Önce gelmesini beklemekti uzunca bir yolculuktan. Sabırsızca ama sevinçle beklemek. Sonra göz bebeklerinde ışıltılar aramak mutluluğa dair. Sesinde hecelenmiş adının geçmesini hayal etmek. İsmini duyduğunda sevinç gözyaşlarını gizli gizli akıtmak içine doğru.
Yavaş yavaş zannettiğin adımların bir göz açıp kapanıncaya kadar hızlı geçtiğine şahit olmak. Korkutsa da seni, her adımına güller dökmek istemek, hevesini hep içinde var etmek miydi sevmek.
Çiçekli elbiselerin bu kadar yakışması, saçına tokalar takılması, örgüler örülmesi bukle bukle. Büyüdüğünü görmek, mutlu olmak ve “efendim güzel kızım” diye seslenmek miydi sevmek.
Sahi neydi sevmek
Umut muydu yoksa. Mutlu olmayı istemek mi, mutlu etmeyi istemek miydi sevmek. İncinmesin diye incinmek. Kırılmasın diye kırılmak üzülmesin diye üzülmek miydi?
Sofradan kalkmaya üşenerek su istemek miydi, geceleri uyanıp üşümesin diye üzerini örtmek miydi sevmek.
Kamyon arkası sözlerle şiirler yazmak mıydı ismine. Yoksa dağ olup çınar olup güven vermek miydi yüreğine. Seviyorum diye nidalar atmak mıydı, yoksa gerçekten sevmek miydi?
Üşümesin diye şubatın ayazında ellerini ellerinde ısıtmak mıydı, yoksa sırtındaki montunu vererek iliklerine kadar rüzgâra dayanmaya çalışmak mı?
Sahi neydi sevmek
Yılların çilesini kırışmış alın yazılarında görerek bu son olsun diye çaba göstermek miydi? Yoksa bayramda el öpüp hak etmediğin bir kucak dua almak mıydı sevmek.
Keşke ben ölseydim diyecek bir yürekle hep seninle çarpan bir kalbe iki güzel söz ile dokunmak mıydı? Kaç yaşında olursan ol mutluluğu sıcak kucağında bulduğunu bilmek miydi sevmek.
Sahi neydi sevmek
Bugün kıymet bilmediklerin gibi dünde kıymet bilmediklerine şimdi eyvah diye feryat etmek miydi sevmek. Artık kavuşmayacağını bilerek keşkelerle ağıtlar yakmak mıydı yoksa.
Denenmiş bütün yanlışları tekrar etmeyecek kadar cesur, kıymetine keşke demeyecek kadar arif ve açık sözlü olup, canım kızım, canım eşim, canım annem diyebilmekti sevmek.