19 Mayıs 2023 ata topraklarına gideceğimiz gün gelmişti.
Aklıma iki büyük Başbuğ, M. Kemal ATATÜRK ve Alparslan TÜRKEŞ’in o anlamlı sözleri geldi.
Bir gün esaret altında bulunan kardeşlerimiz özgürlüklerine mutlaka kavuşacak. Bizlerin şimdiden buna hazırlıklı olmamız gerekir. Yıllar önce ileriyi gören bu devlet adamlarının açıklamaları 1990’lı yıllarda gerçekleşiyor bizleri de oraları görmek nasip oluyor.
Grubumuzda Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden, yurt dışından ve yurt içinden olmak üzere toplamda 32 arkadaşımız vardı.
Sadece biz yedi arkadaşımızın eşleri yanımızda yoktu.
Karaman’dan Konya’ya oradan da İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanına 9:45 uçağıyla uçmuş, Konya havalimanında başlayan vücudumdaki bir kırgınlık üşüme titreme İstanbul’da daha da artarak devam etti. 12 günlük uzun bir Türk dünyası gezisi hasta halimle bana sanki çekilmez geliyordu.
Buluşma yerimiz İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı idi. Nihayet uçağımız 20:30’da kalktı ve Türkistan’a doğru havalandık. Ata topraklarına gitmenin oraları görmenin oralarda dua etmenin heyecanı içinde yolculuğumuz devam ederken ben iyice fenalaştım. Yol boyunca Almanya’dan 1990’larda Avrupa Ülkücü Türk Federasyonunda beraber görev yaptığım, güya yol boyu hasret gidereceğim Orhan SEVİM başkanla beraber tek kelime bile etmeden uyuyarak geçirmiştim.
Sabah 03’30 gibi Kazakistan’ın Türkistan havalimanına indik. Pasaport işlemlerimiz çokta zor olmadı. Herhangi bir vize harcı ve problemle de karşılaşmadık.
Havalimanından eşyalarımızı alıp dışarıya ilk çıktığım yerdeki ilk toprağı öpecektim. Her Türk milliyetçisinin arzuladığı şey di bu, iki rekât namaz kılarak Cenabı Rabbime o an içimden gelen şükür dualarımı ettim.
Merhum Ozan Arif’imizin şiirinde dediği gibi.
“Varır varmaz öpeceğim taşını
Çok özledim ekmeğini aşını,
Esir Türklerimin gözünün yaşını
Silmeden ölürsem ona yanarım”
Grubumuzun tamamı havalimanından çıktıktan sonra bizi bekleyen otobüse binerek doğru Türkistan’da kalacağımız kervansaray oteline yerleştik.
20 Mayıs ikinci gün:
Bugün Kazakistan topraklarına varışımızın ikinci gününe biraz istirahatten sonra öğle sonu grubumuz hazır. İstikamet Hoca Ahmet Yesevi.
Mihmandarımız gezi organizatörü Mehmet Nur Türk Bey güler yüzle sıcak samimi şekilde bizi rehberimiz Enver bey ile karşıladıktan sonra gezimize başlıyoruz.
Yesevi’ye giderken birbirine mimari olarak çok benzeyen, hepsi aynı toprak rengine boyanmış binalar, çarşılar mevcut. Yol boyunca özellikle grup grup okul çocuklarını görmek mümkün.
Bir grup orta öğretime gittiğini tahmin ettiğimiz öğrenci ile karşılaşan Dr. Yavuz HAN önderiliğinde grubumuz hemen bir merhabadan sonra, Türkiye diye slogan atıyor ardından çocuklar Türkiye diye slogan atıyor. Sonra Kazakistan Kazakistan aynı şekilde çocuklarda… sonunda yaşasın kardeşler… Bunu tekrarladıktan sonra yaşasın Kazakistan yaşasın Türkiye yaşasın Kardeşler... Orada bulunan herkesten büyük bir alkış alıyoruz.
