Ülkemizde son yıllarda yaşanan birçok olay, toplumun giderek nefret toplumuna doğru dönüşmekte olduğunun işaretlerini barındırıyor. Siyasi ve sosyal alanlarda yaşanan çok sayıdaki nefret söylemi ve sonucunda ortaya çıkan nefret suçlarının son örneği ilginç bir alandan daha geldi. Spor…
Hafta sonu oynanan Çaykur Rizespor-Fenerbahçe Türkiye Süper Ligi karşılaşması sonrasında Trabzon Havalimanı’na giden Fenerbahçe kafilesini taşıyan otobüs, Trabzon Sürmene’de taşlı ve silahlı saldırıya uğradı ve özellikle hedef alınan otobüs sürücüsü yaralandı. Şüphesiz doğrudan sürücünün hedef alınması, Fenerbahçe kafilesinin bütün halinde zarar görmesini hedefleyen bir saldırı planlandığını ortaya koyuyor. Olay sonrasında çok çeşitli değerlendirmeler sıcağı sıcağına yapıldı. Konuya siyasi bir bakış açısıyla yaklaşanların görüşü, 7 Haziran seçimleri öncesinde Fenerbahçe-Trabzonspor gerginliği ve düşmanlığa doğru giden rekabetin provakatörlerce istismar edildiği ve ülkede bu hassas dönemde bir kaos ortaya çıkarılmak istendiği şeklinde oldu. Çünkü olay, planlı ve çok organize bir eylemdi. Sıradan bir saldırıdan çok, profesyonel bir görüntü sunmaktaydı saldırının göstergeleri.
Ancak bazı şüphelilerin yakalanmış olması ile konunun siyasi yönü olmayan, iki kulüp arasındaki gerilim ve gerginliğin geldiği son noktanın dışavurumu olarak ortaya çıkan bir “nefret saldırısı” olduğunu görebiliyoruz. İlginç olanı, bir nefret saldırısının, bir otobüs dolusu insanın hayatına kastedecek düzeye ulaşmış olmasıdır bize göre… Üstelik bu olayda nefret saldırısına kadar dönüşebilecek gerginlik ve gerilim konusunun, spor gibi -içinde rekabet barındırsa bile- temelinde eğlence olan bir sosyal alandan beslenmiş olmasıdır. Anlaşılan o ki, ülkemizde nefret boyutları, sporda bile onlarca insanın canına kastetme aşamasına kadar ulaşmış durumda…
Toplum bilimciler tarafından nefret, “ötekilere” yönelik saygısızlık, hoşlanmama, alçaltma, onaylamamanın ötesinde, düşmanlık, zarar verme isteği, hedef grubu sessizleştirme, pasifleştirme isteği ve onlara karşı savaş deklarasyonu olarak görülmektedir. İçeriğinde birey ve toplum açısından bu kadar ciddi tehlikeler doğurabilecek unsurlar barındıran nefret söyleminin, gelmiş olduğu bu aşama, artık bir fiziksel saldırı ve yok etme isteği aşamasıdır.
Aslında, nefret söylemlerinin ve bağlı olarak gerçekleşen maddi ve manevi şiddet eylemlerinin çıkış noktası, daha çok Batı toplumlarında yaşanan ayrımcılık olaylarıdır. Etnik köken, ırk, dinsel ve mezhepsel inanç, ideoloji, cinsiyet, toplumsal sınıf ve düşünceye yönelik davranışlar, nefret söylemlerinin etkenleridir. Yine nefret söylemlerinin temelinde, farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük ve önyargı bulunmaktadır. Önyargı ise, genel anlamda peşin hükümlere dayanan olumsuz fikirler, hoşgörüsüzlük ya da belli bir gruba yönelmiş olan nefret anlamına gelmektedir.
Bu noktada, nefret söylem ve eylemleri açısından geleneksel alanlara göre çok daha düşük riskler barındıran spordaki nefret saldırısı, bizim ne kadar kritik bir aşamada olduğumuzu göstermektedir. Çünkü, spor gibi eğlence temelli bir rekabetten bile beslenen nefret saldırılarının yaşanabileceği bir toplum haline gelişimiz, diğer riskli alanlarda neler yaşayabileceğimizi kestirmeyi imkansız kılıyor. Düşündüğümüzde, spor alanında ne dinsel, ne mezhepsel, ne etnik ne de ideolojik bir farklılık var. Ama buna rağmen bir nefret saldırısı ile karşı karşıya kalabiliyoruz.
