Durun hele. Yazının başlığını okuyup da öyle hemen ardımdan gıybet sanrısı tüttürmeyin. Doğruya doğru. Trump denen medya soytarısının o son çıkışını tabi ki en az sizler kadar ben de tanımıyorum. Hani şu tanımak denen şeyin diplomatik jargondaki olanından... Ama doğru olan bir şey daha var ki ne yazık ki benim Kudüs’ü de tanımıyor oluşum. O da tabi ki coğrafi ve elbette siyasi olanından. Bakmayın siz Cennet mekân Erbakan Hocamızın “Kudüs coğrafi bir mesele değil, imani bir meseledir” dediğine. O söz Kudüs’ü avucunun içi gibi bilen Müslümanlar için. Ya değilse benim gibi Kudüs’ü harita da bile gösteremeyecek zavallılar için değil. Ayrıca iman denen şeyi kim kaybetmiş ki biz bulalım. Öyle ya. Bir gönül insanı “Gerçek imana sahip olan adam, kâinata meydan okur” diyesi, hiç mi duymadınız azizim.
Tam da burada cevapsız kalıyor ya soru. Sözde imansız değimiz bir adam çıkıp bütün dünyanın gözünün içine baka baka “Kudüs –İşgail- devletinin başkentidir” diyecek, güya biz iman sahipleri maval okumaya devam edeceğiz. Neymiş?” Trump şaşırma sabrımızı taşırma”. “İşgail, hele sen de şaşırma ki taşmasın sabrımız.” Yahu adamlar şaşırmışlar şaşıracakları kadar. Biri sapmış Hıristiyanların şarlatanlığını, öbürü de gazaba uğramış Yahudilerin şakşaklığını yapmakta daha ne. Siz kendinizden haber verin hele. Yıllarca İslami otellerde havuza girmenin yirmi yedi kat daha sevap olduğuna iman etmişler olarak, sizce Kudüs’de iki rekât namaz kılmanın derecesi ne ola? Sizin otelle motelle işiniz olmaz bilirim. Biz ancak o telefon, bu telefon biliriz o kadar. Elimizden düşürmediğimiz telefonlarımız yüzünden ilgiden yetim büyüttüğümüz çocuklarımızdan mı bahsedeyim, yoksa Kudüs’de yetim kalmış bir çocuğun bundan sonraki bütün ihtiyaçlarını ben karşılayacağım demeyişimizin otuzuncu yıldönümünü kutlayışımızdan mı?
Neyse olan olmuş bir kere. O neyse de Trump denen adamın seçim öncesi dillendirdiği -İşgail- ve Kudüs tanınırlığından haberimiz yokmuş maalesef. Bununla kalsa iyi… Binlerce tır dolusu silahı kuzey Iraktaki it sürüsüne hediye ederken taşmayan sabrımız, Kudüs gibi bir başka seçim vaadi olan Kürt devleti kurma fikrini kusunca mı taşacak. Güya onun gözünde radikal İslamcı olan başta Türkiye olmak üzere İran, Katar ve de Suudi Arabistan gibi ülkeleri hiç etme hayali sabrımızı taşırmadı da bunu yapmanın arifesine geldiği gün diline dolayacakları mı taşıracak sabrımızı. Hem bize ne ki Trımp’dan. Bizim meselemiz ne Trump’la ne de _İşgail- devletiyle. Bizim meselemiz taşmayan sabrımızla da değil. Sabrımızı bir türlü taşırmayan, taşıramayan imanımızla. Sahi taşsa ne olur merak ediyorum. Kim bilir o saat bütün planlarımızı değiştiriveririz. Bambaşka bir insan oluveririz aynanın karşısında. Sabrımızın taşacağı o günü sabırla bekliyorum desem yalan olmaz hani.
Mesela sosyal medya denen çamurda yürümeyi, dahası elimize geçen acıklı görselleri paylaşarak sevap devşirme pervasızlığından vazgeçeriz. Delikanlı gibi geçip bankamatiğin karşısına “Yeter artık, biraz da Filistinli çocuklar için çekelim şu parayı. Hem sen ver bakayım maaşımın bin lirasını Kudüs için” demenin zevkini yaşarız. Hemen de üzerinize alınmayın öyle. Sözüm meclisten dışarı. Sahi Filistin bayrağında neden dört ayrı renk var ben bunu daha önce neden hiç düşünmedim deyip cevap ararız. Belki de ilk kez Filistin’i ya da Kudüs’ü anlatan bir kitap ya da uzun uzadıya bir makaleyi okumayı düşünürüz. Ya da Filistin’de binlerce çocuğun yetim kaldığı bir dünyada godoş godoş üç çocuk sahibi bir babayım demekten vazgeçeriz. Kim bilir belki de bir o kadar kadının Kudüs’de yaka paça tartaklandığı bir zamanda kocayım derken ilk kez yüzümüzü kızartırız.
Dedim ya, ben ne Trump’ı tanırım ne de Kudüs’ü. Ne yalan söyleyeyim sizi de tanımam. Ben bir tek kendimi tanırım. Hayallerinde özgür bir Kudüs için malını, belki de canını vermeyi düşünmeyecek kadar iman sorunu olan zatımı tanırım. Arada bir mübarek toprakları işgal altında olmuş insanları unutup, benim gibi zihinleri parayla işgal olmuş adamların cumasını mübarek etme derdindeki şahsımı tanırım. Kapıma kadar gelmiş Afganistanlılara ya da ne bileyim Suriyelilere sahip çıkmamışken binlerce kilometre uzaklıktaki Filistinlilere sahip çıkması imkânsız olan beni tanırım. Allah sabredenlerle beraberdir ayeti varken sabretmeli, ya değilse sabrımı taşırmam doğru olmaz diyecek kadar şaşı bir imana sahip olan bu “adem”i tanırım.