İKİ HİKAYE VE 30 MART SEÇİMLERİ

İki hikaye ile başlayalım. Salah Birsel’in Hafiyeler Önde Gider adlı 1001 Gece Denemelerinde geçen iki hikaye.  Bunlardan birincisi; Papini kafasında Yeni Zelanda’nın güneyinde bir ada yaratır. Büyük bir parçası dağlık olan bu ada tarıma elverişli olmadığı gibi denizinde de balık yoktur. Adanın varlıkları belirli sayıda insana ancak yetmektedir. Adada doğumlar ölümlerden daha fazla olduğu için adanın varlıkları elbette kısa sürede tükenecektir. Bu yüzden adanın yöneticileri ne kadar kalabalık birikimi olmuşsa o kadar insanı yok etme kararı alırlar. Oy çektirilerek tespit edilen bu fazlalıklar bir çuvala konularak denize uğurlanır ve böylece akıllarınca denge sağlanmış olur.

Diğer hikaye; İtalyan Hikayelerinden alınmadır. Beatrice Cenci’nin hikayesidir bu. Bir gün babası olan adam şen, şakrak yapıya sahip bu genç kızın namuslu bölgelerine el atmak ister. Bunun üzerine kız üvey annesi ve erkek kardeşiyle birlikte babasını öldürür. Cezası ölümdür artık. Ancak Papa’nın kendisini affetmesini de umut etmekten geri durmaz. Fakat Papa, babasını kendi üzerine geldiği gün değil de daha sonraki bir günde öldürdüğünden kızın umutlarını yeşertecek bir karar vermez.

Her iki hikayeyi okuyunca 17 Aralık darbe operasyonuyla düğmeye basan paralel yapıyı hatırladım. Bu yapı Papini gibi kafasında bir hayal yaratmış. Yapının içerisinde olmayanları (bunların kim olduklarının bir önemi yok) gözden çıkarmış. Çuvala koyacakları fazlalıkları çuvallayabilmek için bir terör örgütü kurgulamış. Sonra başlamış önüne geleni dinlemeye. Dinledikçe zevklenmiş, zevklendikçe dinlemiş. Kurduğu hayali gerçekleştirmek için  çuval sayısını ne kadar artırırsa onu kar saymış. Gel gör ki bu paralel yapı Papini’nin hayalindeki ada yöneticilerinin yüce mutluluğuna varamadan faş olmuş.

Paralel yapı sadece dinleyerek giriştiği çuvallama faaliyetleriyle kalmamış. Hikayenin ikinci kısmında anlatıldığı gibi hükümetin ve başbakanın namuslu bölgelerine de el atmış. Yani gizli kameralarla görüntüleme de yapmış. Ver elini şantaj, ver elini iftira, ver elini yalan, ver elini daha neler neler.

Beatrice Cenci babasını kendi üstüne gelip namuslu bölgelerine el atmaya başladığı anda öldürmüş olsaydı kurtulma umudu vardı. Bu cezalandırmayı tehir ettiği için genç kız ahirete postalanmasının önüne geçemedi. Şayet hükümet bu paralel yapıyı bir an evvel cezalandırmazsa (tabi ki bu ceza hukuk kuralları içerisinde olmalı) iş yarım kalır ve son çete temizlenmemiş olur.

Bu çete öyle ya da böyle temizlenecek. Bu muhakkak. Ancak asıl temizliği millet 30 Mart’ta yapacak. Meydanlar 30 Mart’ta yapılacak bu temizliğin ışıltısıyla dolup taşıyor. Yıllardır uyuyan, uyutulan aziz milletimiz şükürler olsun ki artık uyanmış. Yeni bir dünya için, adil bir dünya için ayaklanmış. Çuvala girmemek, çuvallanmamak için kafasını kaldırmış.

Meydanlar ve orada konuşulanlar Ak Partinin bu seçimlerde de rakip tanımadığını ortaya koyuyor. Kimi partiler fiş cümleleri yazacağını söyleyerek, kimi partiler kabağın sebze olduğunu söyleyerek muhalefet yapmaya çalışıyor. Böyle muhalefet olunca Ak Parti bu seçimlerde de kendisiyle yarışmış oluyor. Yaptıkları o kadar çok ki onları mı anlatsın yoksa yapacakları o kadar çok ki onlarımı anlatsın.

Hikaye ile başladık hikaye ile bitirelim. Cüzam hastalığına yakalanmış bir Azeri hapse düşmüş. Bir yandan hastalığını düşünüyor bir yandan da elini vücudunun her hangi bir yerine atıyor. Her el atışta ne görsün vücudundan eline bir parça geliyor. Bunu gören hapisdaşı espiriyi patlatıyor. Arkadaş bana öyle geliyor ki bu dünyadan yavaş yavaş tüyüyorsun. İşte bizdeki muhalefette aynen böyle. Bana öyle geliyor ki bu muhalefet 30 Mart’a yavaş yavaş değil çok hızlı bir biçimde tüyecek.

Her seçim bir iktidar değişimine yol açar bu seçim muhalefet değişimine yol açacak gibi görünüyor. Haydi hayırlısı.           

M. Abdulkadir YUSUFOĞLU