Yine Yesevi’ye doğru giderken Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptırmış olduğu sol tarafta gayet görkemli Hoca Ahmet Yesevi Camisini görürsünüz. Yapımına 2009 yılında başlanan 2015 yılında üst düzey devlet başkanlarının katılımıyla açılışı yapılan bu cami de aynı anda 3000 kişi ibadet edebiliyor. Kardeş Kazakistan halkına vefa göstergesi olarak inşa edilmiş muazzam bir eser görmeye değer.
Hoca Ahmet Yesevi türbesi güney Kazakistan'ın başkenti Türkistan şehrinde bulunur. Büyük Timur İmparatorluğu döneminde 1389 yılında Timur tarafından yaptırılmıştır.
Timur Han’ı ve devletini biraz tanıyalım.
Timur Devleti 1370 yılında kurulmuş bir Türk İslam devletidir. Bu devlet toplamda 130 yıl ömür sürmüş, sınırları orta Asya’dan İzmir’e kadar uzanmıştır. Timur’un ölümüyle birlikte 1507’de son bulmuş dağılmıştır.
Hükümdarları:
* Çağatay Emiri Timur: Timur Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır.
* Halil Sultan Bin Miranşah: 1405-1409 yılları arasında hüküm sürmüş, Timur Han'ın torunudur.
* Abdullah Mirza: 1410-1451 yılları arasında devleti yönetmiştir.
* Şahruh Mirza
* Uluğ Bey: Astronomi ve matematik alanında çalışan bir Timur hükümdarıdır. Timur Devleti döneminde yaşayan bilim adamlarından bir tanesidir.
* Ebu Said Mirza: 1451-1469 yılları boyunca devleti yöneten hükümdardır.
* Hüseyin Baykara: Şiir üzerine çalışmalar yapmış bir Timur hükümdarıdır.
* Bediüzzaman Mirza: Timur Devleti'nin son hükümdarıdır.
Timur, Buhara'ya giderken yolda Türkistan'a uğraması icap eder. Türkistanlı Hoca Ahmed Yesevî rüyasına girer. "Ey yiğit çabuk Buhara'ya dön, orada zalim bir şah var eceli senin elinden olacak. Halk senden kurtuluş ümidi bekler" der. Rüyadan uyanan Timur, Allah’a şükrettikten sonra Türkistan hakimi Nogaybak'yi çağırtıp Ahmed Yesevî'nin mezarına çok güzel bir türbe yaptırılmasını emreder.
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi, Kazakistan'ın güney kesiminde günümüzde Türkistan (eski adı Hazret-i Türkistan) şehrinin kuzey-doğu kesiminde olup, kervan yolu üzerinde, eskiden Hazret ve daha sonra Yesi olarak bilinen eski bir yerleşim yerinde konumlanır. Yapı, tarihi bir kale yakınında şimdi Arkeolojik Sit alanındadır.
Arkeolojik alan başka türbeleri, cami ve hamam gibi Orta Çağ yapıların kalıntıları içerir.
Türk ve İslâm dünyasının ortak hazinesi ve kültür değeri olan bu Külliyenin yenilenmesi, Kazakistan Devleti ile yapılan bir anlaşma sonucu Türkiye Cumhuriyeti üzerine almış, 1993 yılında restorasyona başlanmış.
Burası 2003 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınmıştır.
Ahmed Yesevî, 1093 yılında İsbicâb (şimdi Sayram)'da doğmuş, hayatının çoğunu Yesi'de geçirmiş ve 1166 yılında orada vefat etmiş bir Türk şair ve mutasavvıf'dır. Eşzamanlı Moğol saldırılarına rağmen bölgede İslam'ın yayılması sürmüş, kendisi Orta Asya'da ve Türkçe-konuşan ülkelerde çok saygındır.
1890 yılı civarında türbenin durumu.
