2006 veya 2007 yılında Karaman'da olduğum bir zamânda, o târîhlerde Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürü bulunan Dindar Dilbaz, bana yazma halinde bir malzeme vererek «Bunlar nedir? Bir gözden geçir» dedi. Ben de aldım inceledim. Baktım ki Sapancalı Hasan Hüsnü adlı birisi tarafından yazılmış iki kısımdan oluşan bir kitapçık. Birinci kısmı Karaman'ın 1900-1920 yıllarından, ikinci kısım da Karamanoğulları'ndan bahsediyor. Dindar Bey'e durumu anlattım. O da «şunu kitaplaştır da yayınlayalım» dedi. Ben de 2-3 sene üzerinde çalıştım, notlandırdım, eksiklerini giderdim, yanlışlarını düzeltip, basıma hazırladım.
Bu arada bu Sapancalı Hasan Hüsnü kimdir diye de araştırma yaptım; Osmanlı Arşivi'nde bu kişinin sicil kaydını da bulduğum gibi, bir gün gazeteci Can Ataklı'nın bir köşe yazısında Sapancalı Hasan Hüsnü adlı birisinden kayınpederi olarak bahsettiğini okudum. Can Ataklı'ya ulaştım, kendi bildiklerimi özetleyip, kayınpederi olarak bahsettiği kişinin aynı Hasan Hüsnü olup olamayacağını sordum. Can Ataklı ilgilendi ve bu iki kişinin aynı kişi olduğunu, ancak kayınpederinin 1958'de vefât etmiş olduğundan, kendisini tanıyamadığını, eşinin de babası vefât ettiğinde henüz 6 yaşında olduğu için onun da babası hakkında bilgisi olmadığını fakat Hasan Hüsnü'nün Ege Üniversitesi'nde profesör bir oğlu olduğunu söyleyerek, telefon numarasını verdi. Ben de o kişiyi aradım, o târîhde bu kişi Tunceli Üniversitesi'nde idi. Kendisinin babası hakkında benim kadar da bilgisi olmadığı anlaşıldı.
Sapancalı Hasan Hüsnü'nün aslen Kafkasyalı Çenkçioğulları olarak bilinen bir âileye mensûb olduğunu, 1898'de Sapanca'da doğduğunu, soyadı kanunundan sonra «Savaşçın» soyadını aldığını, 1920-22'de Karaman'da muallimlik ve burada iken Karamanlıların yakından bildiği Durmuş Ali Gülcan'ın da öğretmenliğini yaptığını, daha sonra, Konya, Adana, Afyon, Aksaray'da muallimlik, bir müddet Ziraat Bankası'nda memûrluk ve bilâhire Köy Enstitülerinin kuruluşunda da görev alıp, Kayseri Kültür Müdürlüğü de yaptıktan sonra 1958'de İstanbul'da vefât ettiğini öğrendim.
Karaman'da muallimlik yaptığı zamânda, tam adı «Karaman Ahvâl-i İctimâyye ve Coğrafiyyesi ile Emâkin-i Kadîmesi» ve «Karamanoğulları Hayât ve Vekâyi-i Târîhiyyeleri» olan ve iki kısımdan oluşan kitabı yayına hazırlarken, yaptığım araştırmalar neticesinde Anadolu'nun muhtelif yerlerinde, bu kişinin yazdığı plân ve üslûb üzere mesela Ilgın, Akşehir, Isparta ve Sinop vs. konulu aynı târîhlerde kitaplar yazılmış olduğunu tesbit ettim. O târîhlere âit Konya gazetelerini okurken, bu Sapancalı Hasan Hüsnü'den de bahisler olup, Karaman'a dâir bir kitap yazdığı, basılmak üzere gönderdiği Ankara'da Maarif Vekâleti'nde çıkan bir yangında zâyi olduğundan bahsediliyordu.
Bu kitabın birinci kısmının İbrahim Güler, ikinci kısmının da Nevzat Topal adlı birileri tarafından yayınlandığı anlaşıldı. İbrahim Güler Hasan Hüsnü'nün kim olduğunu bilmiyordu; ancak adamın Hasan Hüsnü olan ismini Hasan Hüseyin okumak suretiyle maalesef litaretüre de yanlış geçmesine sebeb olmuştur. İbrahim Güler, yayınladığı nüshayı «Dr. Fethi Ferit Uğur isimli birisinden intikâlen Konya'da birisinden elde ettiğini» söylediği nüshayı tamâmen yanlış okuyup (özellikle yer isimleri vs. olmak üzere tam 261 yerde yanlış okuma yapmış) yine litaretüre öyle geçmesine de sebeb oldu.
İkinci kısım olan Karamanoğulları'nı yayınlayan Nevzat Topal ise, Sapancalı Hasan Hüsnü hakkında bilgisi olmakla berâber, kitabı kitap olmaktan çıkarıp, kitâbın adı dâhil olmak üzere her satırında yanlış okumalar yapıp, yanlış okuduğu konulara dair de akla gelmeyecek yorumlar yapmıştır.
Sapancalı Hasan Hüsnü'nün konu başlıkları
* Karaman
- Coğrafi Maʻlûmât (hudûdu, vüsʻat ve imtidâd)
- Nüfûs
- Dağlar
- Ormanlar
- Maʻdenler
- Nehir ve Suları
- Göller ve Bataklıklar
- Mülkiye Taksîmâtı (Aladağ, İbrala, Hadim, Merkez)
- Mebânî (Hanlar, Hamamlar, Oteller, Medreseler, Câmiler, mescidler)
- Maârif ve Mektebler
- Zirâat
- Hayvânât
- Sanʻat, Ticâret ve Sanâyi
- Sıhhat-i Umûmiye (muhtelif hastalıklar ve tabâbet, vefiyât ve tevellüdât, fuhşiyât, batıl iʻtikâdlar)
- Ahlâk
* Târîh kısmı (Nure Sofu ve Karaman Bey'den itibâren hüküm süren beylerin adlarına göre tertib edilmiş başlıklar)
Peki Sapancalı Hasan Hüsnü bu kitapçıkları neden ve nasıl yazmıştı?
