Biz okumadan her şeyi biliyoruz. Eğer okumadan her şeyi biliyorsak, hiçbir şey bilmiyoruz demektir.
Karaman okurlarının pek tanımadığı, ancak ekmeğini yazarak okuyarak kazanan Karaman’da yaşayan hemşehirlerimizin tanıdığı ekmeğini gurbette yazarak çizerek geçiren Yazar ,Düşünür Şair ve Ressam, Yayıncı Durmuş Ali Gültekin’i İstanbul Kartal kitap fuarında tesadüfen tanıdım iyi ki de tanımışım, kendisine karşı mahcup oldum ,bu kadar aydın memleket sevdalısı olan hemşehrim ile nasıl tanışmadım ,yayınlanmış olan kitaplarını imzalarken bir yandan da Karaman ile ilgili sohbete daldık.
1963 Taşkent doğumlu ancak ilköğretimini Karaman’da tamamlamış ve kendisini karamanın bir parçası olarak gören yazarımız. Yazarlık hayatına küçük yaşlarda şiir yazarak başlamıştır. Daha sonra roman, inceleme -araştırma, denemeler yazmak ve resim yapmaktadır.
Yazılarında, şiirlerinde toplumsal konulara değinmekte Anadolu insanının geri kalmışlığını, sahipsizliğinden, eğitimsizliğinden bahseder ve çözüm yolları arar.
Yazarımız insanın öncelikle kendisine ben kimim sorusunu sorması gerektiğini dünyanın en zor işi olan düşünmeyi öğrenmesi gerektiği düşünen insanın asla yıkılamayacağından bahseder sistemle hiç barışamadığını ancak vatanını, milletini bayrağını sevmekten asla vazgeçmediğini anlatır okuyun, okuyun yine okuyun ve düşünün bu sizi asla pişman etmez demektedir.
Karaman sevdalısı yazarımız Karaman’ın kapalı bir toplum olmaktan kurtulması gerektiğini kabuğundan sıyrılması gerektiğini düşünmektedir.
KAPALI TOPLUMU BEKLEYEN SON
İnsanlar Dünya ya kapalı ve iletişimin olmadığı toplumlarda bütün dünyanın kendi bulundukları topraklardan ve kendi fikirlerinin veya yaşadığı toplumda kabul görmüş gelenek ve göreneklerinden ibaret olduğunu zanneder.
İnternetin olmadığı, Radyo ve Televizyonun bulunmadığı eğitimin yeterince verilmediği yıllarda, bütün evrenin kendimizin yaşadığı bölge olduğunu ve dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü hayal ederiz.
Gelişmemiş toplumlarda, halklar hurafelerle, masallarla, hikayelerle büyüklerimiz veya kendini lider konumuna sokmuş kişiler tarafında bizlere empoze edilmiş fikirlerle yaşamlarımızı tamamlamak zorunda kalıyoruz.
Demokrasinin olmadığı, çok sesliliğin yerleşik olmadığı, tek bir kanaldan verilen söylemler , düşünmenin korku üzerine yapılmış bir düzen ve insanı korku kadar korkutan bir şey yoktur, bu toplulukları istediğiniz yöne çevirir ,istediğinizi yaptırırsınız.
Liderler hep kapalı toplum yaratmaya çalışırlar ;başlangıçta sosyal, demokrat olmalarına karşın zamanla yalnızlaşırlar ve çerresine karşı güvensizlikleri artar paranoyaları derinleşir ama bunun farkına varmazlar ve kendilerinin insanların mutluluğu için en ideal kişi olduğuna inanırlar, halkına karşı söylediği yalanlara bir süre sonra kendilerinde inanmaya başlarlar, bir bakmışız demokratik yolla gelmiş olan bir kişi artık demokrasinin adının geçmeyeceği bir toplum yaratmıştır ve toplumda bu durumu kanıksamıştır.
O zaman ne yapmak gerekir buda bilge insanlara düşüyor."MONTAIGNE" 1571 yılında yazdığı denemelerinde der ki!
----Az bilmek için, çok okumak gereklidir
----Bilgeliğe sahip olmak yetmez ondan istifade etmek gerekir.
----Eğer kendine bir faydası yoksa, bilge kişi hiçbir şey bilmiyordur.
----Sadece sözde filozofluk taslayıp eyleme gelince korkan insanlardan medet umma.
Demek ki bilge insanlar halkın kapalı toplum haline izin vermemeleri gerekir yoksa sonumuz belirsizliğe bürünür.
Gurbette yaşayan nice değerlerimiz var, ancak hemşehirleri tarafından pek bilinmiyor değer verilmiyor.