GÜR BİR SES VE KARARLI BİR İRADE

 İslam dünyasının içerisinde bulunduğu durum bir Müslüman olarak içimi yakıyor/acıtıyor. Bir caninin ihtirasları yüzünden Suriye’de yüzbinlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Kalanların hali perişan. Her gün silahlar atılıyor, bombalar patlatılıyor, insanlar ölüyor. İnsan hayatının çok ucuz olduğu, hiçe sayıldığı bir Pazar yerine dönmüş Suriye. Şehirler, camiler, tarihi mekanlar ve medeniyetin izlerini taşıyan her ne varsa yerle bir edilmiş durumda. Kanayan yara devam ediyor. Ölende öldürende Müslüman. Allah’ım ne acı bir tablo.

Irak yıllardır rahat yüzü görmedi. Sürekli bombalar patlıyor, her gün onlarca insan hayatını kaybediyor. Irak’ın bütünlüğü kalmadı. Eline silah alan/tutuşturulan ne uğruna olduğunun bilincinde olmadan yakıyor, döküyor. Yine bakıyorsunuz ölende, öldürende Müslüman.

Mısır. Darbe yapılıyor, mısır halkının iradesi hedef alınıyor. Yok sayılıyor. Darbeyi yapanlar halkının üzerine ateş açıyor ve yüzlerce müslümanı katlediyor. Müslüman Kardeşler Teşkilatı terör örgütü kapsamına alınıyor, teşkilat mensupları idamla yargılanıyor. Yine ölende öldürende Müslüman.

Gazze. Yıllardır İsrail ablukasında açık cezaevi durumunda. Dış dünya ile bağlantısı İsrail’in lütfuna kalmış. Direnerek hayata tutunmaya çalışıyorlar. Canı sıkıldıkça İsrail füze yağdırıyor birde. Bu sefer ölen yine Müslüman öldürense Yahudi.

İslam coğrafyası kendi ayakları üzerine durmasın, kendi kaynaklarını kendisi kullanmasın, sevgi ve kardeşliğe dayanan gül medeniyetini yeniden tesis etmesin diye kavganın, kargaşanın alanı haline getiriliyor. Burada elbette ki Müslümanların basiretsizliği, sorumsuzluğu var. Ancak asıl acısı bu coğrafya üzerinde tasarruf yapmaya çalışan batının görülmemesi. Burada yaşayan Müslümanların bu durumun farkına varamaması. Belki görülüyor, belki farkına varılıyor ancak sonuç bir türlü değişmiyor.

Müslümanın kanını müslümana haram sayan bir dinin mensubu olanların birbirlerini gözlerini kırpmadan ve vahşice katletmeleri nasıl izah edilebilir. Bu durun nasıl kabullenilebilir. Bu manzaradan memnun olup ellerini ovuşturanlara bu fırsatları nasıl verilebiliyor.

Bu ümmet, bu coğrafya bu kadar sahipsiz mi gerçekten. Olmamalı. Bir sahibi olmalı. Osmanlısını bulmalı bu coğrafya.

Bu coğrafyanın alimlerini, devlet ve siyaset adamlarını bir araya getirecek bir yapı olmalı. Bu durum kabullenilmemeli.

Birisi çıkmalı, gür bir sesle, kararlı bir iradeyle bunu haykırmalı. Ne yapıyoruz demeli. Yaptığımızın farkında mıyız demeli. Bir irade oluşmalı. Ölmek ve öldürmek değil bizim amacımız demeli. Diriltmek ve yaşatmak demeli.

Peki bunu kim diyecek. Darbeyle halkının iradesini yok sayan Mısır mı? Ülkesini ihtirasları uğruna perişan eden Suriye mi? Paramparça olmuş Irak mı? Amerika’nın güdümüne girmiş Suud mu? Cetvelle çizilip ellerine tutuşturulmuş irili ufaklı devletcikler mi? Şialığı dininin önüne çıkarmış İran mı?

Bunu yapacak, başaracak tek ülke Türkiye. Türkiye son 12 yıldır ortaya koymuş olduğu performansla bunu yapabileceğini gösterdi. Türkiye son kale. Aynı oyunlar burada da oynanmaya çalışıldı. Gezilerle, paralel ihanetle denendi ancak Allah’a şükürler olsun ki muvaffak olamadılar.

Türkiye kendi önündeki taşları temizleyerek önemli adımlar attı bu yolda. Şimdi yeni bir kavşak noktasındayız. Mevcut sistemle yapılabilecek fazla bir şey kalmadı. Sistem muhakkak suretle değişmeli. Eski Türkiye yeni Türkiye’ye inkılap etmeli.

İşte cumhurbaşkanlığı seçimi. Halk doğrudan cumhurbaşkanını kendisi seçecek. Seçtiğimiz cumhurbaşkanı öyle birisi olmalı ki ümmetin yere düşmüş itibarını kaldıracak dirayet ve iradeye sahip olmalı. Son 12 yılda gördük ki Recep Tayyip Erdoğan bu dirayet ve iradeye sahip. 10 Ağustos bunun için çok önemli. 10 Ağustos son kalenin düşmemesi için dikkat edilmesi gereken bir tarih. 10 Ağustos bir başlangıç, 10 Ağustos yeniden bir diriliş tarihi olabilir. Olmalı. Bu bizim elimizde. Recep Tayyip Erdoğan’ı seçerek hem bu aziz milletin hem de ümmetin makus talihini değiştirebiliriz.

Kavganın, ölmenin, öldürmenin değil, barışın, paylaşmanın, yaşayıp yaşatmanın ve kendi medeniyetimize doğru yürümenin kararını bir kez daha vermenin zamanıdır.

Gür bir ses ve kararlı bir irade. Buna ihtiyacımız var.

M. Abdulkadir YUSUFOĞLU