1) SÂLNÂMELER
Sâlnâme kısaca «yıllık» demektir. Bunlar zamânımızda bazı kurum ve kuruluşlar tarafından çıkarılan «yıllık» veyâ «almanak» denilen kitaplara benzer. Osmanlı Devleti'nde ilk defa 1263 (1847) yılında Ahmed Vefik Paşa tarafından hazırlanan bir «Devlet Sâlnâmesi» çıkarılmıştır. Devlet sâlnâmeleri Cumhuriyet devrinde de devâm ettirilerek sonuncusu 1941'de basılmıştır. Bu sâlnâmelerde Osmanlı Devleti’nin idarî teşkilâtının mülkiye, askeriye ve ilmiye teşkilâtında yer alan memurların isimleri, devlet bürokrasisinde ve idârî teşkilâtında meydâna gelen değişiklikler ile daha pek çok bilgiler yer alır. Bunların nezâretlere, İlmiyeye tahsîs edilmiş türleri de vardır.
Sâlnâmelerin vilâyetler tarafından çıkarılan türleri de vardır. Bunlar ilk defa «Fihrist-i Vilâyet-i Haleb» misâl gösterilerek vilâyetlerce hazırlanması istenilmesi üzerine 1283 (1866)'da Bosna'da ve müteâkiben yine Haleb (1284), Konya (1285), Suriye (1285) ve Tuna (1285) ile başlamak üzere diğer vilâyetler tarafından da periyodik olarak çıkarılmıştır. Bunlarda vilâyetlerin memurları, coğrafyası, tarihi, idârî yapısı ile bazılarında da mahallî bilgiler, muhtelif istatistikler bulunmaktadır.
Küçük değişiklikler ile bütün vilâyet sâlnâmeleri belli bir sâlnâme dikkate alınarak hazırlandığı için birbirine benzerler; padişâhların isimleri, devlet madalyaları, yazışmalarda kullanılacak elkâblar, bazılarında belirli gün ve haftalar, vilâyetlerin idârî teşkîlâtında ve memurlarında meydana gelen değişiklikleri de bulmak mümkündür.
Konya Vilâyeti için birincisi 1285 (1868) ve sonuncusu 1330 olmak üzere 30 sâlnâme çıkarılmıştır. Bu 30 sâlnâme nüshasında pek çok mahallî bilgiler birbirinin tekrârı olup, sâdece vâliden başlamak üzere vilâyet dâhilindeki memûriyetlerde meydâna gelen değişiklikleri takib açısından son derece mühimdirler. Bunların en mufassalı 1314 ve 1330 tarihli olanlardır. 1314 yılı Konya sâlnâmesinde o tarih itibâriyle vilâyet dâhilindeki bütün yerleşim yerlerinin mükemmel bir listesi ile nüfûs bilgileri olup, 1330 târîhili sâlnâmenin sonunda geniş bir ehli hayvân listesi, zirâati, sanâyii Mevlânâ ve Mevlevîlere dâir bazı uzun bilgiler ile birçok resim eklenmiştir.
2) SIHHİYYE VE MUAVENET-İ İÇTİMAİYYE VEKÂLETİ
2.1. Dr. Adan [Adıvar] Bey, Dr. Refik [Saydam] Bey ve Dr. Rıza Nur
1920 yılında, henüz Cumhuriyet ilân edilmemiş, Türkiye, bir taraftan cebhede harb halinde ve doğrudan doğruya «Türkiye Büyük Millet Meclisi» hükûmeti tarafından yönetilmekte iken, meclisin açılmasını müteâkib 2 Mayıs 1920'de 11 vekâlet kuruldu. Bunlardan birisi de «Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti» olup vekil olarak da 20 Mayıs 1920'de Dr. Adnan [Adıvar] Bey taʻyîn edildi. Dr. Adnan Bey göreve başladığında vekâletin sâdece bir odası, maiyetinde de sâdece bir kâtibi bulunuyordu. Derhâl «Hıfzı's-Sıhha Dâiresi», «Sicil Dâiresi», «Muhasebe ve Evrak Kalemi» teʻsîs edildi. İstanbul'dan Osmanlı devletinin sıhhiye hizmetlerine dâir çıkarılmış bütün kânûn ve nizâmlar getirtildi. Bu vekâletin yaptığı ilk iş, o günün şartlarında en önemli mesele olan yetimler için «Öksüz Yurtları» açmak oldu. «Dâü'l-Kelb» (kuduz) tedâvi merkezi, «Telkîhhâne» (Aşıhâne) ve «Bakteriyolojihâne» kuruldu. Taşradaki Sıhhiye Müdürlükleri, Hükûmet ve Belediye ile Karantina tabiblikleri ve küçük sıhhiye memurlukları aynen muhâfaza edildi. Bu arada muhâcir işleri de Dâhiliye Vekâleti'nden alınıp, bu vekâlete bağlandı.
