Birçok Sosyologa göre, Sosyoloji’nin bir bilim halinde ortaya çıkış sebebi; Fransız ve Endüstri Devrimleridir. Bu gelişmeler batı toplumlarında yaşandığı için, doğal olarak sonuçlarından da ilk önce batılı milletler etkilenmiştir. Özellikle, toplumsal yaşayışı farklılaştırma açısından Endüstri (sanayi) Devrimi çok iyi incelenmesi gereken toplumsal sonuçlar doğurmuştur. Başlangıç açısından çeşitli tarihler öne sürülse de Endüstri Devrimi; James Watt tarafından 1765’te buhar makinesinin, üretim ortam ve organizasyonlarında başarılı bir şekilde kullanılmasıyla başlamıştır.
Bu tarihlerden önce, Avrupa’da ‘Küçük Meta Üreticiliği’ hâkimdir. O dönemin insanları, genelde kendilerine yetecek kadar meta üretiyorlar ve bir kısmını da satıp geçimlerini sağlıyorlardı. İşçi Sınıfı yok denecek düzeydeydi. İnsanlar küçük meta ürettikleri için, üretimde kendi ücretsiz aile içi emeklerini kullanıyorlar, hayatlarına devam ediyorlardı. Toplumun çoğunluğu köylerde yaşıyor ve geniş aile özelliği gösteriyordu. Dönemin İngiltere’sinde en önemli sektörler; Tarım ve Dokumacılıktı. Siyasal iktidarların temelini ‘Toprak’ oluşturuyordu. İmalatçılık; çiftçilik ve imalatçılığı bir arada yürüten ustaların elindeydi. Bu ustalar, yanlarında birkaç çırak-kalfa çalıştırıyor ve usta ile yanında çalışanlar arasında uçurum boşlukları görülmüyordu. Usta-Çırak ilişkisi, gayet sıcak ilerliyor ve mesleklere saygı duyuluyordu.
Dokuma sektöründe de durum pek farklı değildi. Dokumacılık genelde el-kol hareketleri ile çalışan basit makinelerde yapılıyordu. Dokumacılık üretiminde kol gücü hâkimdi. Tarım kesiminden farklı olarak, dokuma işi yapanlar yerel pazarlara yakın yerde oturur ve ürettiklerini bu pazarlarda satarlardı. Rahat ve sakin bir hayatları vardı. Yaşam düzeyleri çok yüksekti. Dokumacılıkta kazandıkları paraları tarımda değerlendirip toprağı işlerlerdi. Toplum, toprakla haşır neşir olduğu için sağlıklıydı.
Ancak bu basit gibi görünen insani hayat, ortaya çıkan bir takım yeni icatlarla silinip gitti. Yerini, 18. Yüzyılda başlayan mekanik bir hayata devretmek zorunda kaldı. Makineleşme ile birlikte, üretim küçük metadan ayrıldı ve kitle üretimi haline geldi. Yürüyen bant sistemleri sayesinde zamandan tasarruf sağlandı. Şehirleşme olgusu artmaya, köyler ve tarımcılık-dokumacılık önemini yitirmeye başladı. Şehirlere göç edip, kendi hayatını yaşamak isteyen insanların sayısı hızla artıyordu. Bu bağlamda yeni yeni sektörler de oluşmaya başladı. İnsanlar, toprağın üzerinde kendi ücretsiz emeğini kullanır durumda iken, şehirleşme ve sanayileşme ile işçi durumuna geldiler. Çeşitli üretim yapan fabrikalara işe girip, emeğini kiralayan işçi oldular…
İnsanlar için, yaşanılan mekânları başka bir alternatifle değiştirmek çekici gelebilirdi fakat bir o kadar da bunun bir bedeli vardı. Bu dönemin insanı, o bedeli yine kendisinin ödeyeceğini belki de hiç düşünmedi. Yaşadığı tarımcı toplum hayatını sevmeyenlerin, gündeme gelen yeni bir yaşam tarzına bodoslamaya daldığını düşünüyorum J. Bu hızlı göç dalgaları ve şehirleşme, beraberinde gecekondulaşmayı da getirdi. Bu bölgeler pis, havasız ve çok kalabalıktı. O dönemde ne kadar ‘Planlı Şehircilik’ yapıldığı tartışılır fakat bence; ani ekonomik büyüme hedefleri koyulduğu için, insan hayatı ve insanın yaşayacağı sosyal sıkıntılar belki düşünülmedi, belki de bilinçli şekilde hiçe sayıldı. Kapitalist sistemin paydaşları, farkında olsalar veya olmasalar bile William Catton’un çevre için kullandığı; OVER SHOT (yanlış hedef) e benzer bir yere yani insanı nişan almıştı. Köyde tarlasında ekip biçen insanların çocukları, şehre göç ile beraber ‘çocuk işçi’ durumuna düştüler. Belli bir ücret alıyorlardı fakat çalışma saatleri uzun, fabrikalar havasız ve sağlıksızdı. Yani bu düzen, doğrudan ya da dolaylı herkesi etkilemişti.
SANAYİ DEVRİMİNİN OSMANLI ve TÜRKİYE’DEKİ ETKİLERİ
1765’te buharlı makinenin icadı ile başlayan sanayileşmeye, Osmanlı temkinli yaklaşmıştır. Matbaanın ülkemize geç gelişi ve sanayileşmeye duyarsızlığımız da bu dönemde devam etmiştir. Sanayi adına en önemli adımlar, Adnan Menderes döneminde son bulan tek partili dönemde atılmıştır. Sanayi devriminin esas etkileri ise, 1980 sonlarında yaşanmıştır. Sanayisel gelişmeler yurtdışından getirilen makinelerle sağlanmış, fakat işgücünün niteliği aynı hızda gelişmemiştir. Batının 200 yıl denedikten sonra bıraktığı sınıf sendikacılığı ülkemizde de denenmiş ama başarılı olunmamıştır. Başarılı olmadığı gibi, işgörenlere de zarar vermiştir. Çalışanlar açısından mesleki teknik eğitimin geç ve yetersiz oluşu, sanayicilerin Ar-Ge, İnovasyon(yenilik) vb. gibi yetersizlikleri de bunlara eklenince ‘muasır medeniyet üzerine çıkma’ vizyonu tam olarak yakalanamamıştır. Fakat yaşadığımız şu son dönemlerde yapılan yatırım ve çalışmalarla, gerek çalışanlar gerekse de üreticiler açısından olumlu bir hava hala devam etmekte gibi görünmektedir.
Toplum açısından bakıldığında ise; zamanla yaşanan bu mikro(bireysel) ve makro(toplum) ilişkiler, ilişkiler ağı sonucunda bir değişim yaratmış, her gelişim bir değişim yarattığı halde her değişim ise bir gelişme ifade etmemiştir. Zaten her değişim bir gelişimi ifade etmiş olsaydı, bugün insanoğlunun aşağı yukarı hiçbir problemi kalmamış olacaktı. Yani insanoğlu ve toplum var oldukça değişecek fakat değiştikçe de farklı sorunlar her zaman ortaya çıkacaktır….