Her nesilde olduğu gibi zamanın birinde de Ali adında iyi mi iyi bir adam yaşarmış. Ali çok varlıklı değilmiş ama elinden geldiği kadar insanlara faydalı olmayı, elinde avucunda ne varsa insanlığa bağışlamayı amaçlamış bir kere, tutabilene aşk olsun. Bu adamın birde İsmail isimli komşusu varmış. İsmail, Ali’den daha varlıklıymış ama Ali kadar insanlık için çaba harcamazmış.
Bunların yaşadığı yerde büyük bir kuraklık varmış. Kışın ne adam akıllı kar yağarmış, nede baharda yağmur. Halk perişan halde susuzlukla mücadele ederken İsmail bu işe bir çözüm bulmak istemiş ve düşünmeye başlamış. En sonunda aklına çok parlak bir fikir gelmiş. İsmail dağların ardında bir kaynak olduğunu biliyormuş ve kendince planını hazırlayarak koyulmuş yola. Planına göre o kaynaktan suyu getirecek ve bir damla su için canını verecek halka para karşılığında satacakmış. Öylede yapmış. Bir değil beş değil. İsmail her seferinde gidip kaynaktan suyu getiriyormuş ve parayla satıyormuş. Ali bu işe çok kızmış ve bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş. Ne yaparım derken birden aklına çok parlak bir fikir gelmiş. Kendiside İsmail ile beraber su getirmeye ve satmaya karar vermiş.
Evet o iyilik sever insan parayla su satmaya karar vermiş. Bunu duyanlar çok şaşırmış. Herkesin Ali’ye karşı olan tutumu değişmiş. Çünkü iyiliksever, paraya tamah etmeyen birisi olarak bildikleri Ali, onların zayıf bir noktasından yararlanarak parayla su satmaya başlamış. Gel zaman git zaman bu işten İsmail ile Ali bir miktar para kazanmışlar. Ali artık süper planını hayata geçirmek için gerekli olan maddi karşılığa sahip olduğu kanısına varınca hemen çalışmalara başlamış ve insanlara para karşılığında sattıkları suyun kaynağından yerleşim yerine tesisat çektirerek evlerin arasına kocaman bir hayrat yaptırmış ki artık halk bu su işkencesinden kurtulsun diye. Tabi halk Ali’ye karşı ne kadar yanlış bir tutum sergilediklerini biraz geç olsa da anlamış. Artık Ali amacına ulaşmış ve içi rahatlamış. Çünkü o sıkıntı içinde bulunan halkı feraha kavuşturmak için bir girişimde bulunmuş.
Ama İsmail bu işten çok para kazanmış ve halada kazanmak istemiş. İsmail yeni yeni planlar yapmaya başlamış ve aklına gelen yeni planı hayata geçirecekmiş. Bu seferde hayrattan aldığı suyu komşu yerleşim yerlerine götürüp satmak istemiş ve yapmış. Her gece gizlice gelir kimse görmeden bidonları doldurur ve arabasına yüklermiş. Bir kaç gün böyle devam etmiş.
Durumun farkına varan Ali bir gece İsmail’i gizliden takip etmiş ve tam bidonları doldururken selam vermiş. İsmail birden heyecanlanmış ve eli ayağına dolaşmış. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilememiş ve kekeleyerek Ali’nin selamına karşılık vermiş. Ali, insanların ihtiyaçlarından faydalanarak hiçbir çaba sarf etmeden para kazanmaya çalışmasının yanlış olduğunu, insanlık için karşılıksız çalışması gerektiğini söylemiş ve demiş ki: “Hani sucu mu açtın da, su satıyorsun?” İsmail hiç oralı olmadan, aceleyle bidonlarını yüklemiş ve yola koyulmak için arabasını hareket ettiriyormuş ki Ali yeniden seslenmiş: “ÇİZGİYE BASTIN, BORÇLUSUN.”
İsmail bu sözler karşısında şaşırmış ve o durumdayken bile soramadan edememiş: “Ne çizgisi?”
Ve hiç ummadığı bir cevapla karşılaşmış: “PARK ÇİZGİSİ!”
(Not: Bu hikayedeki isimler temsilidir ve gerçek hayatta hiç kimseyi temsil etmemektedir.)
Tüm ülkede giderek yaygınlaşan şehir içi sokak ve caddelerdeki park parası uygulaması yargı engeline takıldı bir kere. Tam da yerinde oldu aslında. Hatta geç bile kalındı. Çünkü çeşitli illerdeki belediyeler, asıl amacın halka hizmet olduğunu unutup, şehrin uygun yerlerine kapalı veya açık otoparklar inşa etmek yerine bu tarlanın ekinini biçmeye başlamışlardı.
Burdur Tüketiciyi Koruma Derneği’nin şehir içindeki park paraları ile ilgili başlatmış olduğu hukuk mücadelesi vatandaşın çıkarları doğrultusunda sonuçlandı. Mahkeme kararı artık belediyelerin vatandaştan otopark ücreti alamayacağı ve daha önceden almış olduğu ücretleri de vatandaşa iade etmesi gerektiği sonucuna vardı.
Aynı hassasiyeti ve uygulamayı konu yargıya taşınmadan ilimizde de görmek bizleri gerçekten çok mutlu edecektir. Eğer yetkililer bu uygulamaya devam etme konusunda ısrarcı davranırlarsa da sıradan bir vatandaş olarak diğer yetkilileri göreve davet etmekten başka çaremiz kalmıyor ne yazık ki.
Alper Yusuf KÖROĞLU
Öğretim Görevlisi