Dr. Adnan Bey'in istifasından sonra vekâlete meşhûr Dr. Refik [Saydam] Bey getirildi; «Vekâlet Muâvenet-i İctimâiye Müdürü» de Dr. Muhyiddin Celal [Duru] Bey idi. Vekâlet bu isim ile 1945 yılına kadar devâm etmiştir.
Türkiye'nin Sıhhî ve İctimâi Coğrafyası
İşte bu Muhyiddin Celal Bey'in teklifi ile «Türkiye'nin sıhhî coğrafyası»'nın tesbitine dâir bir tedkikât yapılması söz konusu oldu; nihâyet vilâyetlerin sıhhiye müdürlerinden raporlar istenilerek, 1922 târîhi itibâriyle, birinci cüzʻ «Sinop» olmak üzere toplanan materyal basılmaya başlandı.
Sinop raporunun önsözünde, çalışmanın aşamalarını, 1921 yılı sonunda Refik Bey'in de istifâsı üzerine 24 Aralık 1921'de yerine gelen ve aynı zamânda «Sinop Mebʼûsu» bulunan Dr. Rıza Nur şu şekilde îzâh ediyor:
«Selef-i âcizi Refik Beyefendi zamânında yurdumuzun sıhhî ve ictimâî tedkîki gibi mühim bir nokta Vekâlet Muâvenet-i İctimâiyye Müdürü Doktor Muhyiddin Celal Bey tarafından vekâlete teklif olunarak sıhhiye müdürlerinden bu bâbda malûmât taleb edilmiş, sıhhiye müdürleri tedkikat yaparak istenilen malûmâtı mehmaemken cem eylemişler. Vekâlet'e geldiğim zamân bu maʻlûmâtın yarısını gelmiş buldum. Bunların bir kısmı güzelce, bir kısmı kıymetsiz idi ki sıhhiye müdürlerinin iktidar ve faaliyetleriyle mütenâsibdi. Bunlardan en mükemmel olanlar Sinob, Niğde, Kayseri, Kastamonu, Erzurum, Zonguldak ve Menteşe sıhhiye müdürlüklerinden gelenlerdir. Bunların arasında da Sinob'unki birincidir. Bu halde Sinob nüshasını numûne olmak üzere intihab edip bazı tadilat ve tekemmülat icrasından sonra - ekseriya olduğu gibi bunların da bir dolap çinde çürümek ve zayi olmak taliinden kurtulması ve enzâr-ı istifadeye konulması maksadıyla - neşr ediyorum. Eserde yapılan tashihler meyanında bir de o alışılmış eski münşiyane dil mümkün olduğu kadar Türkçeleştirilmiştir.
Tabʻında bütün sıhhiye müdürlerine tevzi edilip iyi olmayan veya henüz gelmeyen sancaklarınki bu numune üzre yeniden tertip ettirilecektir. Ve her sancaktan geldikçe alfabe veya diğer bir tertibe bakmaksızın vekâletçe tashihât ve ikmâlât bade'l-icrâ neşr edilecektir. Bu halde bu nüsha «Türkiye'nin Sıhhî İctimaî Coğrafyası» nâm eserin birinci cüzʻü oluyor.
Şurasını itiraf etmeli ki «her şey cebheye...» düsturûnun hüküm sürdüğü böyle bir zamânda, âlet ve saire cihetinden olan eksiklikler içinde bu eser istenilen mükemmeliyette olamamıştır. Fakat böyle bir esere olan ihtiyaç düşünülünce "Hiç yoktan iyidir" mantığı kazânır. Hiç olmazsa bir esas olur, sonra mükemmelleştirilir. Her şey küçükten ve noksân ile başlar. Elverir ki başlansın.
Esere haritalar, krokiler, şemalar, grafikler, cetveller, bazı fotoğrafiler ilave edilmiştir.
Kaviyyen meʼmûl ediyorum ki her ay bir cüz bastırılabilecektir.
10 Mart 338
Umur-ı Sıhhiye ve Muavenet-i içtimaiyye Vekili ve Sinob Mebusu
Dr. Rıza Nur.»
Bu şekilde başlayan çalışma serisi 19 kitaptan oluşmaktadır. Bunlar Birinci Cüzʻ «Sinop» olmak üzere 1922-1938 yılları arasında basılmıştır. (Sinop, Niğde, Kayseri, Kastamonu, Zonguldak, Menteşe (Muğla), Konya, Hamidabad (Isparta), Ankara, Bayezid, Çatalca, Gelibolu, Kırkkilise (Kırklareli), Kırşehir, Urfa, Kengırı (Çankırı), Gaziayntab, Sivas ve Tokat). Bu kitapların tamâmında, yazanların veya hazırlayanların o illerin aynı zamânda hepsi «doktor» olan sıhhiye müdürlerinin veyâ tabiblerinin adı vardır.
