FORMÜL: 3İ
Evimizin salonunda oturur ya da işyerimizde çalışırken etrafımızda onlarca eşya veya materyal görürüz. Camdan dışarıya kafamızı çevirip baktığımızda eşyanın/varlığın sayısının daha çok arttığını biliriz. Kütüphaneleri/kitapları karıştırdığımızda bu sayı yüzleri geçer. Eşya ile iç içeyizdir. Onlardan bağımsız değilizdir. Taşa baktığımızda onu taş görürüz, ağaca baktığımızda onu ağaç, cama baktığımızda ise onu cam görürüz. Çünkü o taştır, ağaçtır, camdır. İmge odur. Yani zihnimizde canlanan şeydir.
Görme ve onları o isimlerle adlandırma, imge olarak zihnimizde canlandırma yani sadece görmek onları algılamak, anlamak, yorumlamak için yeterli midir? Onları algılamak, anlamak ve yorumlamak için bir paradigmaya/görme tarzına ihtiyaç vardır. Onların özelliklerini, neyi, nerede, nasıl kullanacağımızı bilmek hayatımızı kolaylaştırmada, hedeflerimizi/hayallerimizi gerçekleştirmede önemlidir. Onları görme tarzımız/,paradigmamız, hayat tarzımızı da belirler aynı zamanda. Dünya görüşümüzün oluşmasına da etkisi söz konusudur. Temelde iki dünya görüşünden bahsederiz, birincisi çatışma esasına dayalı, diğeri de dayanışma esasına dayalıdır. Çatışma esasına dayalı dünya görüşü gardiyan modeli bir insan tipi, dayanışma esasına dayalı dünya görüşü ise garson modeli bir insan tipini ortaya çıkartır. Böylece yeryüzü gardiyan ve garsonların mücadele alanına dönüşür.
Beynimizde oluşan bir düşünce iyide olabilir kötüde. Kuvvede elimize bir bıçak alıp birisini yaralayabilir, öldürebiliriz. Aynı bıçakla mutfakta sebzeleri doğrayıp yemekte yapabiliriz. Bu iki tahayyül düşünce planında/kuvvede kaldığı sürece kimseye bir zararı ya da faydası yoktur. Bu tahayyülden düşünce sahibinden başka kimsenin de haberi olmaz zaten. Bir şey kuvveden fiile yani düşünceden eyleme dökülünce diğerleri tarafından fark edilir ancak. Düşüncenin eyleme dönüşmesi gardiyan ya da garson olma yolunda atılan adımlardır. Bu eylemlerin birbiri ardına sadır olması alışkanlıkları meydana getirir. Alışkanlıklar ise insanın karakterini ortaya koyar. İşte o zaman gardiyan ve garson modeliyle karşılaşırız. Gardiyan veya garson nitelemesini yapabilmemiz için düşüncenin sıralı işlemlerden geçmesi ve bir karaktere bürünmesi gerekir.
Bir insanın şiddet eylemlerinden birisini uygulamakla gardiyan karakterine büründüğünü söyleyemeyiz. Aynı şekilde hizmet eylemlerinden birisini uygulamakla garson karakterine büründüğünü de. Bir çiçekle bahar gelmez. Doğru. Ancak bir çiçek baharın habercisi olabilir. Münferit bir eylem gardiyan ya da garson hükmünü verdirmez, fakat o yola çıkıldığının işaretini verir.
Yapılması gereken şey şayet iman etmek ise bunun nedeninin bilinmesi lazımdır. Eğer Allah’a iman ediyorsak, Allah’a niçin iman ettiğimizi bilmemiz gerekir. Burada yapılması gereken şey iman etmektir. Düşünce planında/kuvvede bunu gerçekleştirdik. Peki yeterli mi? Elbette ki hayır. Sonra eylem lazım. Yani iman etmiş olmanın işaretlerini ortaya koymak. İbadet, iyilik yapmak vb.. sonra bunları alışkanlık haline getirmek. Alışkanlıkların, körü körüne yapılan birtakım hareketlere dönüşmemesi, yapılması gereken şeye, hedeflenen şeye varılabilmesi için arzu ve istek olmalıdır. Hedeflenen şey mevcut, hedeflenen şeye ulaşmak için yol, yöntemler tamam, fakat arzu ve istek yok. Gideceğimiz yer kafamızda var. Oraya bizi ulaştıracak araba da var, ancak arabayı hareket ettirecek yakıt yok. Gideceğimiz yere gidemeyiz. Hedefe elbette ki ulaşamayız.
Hedeflenen şey iman ise, imana (emniyete) ulaşmanın aracı ibadetlerdir, ibadetlerin sıradan alışkanlıklara, günlük yapılan işlere dönüşmemesi için arzu ve istekle yapılması lazımdır. Buradaki arzu ve istek ise ihlastır.
Kainata bakma değil de görme nazarıyla baktığımızda, eşyanın künhüne vakıf olmak maksadıyla bir görme tarzı geliştiririz. Bunun sonucunda 3İ formülü bizi karşılar. İman, ibadet ve ihlas. Tersinden baktığımızda yine 3İ formülü ile yüz yüze geliriz. İnkar, ikiyüzlülük ve isyan.
Hayat bu 3İ formülleriyle bizi gideceğimiz yere taşır vesselam. Gardiyan mı olacağız, garson mu? Bütün mesele bu.
M.Abdulkadir YUSUFOĞLU