Hoca Ahmed Yesevî'nin 12. yüzyılda küçük bir türbesi yerine, yeni türbe yapımına 1389 yılında başlanmış, Timur, Şiraz'dan mozaik, İsfahan'dan taş ve sıva ustalarını getirtilmiştir. Yapının mimarı İran'dan Hâce Hüseyin Şirazi'dir. Tonoz çeşitleri ve kubbe gibi deneysel mekânsal düzenlemelerin, Timur'un kendisinin yapının tasarımında katıldığı bildirilmiştir.
Bu tarz yenilikler daha sonra diğer şehirlerin dini yapılarında da uygulanmıştır. Ancak yapım tamamlanmadan 1405 yılında Timur'un ölümü ile durdurulmuş.
Yapı için kullanılan birincil malzeme ganç -Sauran'da bulunan bir tesiste, harç (havan), alçı ve kil karışımından oluşan ateş tuğlası ile yapılmıştır. Duvarlar pişmiş kare tuğla ve ganç harç (bir alçı türü) kullanımı ile inşa edilmiştir.
Suyun içine işlemesini önlemek için 1,5 m. derinliğe ulaşan kil katmanı ile çevrilidir. Ziyaretçilerin girdiği 18,2 x 18,2 m boyutlu türbe ana girişi güneydoğudadır. Ana bölüm Kazandık ("bakır oda") olarak bilinir.
Bu bölüm, Orta Asya'da en büyük olan 18,2 m çapında ölçümünde bir tuğla kubbe ile kaplıdır.
ALBAYRAK- GÖKBAYRAK
Grubumuzdaki arkadaşlarımız arasında Çin zulmünden küçük yaşlarda kaçıp Türkiye’ye sığınan Hamit Hoca vardı. Hamit Göktürk hocamla hem oda arkadaşlığı yapacaktım hem beraber o illeri gezecektik. Çinliler tarafından kara listeye alınmış 74 yaşındaki Hamit hocam bir anda bana yavaşça seslenerek! Celal yanımda Doğu Türkistan’ın bayrağını getirdim açalım burada dedi. Bunun üzerine bende zaten Turan delisiyim hoca Ahmet Yesevi dergahının girişinde Albayrak’la gök bayrağı açarak Çin’in yapmış olduğu zulmü protesto ettik, kınadığımızı bildirdik.
TOYKAZAN-TAYKAZAN
Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’nin sembolü “Toykazan”, 1399 yılında Emir Timur tarafından türbeyi ziyaret edeceklere yiyecek ve içecek ikram etmek üzere yaptırılmış. Taykazan’da yüzyıllar boyu aş pişirilmiş, şerbetler kaynatılmış.
Dev Taykazan, 1935 yılında Rusların Kazakistan’ı işgali ile güya sergi için Saint Petersburg’a götürülüp uzun bir dönem geri verilmemiş. Bu bakır kazan 2 ton ağrılında olup içi 3000 litre su alan bu kazanda yıllarca ziyaretçilere aş kaynatılmış.
Yesevî'nin mezarı merkezi eksende binanın sonunda kuzeybatıda, lahit bölümünün tam olarak ortasında yer almaktadır ki, iç kubbe 17,0 m ve dış kubbe 28,0 m yükseklikte çift kubbeli yivli çatısı vardır. Kubbenin dışı, altın desenli altıgen yeşil sırlı çinilerle kaplıdır.
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin kubbesi Orta Asya'daki en büyük kubbedir.
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin beden duvarlarında, çıkıntı kuşağın hemen alt kısmında, batı cephesinin sağ köşesinden başlayıp, kuzey ve doğu cephesinin sonuna kadar bir yazı kuşağında, Kur'an'nın En'am Suresinin 59. - 63. ayetlerinden, hadislerden ve ulu sözlerden seçilen iri sülüs hatlarla yazılmış yazıları içermektedir.