Benim doğrudan tamamını okuyup, incelediğim, «Hamidâbâd (Isparta)», «Sinop», «Kengırı (Çankırı)», «Gaziayntab», «Konya», «Bayezid», «Çatalca», «Gelibolu», «Kastamonu», «Kırkkilise», «Kırşehir», «Urfa», «Zonguldak» ve «Niğde» cüzleri merkezden gönderildiği anlaşılan şu plâna göre tertib edilmiştir:
1. kısım: sınırlar, dağlar, nehirler, göller madenler, ürünler vb. konular,
2. kısım: iklim,
3. kısım: nüfûs, sosyal yapı, geçim yolları, eğitim, gelenek, görenekler vb. konular
4. kısım: hastahâneler, eczahâneler, okul ve medreseler, oteller han, hamamlar, fabrikalar vb. konular
5. kısım: Sıhhiye yani hastalıklar ve sebebleri
6. kısım: doğum-ölüm istatistikleri
Bu raporların hiçbirinde; birinci cüzʻ olan «Sinop»'a Rıza Nur'un yazdığı giriş dışında, bilgilerin nasıl toplandığına ve aktarılan bilgilerin nereden ve hangi şartlarda elde edildiğine dair bir bilgi verilmemiştir. Bunların çoğundan yakın zamânlara kadar akademik dünyanın pek haberi olmadığı, bir kısmının da son zamânlarda yeni harflere çevirildiği görülüyor. Bu arada Konya'ya dair cüzʻ de Mehmet Karayaman tarafından yeni harflere çevrilmiştir. Bu raporlara istinâden kaleme alınmış bazı makaleler okudum ancak, transkribe olarak yayınlananlara bakmadım. Eski yazı ile yayınlanmış olanların tamâmını baştan sona kadar okudum, inceledim. Makale yazanlar, herkes kendi ihtisâs sahâsına ve anlayışına göre, oradan folklorik, târîhî, coğrafî malzemeler çıkarmışlardır.
2.2. Konya Vilâyetinin Sıhhî ve İctimâî Coğrafyası
Bu serinin 8. cüzʼü (cildi) de Konya'ya tahsis edilmiştir. O târîhlerde Konya Sıhhiye Müdürü Doktor Nazmi [Selcen] Bey olup, herhangi bir önsöz veya kitabın nasıl hazırlandığına dâir raporda bilgi verilmiyor.
Ancak Konya ölçeğinde olduğu gibi, öyle anlaşılıyor ki, bu «Türkiye'nin Sıhhî ve İctimâî Coğrafyası» adı altında hazırlanan Konya ve 11 kazâsına dâir verilen tarihî, coğrafî ve tamâmen sahaya dair bilgilerin o günün şartlarında bir «sıhhiye müdürü» tarafından bir sene gibi kısa bir zamanda (belki de daha az) toplanması mümkün müydü?
Ayrıca Konya raporunda yazılanlar ile Sapancalı Hasan Hüsnü'nün Karaman'a dâir yazdıkları aynı idi! «Acaba», Karaman ile ilgili kısım Sapancalı tarafından yazılmış olabilir miydi?
Bu şüphe ile ötedenberi elimin altında olan «Konya Salnâmeleri»nde bu tarz bilgilerin olduğunu biliyordum. Bu vesile ile Sâlnâmelerdeki bilgileri tekrâr gözden geçirdim; 1330 yani 1912 târîhli Konya Sâlnâmesi'ni inceleyince mesele ortaya çıktı. Dr. Nazmi Bey'in hazırladığı Konya raporu, bu sâlnâmeden ve sâlnâmedeki tertîb üzere hiçbir değişikliğe tâbi tutulmadan, bilgiler güncellenmeden iktibâs edilip, 1922 yılı bilgisi imiş gibi vekâlete gönderilmişti.
Bu bağlamda Sapancalı Hasan Hüsnü'ye âit «Karaman» ve «Karamanoğulları» kitapçıklarının da Dr. Nazmi Bey'in sâlnâmeden iktibâs ettiği bilgilerin yine hiçbir bir kelimesi, cümlesi değişmeksizin aynısı idi; Dr. Nazmi Bey'in raporunda tarih kısımları özet olarak fakat yine sâlnâmedeki bilgilerden cümleler seçilmek sûretiyle kopyalanmış iken, özellikle «Karamanoğulları» münâsebetiyle sâlnâmede «Karaman» ve «Ermenek» bahisleri uzun tutulmuş olup, Sapancalı bu uzun bilgileri, birebir kopyalamış bulunuyor; rapor ile arasındaki tek fark budur. Öyle ki verilen istatistikî bilgiler bile 10 sene öncesinin bilgileri olarak verilmiş. 1922 târîhi itibâriyle Konya, Antalya, Isparta, Burdur, Niğde ve Aksaray vilâyetleri Konya'ya bağlı idi.
Sapancalı Hasan Hüsnü ayrıca bu vilâyet ve vilâyetlere bağlı kazâlara dâir verilen târîhî bilgilerin içinde geçen «Karamanoğulları»na dâir bahisleri de birebir (satır-satır), aynı ifâdeler ile aktarmış, TOEM (Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası)'de Halil Edhem tarafından yayınlanan Karamanoğulları kitâbelerini de ilâve etmiştir. Sapancalı'nın bu intihâl işine niye teşebbüs ettiği hakkında bir şey diyemiyoruz; belki Karaman'a dair bilgilerin sâlnâmeden toplatılması ona havâle edilmiş; o da tarih kısmını da toplamış olabilir.
Hattâ bu tarihî ve coğrafî maʻlûmâtın aynısını «Kâmûsü'l-Âlâm»'da dahi görebilmekteyiz. Bu kitâblarda, kitâbları hazırlayan «sıhhiye müdürleri» ve «hükûmet tabibleri»nin kendi anlayışlarına göre, bazı mahallî maʻlûmât çoğalsa da, esâs üzerinde durulan konunun «sıhhat-i umûmiye» ve buna etki eden sebebler olduğu açıkça görülmektedir.
Aşağıda Konya'ya dâir kitaptan birçok konu özetlenecek ancak, buradaki ansiklopedik mahiyetteki coğrafî ve tarihî maʻlûmât kısa geçilecektir.
