KARDEŞLİĞE HALEL GETİRME ARKADAŞ!
Yaratılış gereği insan nihayetsiz ihtiyaçlarını gidermek, korkularını bertaraf etmek, korktuklarından emin, umduklarına kavuşmak gibi sebeplerden ötürü topluluklar halinde yaşarlar. Farklı düşünmeleri, inançlarının başka başka olması hatta renklerinin ve dillerinin çeşitliliği buna engel değildir. Engel olmadığı gibi rahmettir de ayrıca.
Aynı inancı paylaşan, aynı ideal ve fikri savunan insanlar toplumsal hayatta bir araya gelerek tarikat/cemaatler oluşturur ve bu meşrep/mizaçları doğrultusunda vakıflar/dernekler kurarlar.
Tarikat/cemaatler kurdukları vakıf ve derneklerle değerleri doğrultusunda topluma faydalı/iyi insanlar yetiştirirler. İyi insan topluma ve insanlığa faydası olan insandır. Yetiştirdiğiniz insan adaletli olacak, akıllı olacak, ahlaklı olacak, hakkı üstün tutacak, ayırımcı olmayacak.
Bu nitelikte yetişen ve değerler manzumesine sahip olan insanlar elbette ki toplumun her alanında faaliyet gösterirken devlet hiyerarşisinde de görev alırlar. Ve üzerlerinde taşıdığı bu değerler manzumesini içinde yaşadıkları toplumun/devletin çerçevesini çizmiş olduğu anayasa, yasa v.b.. mevzuat doğrultusunda uygulamaya koyarlar.
Bütün sivil toplum örgütleri böyledir aslında. İnsanlar hangi faaliyet alanında iseler o alanın amaçları doğrultusunda bir araya gelir çalışma şartlarının iyileştirilmesi, özlük haklarının geliştirilmesi, ekonomik ve sosyal haklarının insanca yaşanabilecek bir düzeye çıkartılması için uğraş verirler. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek suretiyle bir baskı unsuru olma işlevini de görürler.
Hiçbir sivil toplum örgütünün bu baskı unsuru olma görevini yerine getirirken müesses nizamı ortadan kaldırma, başbakanı devirme, hükümeti yıkma gibi bir amaç taşıyamaz. Yanlışı/hatayı söyler hatta yüksek perdeden söyler olmadı sandıkta hesabını sorar. Ben seni istemiyorum diyebilir ancak ben seni orada istemiyorum diyemez. Demokratik bir ülkede diyemez.
Bugüne kadar bu milletin iradesine dahledenler er ya da geç hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır. CHP tek parti diktasıyla 1950’ye kadar milletin gerçek iradesinin tecellisine fırsat vermedi sonuçta 1950’de milletten okkalı bir tokat yedi ve yediği o tokatla o gün bugündür kendine gelebilmiş değildir.
1960, 71, 80, 28 Şubat ve 2002’den bu yana en sonuncusunu 17 Aralık’ta gördüğümüz onlarca darbe ve darbe teşebbüsü oldu. Bu darbe ve teşebbüslerinin ortak yanı millet iradesinin yok edilmesidir. Millet iradesine ayar çekmek isteyen çevreler akıl almaz kumpaslarla bunları yaptılar. Kimi zaman askeri kullandılar, kimi zaman ekonomiyi, kimi zaman sivil toplum örgütlerini ve kimi zaman da camia ve cemaatleri.
Hepsinde aynı hastalık mevcut. ‘Ben seni istemiyorum’ hastalığı. Ya benim dediğimi yapacaksın, benim dediklerimin dışına çıkmayacaksın ya da gideceksin. Ne hikmettir ki dedikleri ve dışına çıkılmamasını istedikleri şeyler İsrail’in dedikleri ve onun dışına çıkılmasını istemediği şeylerdir. Bu milletin iradesini hedef alanların ortak noktası budur.
Dün derin yapılar, kontrgerilla yapılanmaları, mafyalar, çeteler, terör örgütleri bugün de ne yazık ki hizmet hareketi diye ortaya çıkan cemaat ya da camia.
Camia 17 Aralık darbesiyle hükümete ve özellikle de Başbakan’a aleni bir savaş açtı. Ben seni istemiyorum korosuna eşlik etmeye başladı. Örgütlendiği bütün faaliyet alanlarında ve bilhassa elindeki basılı ve görsel iletişim araçlarıyla Başbakan’ı ve hükümeti hiçbir ahlaki çizgi gözetmeden yıpratmaya çalışıyor. Böyle bir gözü dönmüşlük Cumhuriyet tarihi içerisinde millet iradesine yönelmiş değildir. Kendi yayın organlarına dönüp bakmadan nefret söyleminin körüklendirildiğinden bahsediyorlar. Maskelerinin düştüğünü görmeyenler maskelerin düşmesinden bahsediyorlar. Başbakan’ın “Ben Rabb’ime söz verdim, alnı secdeli insanlar benim zamanımda zarar görmeyecek.” Sözüne atıf yaparak aklı sıra Başbakan’ın ne yapmaya çalıştığını sorguluyorlar. Ya hu gözünüze perde mi indi elbette ki alnı secdeli insanlar bu dönemde zarar görmediler. Hatta boğazları sıkılan, ötekileştirilen, horlanan alnı secdeli insanlar bu dönemde rahat nefes almaya başladılar. Ve bu rahat nefesi özellikle de siz alnı secdeli kardeşlerimiz aldı. En rahat dönemimizi bu dönemde yaşadık diyen siz değil misiniz? Hatta sadece alnı secdeli olanlar değil toplumun her kesimi ve hatta secdeye karşı olanlarda bu dönemde rahat ettiler. Kapitalizmin azgın çocukları da bu dönemde kazançlarına kazanç kattılar. E peki rahatsızlığınızın sebebi ne?
Zaman Gazetesi’nin yaptığı anketlerin CHP’nin yaptığı anketlerle paralel olması sizce manidar değil mi? Alnı secdeli kardeşlerimizin CHP’nin koluna girmesini camianın tabanı nasıl karşılıyor acaba. Camianın tabanı Başbakan’ın ve hükümetin anti demokratik yollardan devrilmesinin ardından nelerin olabileceğini düşünüyor mu acaba? Olası bir CHP veya olası bir CHP’nin de içinde bulunduğu koalisyon hükümetinin kendileri açısından ne kadar faydalı! olacağını kestirebiliyorlar mı?
Tek ayağı havada iken diğer ayağını havada tutabilen hiç kimseye tarih boyunca rastlanmadı. Bunun için çaba sarf edip de kardeşliğe halel getirme arkadaş.
M. Abdulkadir YUSUFOĞLU