet etti. Dokuz on kişide varız. Arkadaşa dedik -on kişiye yetecek balığın var mı? diye oda sağ olsun -ben bu programın ayarını çok önceleri verdim adam başı üç balık ayarladım dedi. Sağ olsun, ufak tefek malzemeleri de kendimiz aldık. Yağmurlu bir hava olmasına rağmen çok güzel bir hava vardı, programdan vaz geçmek olmazdı. Kültür Parkına giderken bizim araçta kurumumuzda çalışan ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununa göre ataması yapılan genç bir arkadaşımız da bulunmaktaydı. Arkadaşımız araçta giderken birdenbire -İsmet abi yazılarında beni de yazsana dedi. Ama inanın o kadar samimi ve içtenlikle söyledi ki ne diyeceğimi şaşırdım. İlk şaşkınlığım geçtikten sonra -tebessümle tamam abim ilk fırsatta yalnız 70 bin erenden ilham gelmesi lazım dedim. O an düşünmeye başladım, ne yazabilirim nasıl bir konu bulabilirim diye aklıma gelmedi. Mis gibi balık mangalımızı yaptık, üzerine Kültür Parkının yürüyüş parkurunda yürüdük, macera parkının ve kültür parkının daha da genişletilebileceğinden bahsettik, hoş sohbetten sonra saat 23.00 evlerimize döndük. Bir duş alıp yattıktan sonra üç gibi uykulu uyanık bir vaziyette, belki de genç arkadaşımızın güzel kalbine istinaden ilham geldi. İsmet abi beni de yazsana cümlesinden girerek hem balıkçılığa değineceğim hem de sevgi evlerinden yetişen çocukların durumuna değinmiş olacaktım. Yani bir taşla iki kuş vuracaktık. Hemen kalktım aldım kâğıdı kalemi elime ve yazmaya başladım.
Sizin anlayacağınız balık mangalımızdan bir sevgi çocuğu çıktı. Kimsesiz, terkedilmiş, anne babasını kaybetmiş çocuklarımıza devletimiz öğrenim durumlarına göre veya ihtiyaçları doğrultusunda on sekiz, yirmi ve yirmi beş yaşlarına kadar sahip çıkıyor. Onları en güzel bir ortamda yetiştirmeye çalışıyor, eğitimlerini aldırıyor, gezi programları düzenliyor, sağlıklarıyla ilgileniyor. Devletimiz Öğretmenleriyle, sağlıkçılarıyla, dallarında Uzman personellerin desteğiyle on sekiz, yirmi ve yirmi beş yaşına kadar kol kanat geriyor. Üniversiteye gönderiyor, on sekiz yaşını tamamlayanlara iş buluyor. Sosyal hayata da uyum sağlayana kadar takip ediyor. Devletimiz o kadar üzerine yük alıyor ki, bu kadar yükün üstesinden gelmek ancak, devlet olmayla olur. O gün gece köşe yazım için ilham geldikten sonra kafamda bir de proje oluştu. Her şeyi devletten beklememek lazım lafını her zaman desteklemişimdir, bu söze istinaden kişisel olarak desteklerinizi ve uygulamasını beklediğim projemi anlatayım.