Yukarıda Dr. Rıza Nur'un dediği gibi, bu vekâlet her ilin sıhhiye müdüründen o ilin sıhhî şartlarına, mevcûd salgın hastalıklarına, ahâlinin yaşadığı hayata ve yine o ilin herşeyine dâir raporlar istenmiştir. Ancak, o târîhlerde bir ilin sıhhiye müdürünün Konya örneğinde olduğu gibi yine o ilin meselâ 11 kazâsına dâir ayrıntılı bir rapor düzenlemesi imkânsız olacağı için, öyle anlaşılıyor ki, her kazâdan da ayrıca raporlar istenmiştir. Yine Rıza Nur'un dediği gibi, her il sıhhiye müdürü veya o sıhhiye müdürünün kazâlara havâle ettiği bu bilgilerin toplanması işini de, o târîhlerde kazâlarda bu işi yapabilecek ya çok meraklı birisi veyâ ancak yine meraklı muallimler yapabilirdi. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Ilgın'da da bu işi bir gazeteci yapmıştı.
İşte Sapancalı Hasan Hüsnü'nün Karaman'a dâir yaptığı çalışmanın özü ve esâsı budur. Yani Hasan Hüsnü bu işi kendiliğinden yapmamıştır.
Dolayısı ile Sapancalı'nın böyle bir kitap yazdığını Durmuş Ali Gülcan da biliyordu. Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti'ne dâir «Hocam Hasan'ın kitabından» diye yaptığı alıntı farklıdır (belki de Gülcan, kendine göre değişiklik yaptı fakat bilgi aynıdır), İbrahim Güler'in yayınladığı kitaptaki aynı konunun yazılışı biraz daha farklıdır. Benim elimdeki nüsha İstanbul Süleymaniye Kütüphânesi İhsan Mahvi kitaplarına kayıtlıdır.
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti tarafından «Türkiye'nin Sıhhî ve İctimâî Coğrafyası» adı altında yayınlanan Konya kitabındaki Karaman'a dâir bilgiler Sapancalı Hasan Hüsnü'nün yazdığı Karaman'a dâir bilgilerin özeti olmakla berâber, Konya raporunda Karaman'a dair olan bazı bilgilerin Sapancalı'nın yazdığı kitapçıkta olmadığı görülüyor: meselâ Fisandun câmiinden bahsedilirken, bu câmiin aslı olan kiliseyi kimin yaptığına dair bilgi Sapancalı'da olmadığı gibi, Karaman'ın toplam nüfûsuna dâir verilen bilgiler de farklıdır.
Bu raporlarda, sadece salgın hastalıkların neler olduğu değil, aynı zamânda salgın hastalıkların kaynağının neler olduğu veya olabileceği de sorulup rapor edilirken, aynı zamânda ahâlinin yaşayış tarzı, giyimi kuşamı, örfü âdeti, beslenme alışkanlıkları, içtiği suya ve hatta ne tarz helâ (tuvalet) kullandıklarına, eğitim durumlarına, o il, kazâ ve köylerinde nasıl bir hayât yaşandığına kadar, her şey rapor edilmiştir.
Burada o târîhlerde, Karaman'a bağlı olan «Aladağ» ve «Hadim» nâhiyelerinden ve yine buraların coğrafî durumuna dâir de bahis vardır. Şimdi Hadim'e bağlı olan «Habiller» köyünde (Sapancalı'da «Gaziler», köyü de vardır) «simli kurşun madeni» olduğu fakat bir müddet işletildikten sonra, nakliye zorluğu yüzünden terk edildiği belirtiliyor. Ayrıca Karaman'ın coğrafî sınırları tarif edilerken, «batı sınırı»nı «Akbaba dağı» olarak gösteriyor ki, bu herhâlde, «Hacıbabadağı» olmalıdır.
Bunun hâricinde o târîhte Karaman, «Merkez»'inden başka, «Aladağ», «Hadim», «Afgan» ve «İbrala» adları ile 4 nâhiyeye taksim edilmiş idi. Burada bazı köy ve mahalle isimleri de yanlış imlâ ile yazılmış. Aynı yanlışlıklar diğer vilâyetlere âit raporlarda da söz konusudur. Yalnız o târîhlerde «Gaferyad» (yani «Kâzımkarabekir») adı geçmiyor. Orada «merkez»'e bağlı «Akdabad (عقدباد» isimli bir köy ismi var, muhtemelen burada kast edilen «Gaferyad» olmalıdır; ancak ayrıca «Kasaba» ismi de geçiyor. Bu «Akdabad»'ın neresi olabileceğine dâir bir tahminde bulunamıyorum. Herhalde karıştırılmış olmalıdır. Bir de «Kandon (قاندون»» isimli bir köy ismi var ki, bu da «Fisandon» olmalıdır.
Dikkat çeken bir bilgi de, Zengen ve Dağal (herhâlde «Dağa» olacak) köylerinde zengin mineralli ve sağlıklı menba suları olduğu fakat bazı âdi çay sularının bu menba sularına karışması yüzünden, bu sulardan gereği gibi istifade edilmediği beyân ediliyor.
O târîhde yukarıda adı geçen «merkez» ve nâhiyelerin toplam nüfûsu 60.815 idi. Karaman'da bir «aşiret» yapısı olmadığı fakat Kafkasya'dan 200 hânelik Çerkes muhaciri geldiği, bunların iki köyleri olduğu, yine Rumili muhâciri olarak Boşnak, Tatar ve Pomak muhâcirlerinin olduğu; bunların kendi aslî dillerini bildikleri fakat tamâmın «Türkçe» konuştukları beyân edilirken, o târîh itibâriyle herhangi bir gayr-ı müslim (Ermeni, Rum» nüfûstan bahis yoktur.
