"Külli nefsin zâikatü'l-mevt",
"Her nefis ölümü tadacaktır." (bk. Âl-i İmran, 3/185; Enbiyâ: 21/35; Ankebut, 29/57)
Ölüm; Arapça’da mevt, vefât, helâk gibi kelimelerle ifade bulur. Ölüm Hayata tezat olarak “hayatın sona ermesi” anlamına gelir. Hususiyetle “ruhun bedenden ayrılması suretiyle kişinin maddî hayat kaynağını yitirmesi” şeklinde ifade edilir. Ölüm ve ölüm ötesi hayat hakkında ki inanışlar ve bu cihette şekillenen ritüeller kültürden kültüre, değişim göstererek günümüze kadar uygulanagelmiştir. Ölüm fikri ve ölüme karşı duyulan kaygı ile ölüme karşı çare arama ümidi dinin ve felsefenin en tartışmalı konularından olmuştur. Zira tartışılmalıdır, üzerinde düşünülmelidir. Ölümü tadacak olan her nefis ölümü hatırlamalıdır.
Ölümü hatırlamak, ölüden ibret almak ve ahireti düşünmek için kabir ziyaret etmek sünnettir. Kendisinin de aynı hallere düşeceğini hatırına getirir. Hiçbir zaman kötülük düşünmez. İyi bir Müslüman olarak yaşamaya gayret eder.
Kabir ziyaretinde mühim yeri olan mezarlıklar, toplumun inançları ve ölüm arasındaki ilişkiyi yansıtan en nadide mekânlardır. Mezarlıklar tarih boyunca bütün toplumlarda büyük önem arz etmişlerdir. Mezarlıklar adeta bir tapu senedi gibidir. İnsanlar gelecek kuşaklara mevcudiyetlerini ispat edebilmek için içtimai ve ekonomik durumlarına göre öldükten sonra da hatırlanabilecekleri irili ufaklı, gösterişli gösterişsiz yapılardan oluşan mezarlıklar bırakmışlardır.
Mezar, daha çok toprak üstünde kalan yapısıyla önem taşır ve ziyaret edilebilmesi için üzerinde yerini ve ait olduğu kimseyi belirleyen bir alâmetin bulunması gerekir; bu sebeple dayanıklılığından dolayı genellikle taş kullanılmıştır. Mezarın baş ve ayakucuna “şahide” veya “mezar taşı” (halk arasında “hece taşı”) denilen taşların dikilmesi İslam’ın ilk dönemlerinden beri devam eden bir gelenektir.
Şehircilik tarihi açısından önemli olmasının yanında mezarlıklar, mimari ve hat sanatının gelişimi konusunda da zengin örnekler sunar. Mezar taşları tarihî ve demografik araştırmalar bakımından büyük değer taşır. Özellikle başka hiçbir İslam ülkesinde benzeri görülmeyen Anadolu’da ki tarihî mezarlıklar, Türk süsleme sanatları, tarih ve edebiyat açısından da önemli belgeler ihtiva eder.
Mezarlıkların içtimai hayatta bu denli değer atfedilmesinde din faktörü mühim yer almaktadır.
Ancak mezarlıklar kültür ve gelenekleri yansıtan alanlar olmanın yanı sıra artık plansız yapılaşmadan kaynaklanan kentin, aktif yeşil alan eksikliğine, kent yeşil dokusunun bir parçası olarak katkı sağlamaktadır. Çağdaş ihtiyaçlar düşünülerek, mezarlıkların ürkütücü ve kasvet verici durumlarını ortadan kaldırarak, mezar ziyaretçileri ve kentte yaşayanlara huzur verici, gezinti yapabilecekleri, dinlenebilecekleri alanlar haline getirmek için, mezarlıkların projeleri yapılırken dikkat edilmesi gereken kriterlere göre yapılmalıdır.
Tarihimizde mezarlıklar, özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemi mezarlıkları dikkate alındığında muazzam estetik anlayışın yanında bu hususların varlığı ile dikkat çeker.
