2. Dünya savaşından mağlup ve harabe şeklinde çıkan Almanya’nın 1961 ve 1973 yılları arasında Türkiye’den iş gücü talep etmesiyle başlayan serüvenin bir köşesinde mutlaka her birimizin bir anısı bulunmaktadır. Benimde şahsen 1994-1997 yıları arasında kaldığım ve bu serüvenin bir parçası olduğum gerçeği, beni Almanya’nın Köln şehrine bir aşkla bağladı. Bir zamanlar vizeli olarak gittiğimiz Almanya’ya bu gün devletimizin verdiği imkanlarla yeşil pasaportumuzla elimizi kolumuzu sallaya sallaya 17 Eylül- 5 Ekim 2022 tarihleri arasında gidip geldik. Bu bizim devletimizin 25 yılda ne kadar yol kat ettiğinin ve ilerlediğinin göstergesidir. 1994-1997 yılları arasında işçi olarak yaşadığım, o ezikliğin acısını çıkara çıkara Köln havaalanında Pasaport kontrol polisinin karşısında kolumu da gişeye koyarak kasıla kasıla öyle bir durdum ki o günlerin acısını çıkarttım adeta.
1961-1973 yılları arasında Almanya’ya giden ilk Türkler her ne kadar çiçeklerle karşılansa da dil bilmediklerinden, zor şartlar altında ki yaşam yerlerinden dolayı sıkıntı çekmişler, yalnız ikinci kuşak akıllı adımlar atarak çalıştıkları şirkette şef ve yönetici olmuşlar, kendi iş yerlerini açmış, en güzel evleri tutmaya başlamışlar yaşam standartlarını beklentilerin üzerinde tutmuşlardır. İkinci kuşaktan sonra yetişenler ise kamu kurumlarına yerleşmeye başlamış, kimisi avukat kimisi doktor, kimisi mühendis olarak kendilerini üst noktalara taşımışlardır. Avrupa’da gelebilecekleri en üst noktaya kendilerini taşımışlardır. Bu bir başarıdır, bu bir azimdir, bu bir Türkiye Devleti için gurur kaynağıdır. Şu anda Türkler Almanya devletinin kalitesini yükselten bir toplum haline gelmiştir. Çünkü Türkler eskiden bu yana kurallara uyan, saygılı, temiz ve dürüst insanlar olmuşlardır. Fakat günümüzde Almanya’ya başka devletlerden gelen o kadar çok insan olmuş ki anlatamam. Bir AVM de, bir caddede bakımsız değişik insanlar görüyorum bu kadarda olmaz dediğim zamanlar oldu. Bunu bu farklılığı, Almanlar da görüp muhasebesini yaparak Türklerin kıymetini anlamaya başlamışlar. Oralarda yaşayan Türk insanlarımız, sağ olsun var olsun bizleri temsilen boyunları dik bir şekilde yaşıyorlar. Türk iş insanlarımızı her caddede her sokakta bir kebapçı, bir berber, bir Türk kahvehanecisi olarak her yerde görebilirsiniz. Başka ülkelerden gelen yabancılardan, eğlence sektörüne girerek insanları sömürmek isteyenlere fırsat vermeyen, en ünlü eğlence merkezlerinin işletmeciliğini yapan iş insanları ve korumalığını yapan kimseye göz açtırmayan Türk gençler her yerde. Türkler Avrupa’da güçlü, Türkler zeki ve çalışkan… Yazıma 19 günlük Almanya’nın Köln şehrinden edindiğim izlenimlerimle devam edeceğim.