Verilen bilgilere göre yine o târîhlerde, kapısı ve mihrabı sökülüp, İstanbul müzesine taşınsa da, İbrahim Bey İmaret, Türbe ve Medresesi ile Nefise Sultan Külliyesi'nin bazı yerlerinde eksikliklere rağmen, hâl-i aslîsi ile ayakta olduğu yani bu yapıların medrese kısımlarının dahi bütün odaları ile duruyor olduğu anlaşılıyor.
*Aşağıdaki metinde yer alan parantez ( ) ve tırnak işâretleri « » tarafımdan yapılan açıklamalar için kullanılmıştır.
Not: Yazı (6) bölüm halinde devam edecektir.
3) NOTLAR
[1] 2011 yılında Karaman'da yayınlanan «İmaret» adlı dergide bu Sapancalı Hasan Hüsnü hakkında yazdığım yazıda kendisine dâir yeterli bilgi vermiştim, bk. Doğan Koçer, «Sapancalı Cenkçioğlu Hasan Hüsnü», İmaret, Sayı: 5 (2011), s. 97-105, Sapancalı konusunu tekrâr ele almamın sebebi, Karaman'a dâir yazmış olduğu kitabı niçin yazdığı ile ilgilidir.
Daha doğrusu bu profesörün adı yanlış hatırlamıyorsam «Yılmaz Savaşçın» idi; bana bu hususta başkalarının da kendisini çok rahatsız ettiğini, artık bu konu ile ilgilenmek ve kimse ile konuşmak istemediğini, söyledi.
İbrahim Güler, Karaman Ahval-i İctimaiyye Coğrafiyye ve Târîhiyyesi (Birinci Kitab), Ankara 1993
Mehmet Ferit Uğur: Kafkas muhâciri bir âilenin çocuğu olarak 1296 (1880)'de Konya'da doğdu. 1317 (1901)'de İstanbul Dârü'l-Muallimîn'inden mezun oldu. Konya İdâdisi'nde 1902 tarihi itibâriyle muhtelif muallimliklerde bulundu. Elazığ, Niğde ve Sivas'ta yine muallimlik, maarif müdürlükleri ve maarif müfettişliklerinde bulundu. Birinci Cihan Harbi sonrası «Ermeni tehciri» suçlaması ile tutuklananlardır. 1922'de Konya Maarif Müdürü olup, 1924'te tekaüde sevk edildi. Müteakiben yine Konya'da muhtelif okullarda muallimlikler yapmaya devam etti. 1942'de yine Konya'da vefât etti. Okuyup yazacak derecede Fransızca ve Almanca, anlayacak kadar Rumca ve Ermenice biliyordu. Kendisi Konya tarih ve kültürü ile yakından ilgilenmiş, bu hususta pek çok yazma eser de biriktirmiş idi. Ölmeden önce adedi 1.031'i bulan bu kütüphânesini Mevlânâ Kütübhânesi'ne vakfetmişti. Kendisinin Konya tarih ve kültürüne dâir pek çok eseri olup, M. Mesut Koman ile birlikte Şikârî Tarihi'ni yayınlayıp, Türk tarihçiliğine kazândıran isimdir. Başlıca Eserleri: Konya Rehberi, Konya 1923, Konya Vilâyeti Halkiyât ve Harsiyâtı, Konya 1926, Sahib Ata ve Oğulları, Konya 1934, Celâleddin Karatay, Konya 1940, Şikârî Tarihi, Konya 1946; bunların haricinde yine Konya'da pek çok mecmûâda tarihe dâir birçok makaleleler yazmıştır, bk. Ahmet Çelik, «Konya Maarif Müdürlerinden Mehmet Ferit Uğur», Akademik Sayfalar, XX/38 (2021), s. 593-602. İşte adı geçen Dr. Fethi Ferit Uğur da bu zâtın oğludur.
Kendisini tanıyordum, söyledim, belki ikinci bir baskı yaparsınız, böyle böyle yanlışlar yapmışsın, düzeltsen iyi olur, dedim ama kendisi fena şekilde bozuldu, bir daha da benim ile konuşmadı.
Nevzat Topal, Karamanoğulları Hayat ve Vakayiʻ Târîhiyyeleri, Konya 2010 («Vakayi» değil, «Vekayi-i» olmalıydı)
Ben İstanbul'da bunun tarafından yayınlanan kısmı satın alıp okumuş ve bütün yanlışlarını işaret etmiştim. Nevzat Topal ile uzaktan mail ve telefon yolu ile tanıştım. Kendisini bu Hasan Hüsnü konusuna bir hayli yoğunlaşmış bularak, elde ettiğim bilgileri de kendisine verdim. Bir müddet sonra bu yayınladığı nüshadaki yanlışlarını tesbit ve işâret ettiğim kitap nüshasını kendisine gönderince, beni aradı, adam âdetâ çıldırmıştı. Bu yanlışlardan burada bahsetmeme bile gerek yok, çünkü adam kitabı kitap olmaktan çıkarmış; Aslında Topal'ın üzerinde çalışıp, yayınladığı kitap, bir akademisyenin uğraşacağı bir çalışma da değil. Çünkü Sapancalı Hasan Hüsnü'nün yazdığı Karamanoğulları kısmı, 1900'lerin bilgisi ve o zamânın eldeki materyali ve özellikle Halil Edhem tarafından yayınlanan makalelerden (bk. Halil Edhem, «Karamanoğulları Hakkında Vesâik-i Mahkûke», TOEM, II/11, 697-712, II/12, 741-760, III/13, 821-836, III/14, 873-881) yola çıkarak ve Halil Edhem'in kitabeleri açıklarden yazdığı mütalâalardan ibârettir; Ben de bu arkadaşların yaptıkları yanlışları kendilerine bildirmem üzerine gösterdiği tepkiler üzerine bu hazırladığım kitabı yayınlamaya karar verdim. Ancak o târîhte Dindar Dilbaz Bey Kültür Müdürlüğü'nden emekliye ayrıldı. Dindar Bey'e sordum, ne yapalım? O da bana Karaman Valiliği'ne göndermemi tavsiye etti. Ben de kitab haline getirdiğim çalışmayı Dindar Bey'e gönderdim. Dindar Bey de sağolsun valiliğe teslim etmiş. Ancak bana bir dönüş olmadı. Karaman'da olduğum bir zamânda, o tarihlerde valilik ile içli dışlı olan bir öğretmen vardı, çalışmanın kendisine havâle edildiğini söyledi. Ben o kişinin o çalışmayı okuduğunu bile zannetmiyorum. Neyi bekliyorsun? dedim. Bana, çalışmanın yayınlanması için, kendisinin «onay» vermesi gerektiğini, bunun için de kendisine para vermem gerektiğini, söyledi. Ben de şaşırdım, konuyu kapattım.