PROJEMİZİN ADI: Sosyal Hayata Uyum Projesi, SÜRESİ: 1 Yıl, KONUSU: Bir yıl boyunca, Sevgi Evlerinden ayrılan Sevgi Çocuklarını Sosyal Hayata Adapte Etmek ve Uyum Sağlamak, İÇERİĞİ: “Resmi Kurumlarımızla iş birliği içinde; Üniversite çağına gelmiş bir sevgi çocuğunun eğitim dönemi boyunca masraflarını üstlenebiliriz, on sekiz yaşına gelmiş ve çıkışı olacak bir sevgi çocuğunu esnaflıkla, çiftçilikle, ticaretle uğraşanlar bir yıl boyunca yanlarında çalıştırıp(primler beş yıla kadar devlet tarafından karşılanıyor) sosyal hayata uyum kazandırabilirler, gerçek hayatla onları tanıştırabilir. Durumu iyi olan bir aile yanına alabilir bir yıl boyunca kol kanat gerebilir, dışarıdaki hayatı onlara tanıtabilir. İş insanlarımız işletmelerinde belli bir kontenjan ayırıp istihdam edebilirler. Zaten devletimiz SGK pirim teşviklerinde beş yıla kadar destek sağlıyor. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri her türlü rehberlik ve karşılaşılan problemlerde sosyal destek vermektedir. İlimizde veya ilçemizde bulunan sevgi evlerini her zaman ziyaret edelim. Yetkililerle diyalog halinde olalım. Yurttan ayrılacak olan çocuklarımızdan bilgi alarak yanınızda çalıştırmak istediğinizi veya bir yıl boyunca ben koruyup kollayacağım diyerek görüş alışverişinde bulunun. O çocuğa bir barınma yeri ayarlayıp yanınızda çalıştırabilirsiniz. Bir bakkal olabilirsiniz, bir terzi olabilirsiniz hiç önemli değil imkanlarınız çerçevesinde bu çocuklarımızı dışarıdaki hayata alıştırabiliriz. Evde bir yemek yapmayı veya ev temizliği yapmayı öğretebilir, bir misafirliğe gitmeyi, bir alacak istemeyi veya bir komşudan bir ihtiyaç malzemesini istemeyi, eve gelen bir misafiri ağırlamayı, vb. daha birçok örnekleriyle öğretebiliriz. Bu çocuklara bir yıl boyunca hayat öğretmenliği yapabiliriz. Ne Dersiniz….
Kamu kurumlarına, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu kapsamında işe yerleşen bu çocuklarımıza dairelerdeki bütün arkadaşlar ellerinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorlar. Konuşmalarından tutunda, dairede ve dışarıda nasıl davranmaları gerektiğine kadar her konuda bu arkadaşlarımızı yetiştirmeye ve sosyal hayata adapte etmeye çalışıyoruz. Tıpkı İsmet abi beni de yazsana diyen genç arkadaşımıza sahip çıktığımız gibi… Hiç unutmam 2005 yılında kurumumuza 2828 sayılı Kanunla gelen bir arkadaşımızla Emniyet Müdürlüğünde eğitim atışlarına gittik, eğitim atışları sırasında arkadaşımız, orada görevli polis arkadaşa kabadayı tavrıyla ters ters konuştu. Biz hemen müdahale ettik araya başka bir konu karıştırarak, görevli polis arkadaşın yanına vardık durumu izah ettik, sağ olsun oda anlayışla karşıladı bizi. Dışarı çıkınca da arkadaşımıza gerekli uyarıyı yaparak nasıl davranması ve konuşması gerektiğini anlattık. Arkadaşımızla sürekli ilgilenerek, dışarıdaki hayatta da sürekli yanımızdan ayırmayarak bir yol kat etmesini sağladık. Bu günkü geldiği nokta ise bizi solladı açıkçası. “İsmet abi beni de yazsana” diyen bu genç arkadaşımız ve diğer tüm arkadaşlarımızı yetiştirmekte bütün kurumlardaki amir, memur, hizmetli ve işçisiyle hepimize düşüyor. Onlara sahip çıkalım, kucaklayalım hafta sonu ailemizle pikniğe gittiğimizde o arkadaşımızı da davet edelim. Bir akşam eve yemeğe çağıralım. Bu topraklarda bu bayrağın altında hep birlikte yaşıyoruz, hepimiz kardeşiz… Sağ olasın Balık mangalı programını yapan arkadaşımız, sağ olasın Balık Mangalının Sevgi Çocuğu sizlerin sayesinde bir köşe yazısı ve iki toplumsal konuya değindik, teşekkürler…