Türkiye’nin mevcut sosyal yapısı ve geçmiş deneyimlerimiz ışığında, ülkemizin nefret söylemleri ve bağlı nefret saldırıları potansiyelinin oldukça tedirgin edici olduğunu kabul etmeliyiz. İlerici- gerici, laik-anti laik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt ayrımı gibi oldukça yüksek sosyal gerilim hatlarını Türkiye içinde barındırmaktadır. Müslüman olmayan topluma yönelik geçmiş sicilimizde bir takım sabıka kayıtlarımız bulunmaktadır. Varlık Vergisi uygulamasından zirve yayınevi saldırısına kadar uzanan bu gerilimli alanları istismar eden ya da etmeye çalışan insanlarımız, nefret toplumuna doğru giden yolu asfaltlamak için çaba sarf etmektedirler. PKK eylemleri ile otuz yılı aşkın süredir yaşadığımız olumsuzluklar, toplumun Türk-Kürt ayrımından beslenen bir nefret atmosferinin doğuşuna zemin hazırlamaktadır. Yakın zamana kadar mütedeyyin insanlarımız, “gerici” yaftası ile en basit insan haklarından mahrum edilmeye çalışılmıştır. Provakatörlerin en çok ilgi duyduğu alanlar arasında- geçmişte ve günümüzde- Sünni-Alevi ayrımı yer almaktadır. Çorum ve Maraş olaylarından Sivas Madımak Oteli saldırılarına kadar bu alandan gelen nefret söylem ve saldırılarını sıralayabiliriz.
Seksen öncesinin ideolojik kavgalarının arka planında, farklı dünya görüşüne sahip insanlarımızın önyargıların esiri olarak yaşadıkları ve yaşattıkları nefret eylemleri yer almaktadır. Benzer kavgalar “gezi” eylemlerinde yaşanmıştır. Türkiye’nin geçmişinde pek alışık olmadığı şekilde on yılı aşan AK Parti iktidarı ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın ülke yönetimindeki baskın rolü, muhalif çizginin temsilci ve izleyicilerinde giderek keskinleşen bir nefret söylemini peydahlamaktadır. Aşırı kutuplaşan toplum, bulduğu bütün ortamlarda nefret söylemlerini ifade etmekten geri kalmaz hale gelmiştir. Özellikle sosyal medya, tam bir nefret kusma bataklığına dönüşmüştür. Sık aralıklarla yaşanan çeşitli seçimler, siyasi nefret söylemlerinin her geçen gün daha tehlikeli hale gelmesi için uygun zemin oluşturmaktadır. Liderlerin kampanyalarında kullandıkları dil de, yine bu potansiyel tehlikeyi körükler cinstendir.
Oysa, yaşadığımız dünya, bütün farklılıkların bir zenginlik olarak kabul edilmesi halinde birçok avantajı sunmaya hazırdır. Belki de bu avantaja en çok ihtiyaç duyan ve en uygun ülke ve toplum Türkiye’dir. Üstelik sahip olduğumuz farklılıklar, yönetilmesi ve yürütülmesi çok zor olan türden değildir. Tarih, bu farklılıklarımızın başarıyla yönetilebildiği sayısız örneklerle doludur. Şimdi niçin, başarmayalım?
Yapılması gereken, sağduyu ile herkesin, diğerine karşı önyargısız ve hoşgörülü, anlayışlı davranmasıdır. Başta bütün ilgili ve yetkililer olmak üzere bütün toplum bireyleri, girmekte olduğumuz “nefret toplumu” tehlikesini görerek hareket etmek zorundadırlar. Aksi halde, spor gibi bir eğlence rekabetinde bile nefret saldırılarının sıradan oluşuna, üzülerek tanıklık edeceğimiz günler çok yakındır!
Sağlıcakla kalın!