Bizim birbirimizden esirgediğimiz fakat onların hayatlarının bir parçası olan, herkesin birbirine selam vererek (Guten Morgen, Guten Tak, vb.) , kurallara uyan, trafikte birbirine saygılı(göbektekine herkesin yol verdiği, sağdan gelene yol verildiği, vb), yayanın yola adım attığı anda araçların durduğu, bir kaza anında birbirlerinden özür dileyerek polisi çağırıp tutanaklarını tutan, her hangi bir sırada hiç aralara girmeye çaba gösteren kimsenin olmayışı, vb. örnekleri sıralayacağımız insanlara hayvanlara çevreye saygılı bir toplum gördüm. Ormanda yürüyüş yolunda bile, biz çekirdek çitleyip atarken oradan geçen birinin bize ters ters baktığını ve biraz sonra duyarlı bir şekilde zabıtaya haber edeceğini gördük. İki polisin olduğu bir polis aracının dört şeritli bir yolda arka camına yazı yazarak hiç kimse sollamasın araçlarınızın hızını düşürün ve durun diyerek kendi araçları da yolun ortasında durarak akan trafiği nizami bir şekilde durdurduğunu, şüpheli aracın yanına iki polis uygun şekilde vararak kendisini takip etmesini yine arka camına yazı yazarak diğer araçların devam etmesini sağlayarak yolu açmasına şahit olduk. İşte Köln şehri böyle düzenli ve nizami, kurallar ülkesi ve bu kurallara saygılı bir halk var orada…
Birçok Türkün ve Karamanlının yaşadığı Köln şehrini sizlere kısaca anlatmaya çalışacağım. Köln yaklaşık üç milyon nüfuslu, bu nüfusunda yaklaşık ikiyüz elli bini Türk olan bir çok Karamanlının da yaşadığı ekmek kapısı olan metropol ve tarihi bir şehirdir. Avrupa’nın en büyük hayvanat bahçesi olan, caddelerinde elektrikli araçların şarz olduğu, sokaklarında konyalı havası çalan bir klarnetçi, rus havası çalan bir kemancı, köprünün altında yatan bir evsizin olduğu kozmopolitik bir şehir. Kenarını çeviren yedi tepede, yedi yöneticinin yedi şatosu olan Rehn nehrinin geçtiği, Avrupa’nın önemli bir sanayi, demir yolu hattı, uluslararası kargo şirketlerinin merkezi, eğlence merkezi, Microsoft’un Avrupa merkezi, dini bir merkez olan hem stratejik hemde ekonomik açıdan Almanya’ya büyük katkısı olan bir şehir. Olur ya bir gün yolunuz Almanya’ya düşerse, Köln ve çevresinde mutlaka görmeniz gereken birkaç yeri sizlere tanıtacağım.
DOM KİLİSESİ: Köln Katedrali diye de bilinen 1248 yılında yapımına başlanan 630 yıl yapımı süren, fakat hiçbir zaman inşaatı bitmeyen Katoliklerin en ünlü kilisesidir. 2.dünya savaşında uçaklara rota belirleme maksadıyla mümkün olduğunca vurulmamaya çalışılan ve kilise sayesinde Köln şehrini döne döne bombalayan uçaklar, şehri yerle bir etmiştir. Hem manevi olarak hem de maddi olarak uzun yıllar insanların aklından çıkmaması için siyasi olarak bu şehir yerle bir edilmiştir. Taş üstünde taş koyulmamıştır. Dom Kilisesinin meşhur çanına benimde çıktığım, 557 metre yüksekliğinde yaklaşık 650 basamaklı bir merdivenle ulaştık, yukarda muhteşem bir manzara vardı. Dom Kilisesinin zemininde zemin taşını gördük gizli kapılarını gördük, üzerinde bulunan mitolojik hayvan figürleri, tanrıların figürlerini ünlü rahiplerin ve şövalyelerin heykelleri bütün kiliseyi kapladığını gördük. Domun en büyük özelliği de yaklaşık sekiz yüz yıllık geçmişinde, yapım taşı açık kahverengi olan renginin dünyada işlenen günahlardan kaynaklandığına inanılarak, taşının renginin siyaha döndüğü anlatılmaktadır. Kölnde cami bulunmazken o zamanların belediye başkanları Dom Kilisesini Müslümanlara açarak dini bayramlarımızda, Müslümanların namazlarını bu kilisede kılmalarını sağlamıştır. Burada da düşünülmesi gereken ince bir çizgi olduğunu düşünüyorum. Dom Kilisesi meydanında her ülkenin bayrağının yere çizildiği ve buralara isim yazdırarak para atılıp fotoğraf çekildiği bir yerde, Türk gençlerinin duyarlılık göstererek ve mücadelisini yaparak bizim bayrağı yerden silerek ayaklı bir Türk bayrağı koymuşlardır. O meydanda ayakta tek Türk bayrağının olması Türkün gücünü adeta tüm dünyaya göstermektedir.