Tam listesi «Bibliyografya»'da
«Şeriye ve Evkaf», «Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye», «İktisat (Ticaret, Sanayi, Ziraat, Orman, Maadin)», «Maarif», «Adliye ve Mezahip», «Maliye ve Rüsumat ve Defteri Hakani», «Nafia», «Dâhiliye (Emniyeti Umumiye, Posta ve Telgraf)», «Müdafaa-i Milliye», «Hariciye», «Erkân-ı Harbiye-i Umumiye» vekâletleri.
Vekâletin kuruluş aşamalarına dâir bk. Gürkan Tekin, Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti'den Sağlık Bakanlığı'na (1920-2000), Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Târîhi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2011, s. 26 vd.
Abdülhak Adnan [Adıvar]: Âilesi mutasavvıf Aziz Mahmud Hüdâî'ye dayanan ve bütün ataları tamâmen ilmiye sınıfına mensûb olarak 1882'de babasının nâiblik yaptığı Gelibolu'da doğdu. Tıbbiye'yi bitirdi (1905). Aynı yıl memleketteki idâreyi beğenmediği için, Almanya'ya kaçtı, orada devrinin meşhûr profesörlerinden Friedrich Kraus'un asistanlığını yaptı. Meşrutiyet'in ilânından sonra İstanbul'a döndü. Trablusgarb savaşına katıldı. Savaş sonunda Hilal-i Ahmer Kâtib-i Umûmîsi (genel sekreteri), Sıhhiye Umum Müdürlüğü yaptı, Binbaşı rütbesi ile I. Cihan Harbi'ne katıldı. 1917'de Halide Edib ile evlendi. Mondros Mütarekesi'nden sonra İstanbul Mebusu seçildi ise de, İstanbul'un işgali üzerine Halide Edib ile berâber Anadolu'ya geçerek fiilen Millî Mücâdele'ye katıldı. TBMM'nin ilk hükûmetinde Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili (Sağlık Bakanı) oldu (1920). Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucularından idi. Bir müddet sonra siyâsî anlaşmazlıklar yüzünden 1925'de eşi ile birlikte İngiltere'ye gitti. 1929-1939'da Fransa'da yaşadı. Ecole des Langues Orientales Vivantes'te hocalık ve ilim târîhi araştırmaları yaparak, daha sonra Türkiye'ye döndükten sonra yayınlanan «Osmanlı Türklerinde İlim» (1940) ve «Târîh Boyunca İlim ve Din» (1944) kitaplarını hazırladı. Maarif Vekâleti (Millî Eğitim Bakanlığı) tarafından yayınlanan «İslâm Ansiklopedisi» yazı heyeti başkanlığı yaptı. Ansiklopediye pek çok maddeler yazdı. 1955'te İstanbul'da vefât etti. bk. H. Murat Arabacı-Ayça Yenilmez, Ateşle İmtihan Günlerinde Abdülhak Adnan Adıvar, Ankara 2023; Orhan F. Köprülü, «Adıvar, A. Adnan», DİA, I, s. 375
İbrahim Refik [Saydam]: İstanbul'da doğdu (1881), Askerî Tıbbiye'den yüzbaşı olarak mezun oldu (1905). Balkan ve I. Cihân harblerine katıldı. Mustafa Kemal ile birlikte 9. Ordu Müfettişliği'nde Sıhhiye temsilcisi olarak bulundu. Adnan Adıvar'dan sonra Sıhhiye Vekili oldu. Bir müddet ayrılıktan sonra tekrâr vekil olarak bu vazifede kesintisiz 13 yıl kaldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlık sistemini kurup, oturtan kişidir. İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olması ile, devleti savaşa sokmamak şartıyla Başvekil olmuş (1939) ve bu vazifede iken 1942 yılında vefât etmiştir. bk. Mustafa Yahya Metintaş, Refik Saydam, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2008
Hızır İlyas Muhyiddin Çelebi Duru: Ailesi Eskişehirli olup, 1500'lü yıllardan beri buradaki mevlevihânenin şeyhliğini yapıyordu. Kendisi 1887'de İstanbul'da doğdu. 1905-1911 yıllarında Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye okudu. Tercümeler yapacak kadar Fransızca ve Farsça biliyordu. İlk memuriyeti olan Gediz Belediye Tabibi iken Osmanlı-İtalya harbi yüzünden orduya katılıp, Tabib Yüzbaşı olarak görev yaptı. Balkan harbine katıldıkton sonra, Konya'da sertabiblik (1915), İçil'de seyyar tabiblik, Urfa, Niğde de vazifeler yaptıktan sonra, Mondros mütarekesi sonrası Ankara'ya gelerek Ankara İdâre-i Husûsiye Tababeti'ne tayin olundu (1920). İşte Ankara'ya gelmesinden sonra, Sıhhiye Nezâreti'nin teşkilâtlanmasında büyük hizmetleri görüldüğü gibi, bahsi geçen «Türkiye'nin Sıhhî ve İctimâî Coğrafyası» adlı çalışmayı da başlatmıştır. Gerek Ankara merkezinde ve gerek ise Anadolu ve İstanbul'da değişik yerlerde tabiblik, muallimlik yapmaya devam ederek, 1952'de emekliye ayrılmış, bir müddet Bursa'da yaşamış ve 1966'da İstanbul'da vefât etmiştir.
