Hayatımızın her döneminde yeni yeni insanlarla iletişim kurarız. Bu durum bizim için hem psikolojik hem biyolojik bir ihtiyaçtır aynı zamanda. Öyle ki yapılan araştırmalar küçük yaşta annenin bebeği ile yaptığı tek taraflı konuşmalarda(monolog) beyin gelişimine önemli katkıda bulunduğunu gözler önüne sermiş vaziyette. Yani doğduğumuz andan itibaren çevremizdeki insanlarla beraber büyüyor, olgunlaşıyor ve öğreniyoruz. Bu iletişim kurduğumuz insanlara örnek verecek olursak bebeklik çağında ailemizle başlayan bu çevre daha sonra akrabalar› komşular› okul arkadaşlar ve öğretmen şeklinde devam etmektedir. Bu çevre içerisinde sürekli bir şeyler öğrenerek ve öğreterek hayatımıza devam ederiz. Yaşımız belirli bir seviyeye geldiğinde örneğin 25-30 ‘a geldiğinde artık iletişim halinde olacağımız insanları bilinçli olarak seçmeye başlarız.
Dünya üzerindeki bütün insanların kendilerine özgü birtakım özellikleri vardır. Bir insan içe-dönük veya dışa-dönük olabilir. Eğlenceli veya asık suratlı, arkadaş canlısı veya ketum da olabilir. Zaten çevremizdeki her türlü insanla iyi bir iletişim kurmak zorunda değiliz. Genellikle kişilik özelliği olarak kendimize yakın olan insanlarla beraber oluruz veya dostluk kurarız. Bu ilişkiler bizim seçimlerimizle şekillenir. Bir de bizim kontrol edemediğimiz tabiri caizse zorunda olduğumuz birtakım ilişkilere sahip olabiliyoruz. Bunlara verilebilecek en kolay örnek akrabalarımızdır. Bu tür insanları seçemediğimiz gibi istediğimiz zaman hayatımızdan da çıkartamayız. Yani kendi tercihimizle hayatımıza dahil ettiğimiz insanlardan çok farklıdırlar. Bu insanlara istediğiniz zaman eleştiri getiremezsiniz hele ki sizden yaşça büyükse. Bu insanlar “saygı” kisvesinin altına sığınarak yapılmaması gerek şeyleri yaptıktan sonra sizden gelen en ufak bir eleştiriye karşı “saygılı ol” cümlesi ile karşılık verirler. Onlar için en doğru kişi kendileridir ve yaptıkları her şey doğrudur. Bu tür insanlara karşı tahammül etmek zorunda olmamızın altındaki en önemli etken içerisinde bulunduğumuz toplumun özellikleridir.
Türk toplumu toplulukçu bir toplumdur, diğer Avrupa ülkelerinin çoğu ise bireyci toplumlardır. Toplulukçu ve bireyci toplumun ne olduğunu biraz daha açmak için bir örnek verelim.
Toplulukçu bir toplum üyesi olan Ali başkalarına yardım etmek için psikoloji okurken, bireyci bir toplum üyesi olan Marry psikoloji okumayı sevdiği için psikoloji okur.
Görüldüğü gibi Ali başkalarına yardım etmek için bir meslek seçerken, Marry sadece kendi istediği için psikoloji okumayı tercih edebilir. İşte bu tarz tercihlerimiz içinde yaşadığımız toplumun özellikleriyle şekillenebilmektedir.
İşte iletişim kurmak zorunda olduğumuz insanların hayatımızda olmasının temel nedeni Türk toplumunun toplulukçu bir toplum olmasından kaynaklıdır. Aslına bakılırsa son zamanlarda bu düşüncenin değişmeye başladığı da görülmektedir. Bireyler eskiye nazaran daha bilgili, entelektüel ve ne istediğini bilir hale geldiler. Bu da bilinçli bireylerin artmasına ve kırmızı çizgilerine daha sahip çıkan bireylerin daha da artması demek. Böyle bireyler attıkça iletişim kurmak zorunda olduğumuz kişilerin sayısı da azalacaktır. Çünkü insanlar kime nasıl davranacakları hakkında eskiye nazaran daha çok bilgi sahibidirler. Böyle bireylerin artması için çocuklarımıza verdiğimiz eğitimin de önemi gittikçe artmaktadır. Çocuklarımızı büyütürken onlara öğretebileceğimiz bazı ilkeler şu şekilde olabilir.(Bu ilkelerin doğruluğu tartışılabileceği gibi benim öznel yargılarımdır.) :
1-Saygı ve sevgi herkese gösterilmez
2- Haksızlık yapan, yalan söyleyen ve insanların huzurunu bozan kişilere sırf senden yaşça büyük diye saygı göstermek zorunda değilsin.
3-Mutlaka kırmızı çizgilerin olmalı. Kırmızı çizgileri olmayan her şey için her şeyi yapabilecek kapasitede olan insanlara karşı dikkatli olmalısın.
4-İnsanlara karşı her zaman ilk etapta nazik olmalı ve önyargısız olmalısın.
5-Hiçbir zaman bıçağının iki tarafının da keskin olmasını istememelisin.(ilkesizlik)
6-Çevrendeki iyi ve kaliteli insanların sayısını artırmalı ve halihazırdakilerin de değerini bilmelisin.