Günümüzde mezarlıkların durumu ise o ihtişamlı dönemlerinden çok farklıdır. Osmanlı toplumunda, mezarlıklar günlük yaşamın içinde, etrafı açık ve huzur dolu mekânlar iken bugün insana korku ve ürperti veren mekânlar olarak şehirlerin dışına itilmiştir.
Bu konuda yerel yönetimlerimize büyük sorumluluk düşmektedir. Mezarlık planlaması; kentsel yerleşimde nüfus artış hızı ve ölüm oranına bağlı olarak, uygun büyüklük ve özelliklere sahip arazi seçimi, seçilen arazide tasarım ve uygulama aşamalarını içermektedir. Ayrıca yapılacak planlar kentin karakteri, değişim süreci ve gereksinimleri doğrultusunda uyum gösterebilen esnek bir yaklaşımla gerçekleştirilmektedir.
Günümüzde yerel yönetimlerimiz özellikle belediyelerimiz mezarlık planlama ve tasarım ilkelerinde, çağdaş şehirciliğin ekseri kriterlerine uymaktadır.
Yer seçimi (toprak yapısı, jeolojik yapı, yeraltı su seviyesi, eğim durumu, mezarlığa ulaşım), yapısal tasarım (girişler, yönetim binası, otoparklar, çevresel sınırlama, mezarlık içi yol ağı, donatı elemanları, peyzaj ve bitkisel tasarım) gibi kriterler artık sabit ilkeler olarak kabul görmektedir.
Burada esas nokta bizim İslami anlayışımızla şekillenen İslam estetiğini, ölüm estetiğine dönüştürebilmek yerel yönetimlerimizin önceliği olmalıdır. Gelecek nesillerimize aktaracağımız mezarlıklarımız ve üzerlerinde ki şaheserleri oluşturabilmeliyiz. Nasıl ki Ecdadımızın bizlere bıraktığı bu eşsiz mimari elemanları hayranlıkla izleyip üzerlerine sayısız araştırmalar yapıyorsak, gelecek nesillerde yeni mezarlıklarımızda bizlerin bırakacağı eserlerde aynı duyguları yaşayabilmelidirler.
Mezarlıkların girişlerinden itibaren mevcut mezarlıklar ele alınmalı, mükâfatını umduğumuz, bu gaye ile yaşadığımız cennetin girişi olarak kabul etmeli, mezarlık girişlerimizi bir cennet kapısına çevirebilmeliyiz. Koruma duvarları ile çevrelediğimiz mezarlıkları yine aynı estetik anlayışla koruyabilmeliyiz.
Mezar taşlarına göstereceğimiz emek daha çok kişisel yaklaşımla, mezar taşı yapan ustaların estetik duygularıyla alakalı bir durum olarak gözükmekteyse de yine yerel yönetimlerimiz bu konuda da çalışmalar yapmalı, meslek kursları, tasarım kursları gibi tamamlayıcı eğitimlerle eski estetik anlayışımızı aramalı ve aşılamalıdır.
Tarihi mezarlıklarımıza bakarken ondan aldığımız hazzı, yeni oluşturacağımız mezarlıklarımızda bulmak ancak yerel yönetimlerimizin gayreti ile mümkün gözükmektedir.
Bu hususlar aynı şekilde türbelerimiz içinde geçerli gözükmektedir.
2021 yılı Yunus Emre ve Türkçe yılı olarak kabul edildiğinde Karaman’ı işaret eden veriler Türkçe ve Yunus Emre olarak görülürken somut göstergelerden birisi de Yunus Emre’nin türbesidir.
Bugün türbe en iyi hali ile ziyaretçilerini ağırlarken çevresi ile daha da güzelleşebilir, oluşturulacak tesisleri ile ilgi odağı olabilir. Bu yıl bunun için her bakımdan önemli bir fırsattır. Türbe az bir gayret ile muazzam bir külliye ye dönüşebilir.
Bu gayret bizde vardır.
Başta valiliğimiz, belediyemiz ve üniversitemiz bu konuda yol başçı olmalı ve Yunus Emre türbesini baş eser olarak sunmalıdır.
Çünkü burası bir başşehirdir, burası Karaman’dır.