Bahsi geçen külliyattan başka yazıp yayınladığı sağlık ve mevlevîlik konulu 19 kitab ve risâlesi tesbit edildiği gibi, pek çok mecmuada muhtelif yazıları ve Mevlânâ'dan şiir tercümeleri vardır.
Bu süre zarfında vazife yapan bakanlar şunlardır: Dr. Adnan (Adıvar) Bey (03.05.1920–10.03.1921), Dr. Refik (Saydam) Bey (10.03.1921-20.12.1921), Dr. Rıza (Nur) Bey (24.12.1921–27.10.1923), Dr. Refik (Saydam) Bey (30.10.1923–21.11.1924), Dr. Mazhar (Germen) Bey (22.11.1924–03.03.1925), Dr. Refik Saydam (04.03.1925–25.10.1937), Dr. Hulusi Alataş (25.10.1937–18.01.1945), Gürkan Tekin, aynı tez, s. 30, not: 91
Türkiye'nin Sıhhî ve İctimâî Coğrafyası Cüzʻ 1, Sinop, Ankara 1338/1922
Isparta, Ankara 1338/1922
Sinop, Ankara 1338/1922
Kengırı, İstanbul 1926
Gaziayntab, İstanbul 1926
Konya, Ankara 1338/1922
Bayezid, İstanbul 1925
Çatalca, İstanbul 1925
Gelibolu, İstanbul 1925
Kastamonu, İstanbul 1922
Kırkkilise, İstanbul 1925
Kırşehir, İstanbul 1925
Urfa, İstanbul 1925
Zonguldak, İstanbul 1925
Sabri Koz, “Türk Halk Kültürünün Unutulmuş Kaynaklarından Biri: Türkiye’nin Sıhhi-i içtimai Coğrafyası” IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, C-1 Genel Konular, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü yay: 164 Seminer Kongre Bildirileri Dizisi 34, Ankara, 1992, s 37
Doktor Nazmi, Konya Vilayeti | Türkiye'nin Sıhhi-i İctimâi Coğrafyası (Yay. Mehmed Karayaman), Konya 2009
Bunlardan birisi de, Niğde Sancağı'na aid olan olup, Nevzat Topal tarafından yayınlanmış (Türkiye'nin Sıhhi İçtimai Coğrafyası Niğde Sancağı, Konya 2016
Meselâ: Osman Gümüşçü, «Milli Mücadele Dönemi Türkiye Coğrafyası İçin Bilinmeyen Bir Kaynak», ATAM, XV/45 (1999), s. 939-968; aynı yazar «Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Geçiş ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye Halk Sağlığı», ATAM, XIX/55 (2003), s. 125-146
Dr. Hüseyin Nazmi Aziz [Selcen]: Arapkir 1887-İstanbul 1945. 1911'de İstanbul Tıp Mektebi'ni bitirdi, göz hastalığı ihtisâsı yaptı. Balkan Savaşı'na katıldı. Elazığ'da görevli iken, Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine tekrar askere alındı. Kafkas ordusunda görev yaptı. Mütarekeden sonra, tekrar Elazığ'a dönüp, başhekimlik yaptı, müteakiben Konya, Adana, Balıkesir sıhhiye müdürlükleri, Haydarpaşa, Haseki ve Tıp Fakültesi başhekimlikleri yapmıştır. Nazmi [Selcen] daha tıp fakültesi talebesi iken, İttihatçılar ile iç içe olmuş, Türk Ocakları'nda değişik vazifeler almıştır.
Konya ve Karaman ile Konya'ya bağlı diğer 10 kazâya dâir verilen coğrafî bilgiler satır satır aynıdır, meselâ Karaman için bk. Konya Sâlnâmesi, Sene: 1330, s. 243-245
Bahsi geçen gazeteci Midhat Şakir [Altan] olup, o tarihlerde «Halk» gazetesinin Ilgın muhabiri idi, yazdığı kitabın adı da «Ilgın Ahval-i Umumiye-i Tabi‘iye ve Tarihiye, 1338» olup, 1923 yılında «Halk» gazetesinde tefrika olunmuştu. Midhat Şakir daha sonra, öğretmenlik ve avukatlık yaptığı gibi, 1946-50 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi Konya milletvekilliği de yapmıştır. Midhat Şakir hakkında bk. Hakan AYDIN, Halk (1923), Konya'da Yayınlanan Kemalist Bir Gazete, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, Ankara 2008; Ayşegül Can, Midhat Şakir, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2015
Durmuş Ali GÜLCAN, Karamanoğlu II. İbrahim Bey ve İmareti Tarihçesi, Karaman 1983, s. 122 (imlâ kitaba aittir)