HOHENZOLLERN KÖPRÜSÜ: Dom Kilisesinin hemen yanında bulunan Avrupa’nın merkezi konumunda, Avrupa’yı birbirine bağlayan olan Köln Tren istasyonunun Rehn nehrini birbirinea bağlayan 1907 yılında yapımına başlanan 410 metre uzunluğunda günde 1300 civarında trenin geçtiği aşıkların aşklarını mühürlemek için kilit bastığı devasal muhteşem bir köprü
ROKOKO SARAYI: Kölne 15 km. uzaklıkta Brühl şehrinde bulunan 18. y.y. dan kalma bahçesinde dilek taşı bulunan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Alman ya ziyaretinde misafir edildiği kaldığı, halen uluslararası toplantıların yapıldığı bir saray
LUDENDORFF KÖPRÜSÜ: 1912 yılında, 325 m. uzunluğunda yapılan çelik bir demir yolu köprüsü. Savaş yıllarında stratejik önemi olan bir köprü. Birleşik Krallık Başkanı Winston Churchill’inde “ Bu köprü ağırlığı kadar altından daha kıymetli” diyerek söylediği sözü köprünün ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Birleşik devletler bu köprüyü geçiş olarak kullanmış ve savaşın kazanılmasına sebep olmuştur. Savaş sırasında Alman askerleri ne yapıp edip köprüyü yıkmayı başarmışlardır, fakat savaşı kaybetmelerine mani olamamışlardır. Alman askerlerinin yıkım operasyonu sırasında köprüde bulunan çok sayıda Amerikan askeri hayatını kaybetmiştir. 1980 yılında köprünün burç kısımları askeri müze haline getirilmiştir.
EJDERHA ŞATOSU: İnsanların kurban olarak verildiği ejderhanın yaşadığı şatonun güzel bir hikayesi var. Ülke yönetimin de söz sahibi olan uçsuz bucaksız toprak sahibi olan şatoları olan Dere beylerden ikisi ülkenin bir kızına aşık olurlar. Fakat kızı kimin alacağı yönünde o kadar ileriye giderler ki ülke savaş kaosuna girer. Çözüm olarak bu dünyalar güzeli kızın kimseye yar olmaması için ejderhaya kurban olarak vermeyi kararlaştırırlar. Kızı ejderhanın önüne kurban taşına atarlar. Ejderhada bu dünyalar güzeli kıza aşık olur, içindeki o aşk ateşiyle ejderha kendi kendini yok eder. İşte böylede bir hikayesi olan, Köln şehrine 25 km uzaklıkta bulunan ve Köln’ü çeviren yedi tepenin üzerinde bulunan bu yedi şatayo hükmeden ejderha şatosuna Königswinter kasabasından, Rehn nehrinin dibinden gezi treniyle veya yaya olarak çıkılır. Yüksek bir tepenin sonunda bulunan ağzından ateş çıkaran bölgeye hükmeden bu ejderha burada yaşamaktaydı. Ejderha şatosuna çıkarken yarı yolda ünlü besteci ve müzisyen olan Beethovenin yaşadığı ve günümüze kadar tüm olarak kalan Schloss Drachenburg şatosunu mutlaka görmenizi isterim. Bir gününüzü buraya ayırın ve yürüyerek çıkın ve inin çok muhteşem bir ormanlık alan, mimari yapılar ve gezi yeriyle karşılaşacaksınız.
MÜZELER: Köln’de o kadar çok müze var ki arkeolojik müzeler, sanat tarihi müzeleri, resim, müzik ve sanat müzeleri, spor müzesi, oyuncak müzeleri, çikolata müzesi, yemek müzesi, savaş müzesi, tren müzesi gibi çeşit çeşit müzeler bulunmakta.
CAMİLERİMİZ: Köln şehrinde o kadar çok cami var ki diyanet ağırlıklı ve devletimizin resmi imamları bulunan ve cemaatlerin yaptırdığı camiler mevcut. Buralarda Müslümanlar rahatlıkla ibadetlerini yapabiliyorlar, çocuklarına dini eğitim aldırıyorlar aynı zamanda bir toplanma merkezi olarak görev yapıyorlar. Köln Merkezde, Köln Merkez Camiini görmenizi çok isterim. Türk Devletimizin kontrolünda 60.000.000-Euraya mal olan, büyük bir kısmı Türk Devletimiz tarafından karşılanan, dünyanın 60 ülkesinden toplanan yardımlarla yapılan devasal bir yapı, Müslümanlığın simgesi Köln’de.
FANTAZİLANT: Köln şehrine 15 km uzaklıktaki Brühl şehrinde bulunan avrupanın en büyük lunaparkı ve eğlence merkezi mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi bir gününüzü ayırabilirsiniz.
Aslında sayfalarca kitap yazılacak olan Karaman-Köln Hattı konumuzu sizleri sıkmamak için kısaca tanıtmaya çalıştım. Umarım sizlere de gitmek ve oraları görüp tanımak nasip olur.