Ana kubbenin sekizgen kasnağında, büyük kufi hatla çepeçevre "el-Inâyetü lillâh, el-Ata lillâh" (İyilik Allah içindir, bağış Allah içindir.) sözleri tekrarlanmaktadır. Yine aynı kubbenin kare gövdesinin doğu ve batı yüzlerinde orta üst kısımlarda, nispeten küçük sülüs harflerle "Kale'n-nebiyyü aleyhi's-selâm: ed-Dünyâ cifetün ve tâlibühâ kilâbün." (Peygamber aleyhisselâm buyurdu. Dünya bir leştir, onun isteklisi köpeklerdir.) anlatımı yer alır.
Ahmed Yesevî'nin kabrinin bulunduğu bölümün üstüne isabet eden küçük kubbenin gövdesinde çepeçevre, iri kufi hatla, "el-Mülkü lillâh" (Mülk Allah'ındır) yazıları tekrarlanmaktadır.
Hoca Ahmet Yesevi medresesinin içinde aynı zamanda Timur’un torunu Ulubey’in kızı Rabia sultan begüm yatmaktadır.
Burada çok ilginç olan bir olayla karşılaştım. Rabiya Sultan’ın kabrini ziyaret etmeye gelen bayanlar yanlarında getirmiş oldukları beyaz tülbentleri Rabiya Sultan’ın kabirleri üzerine örtüyorlardı. Daha sonra arka tarafta bulunan bir yardım kutusuna para bırakarak dualarını yapıp ayrılıyorlar. Böyle bir olaya ilk defa orada şahit olmuştum.
O büyük medresenin içinde Timur’un savaşlarda kullanmış olduğu büyük sancağı da görmek mümkün. Sancağının gerek uzunluğu gerekse kalınlığına bakıldığında çok güçlü babayiğitlerin ancak taşıyabileceği düşünülür.
Türkistan şehrinden Çimkent Taşkent’e doğru giderken dağların yemyeşil olduğunu içinde koyunların ve atların yayıldığı görülür.
Hoca Ahmet Yesevî’yi Ziyaretimizden sonra istikamet son şehir Çimkent’i görüp doğru Özbekistan’a ulaşmak.
ÇIMKENT:
Özbekistan’a doğru giderken Kazakistan’ın 660 bin nüfuslu güney Kazakistan eyaletinin merkezi şehri Çimkent’ten geçilir. Bu yol güzergah üzerinde bulunan kımız çiftliğinden ekibimiz kımızımızı içtikten sonra yola devam ediyoruz.
Şöyle bir şehir merkezini otobüsle dolaştıktan sonra yolumuza devam ettik. Yine yol güzergahı üzerinde bulunan Demirci Baba Türbesi ve Medresesi’ne uğradık.
Bu arada ihtiyaç molası için durduğumuz bir yerin daha da düzenli olması için grubumuzdan Konyalı Mehmet Çolak abimiz 1000 $ gibi bir yardımda bulunuyor. Orada bulunan en yaşlı kişi Kur’an-ı Kerim okuyarak bizlere ve yardımda bulunanlara dua etti.
XVI ve XVII. Yüzyıllarda kaynaklarda yine büyük bir köy ve kale olarak geçen Çimkent, 1700 yıllarda Hokand Hanlığının kurulması ile beraber gelişmeye başladı. Zamanla bir kültür şehri olma özelliği kazanarak XIX. Yüzyılın ilk yarısında medreseler ve kütüphaneler şehri haline geldi ve Türkistan’ın önemli merkezlerinden biri oluyor.
Kısa bir yolculuktan sonra Özbekistan‘a gümrükten giriş yaptık. Geçiş işlemlerimiz çokta zor olmadı. Gerek Kazakistan’a gerekse Özbekistan’a girişlerde Türk pasaportlarına vize uygulaması zorunluluğu yok.
Sadece gümrükte bizler sıramızı beklerken Özbek ve Kazakistanlı vatandaşlar hiç sıra beklemeden sanki sıra onlarınmış gibi davranarak bizlerin hakkını ihlal ediyorlardı. Buna ben de dahil grubumuzda bulunan birçok arkadaşımız itiraz ettiler. Sıraya girmelerini bunun bir hak olduğunu onlara anlatmaya çalıştık ama anlayan yok nafile.