Bilindiği gibi, Karamanoğulları beyliğinde Nure Sofu'dan sonra hüküm sürmüş bir Karaman Bey vardır. Tesbit edilebilen bilgilere göre Karaman Bey 1263'te Moğollar tarafından öldürülmüştür. Karaman Bey'in altı oğlu vardı. Bunların en tanınmışı meşhûr Türkçe fermâncısı Şemseddîn Mehmed Bey olup, bu da yine Moğollar tarafından öldürülmüştü. Karaman Bey'in diğer oğulları Ali, Tanu, Zekeriya, Güneri ve Mahmud beylerdir. Mahmud Bey'in 1300'de öldüğü sanılan Güneri Bey'den sonra beyliğin başına geçtiği anlaşılıyor. Mahmud Bey'in de altı oğlu tesbit edilmiştir. Yahşi, Bedreddîn İbrahim, Süleyman, Halil ve Burhaneddîn Musa ile adı tesbit edilemeyen fakat Alanya tarafına çekilip, bir müddet orada beylik yapan başka bir oğlu. Burhaneddîn Musa hakkında aslında fazla bir bilgi yoktur. Ancak onu meşhûr eden Ermenek'te bulunan «Tol Medrese»'nin bânisi olmasıdır. Tol Medrese kitâbesine göre Burhaneddîn Musa'nın 740/1345'te öldüğü var sayılabilir. Tol Medrese dolayısı ile Burhaneddîn Musa hakkında başta Halil Edhem olmak üzere, Bilal Gök, İsmail Çiftçioğlu ve Yusuf Yıldırım tarafından pek çok araştırma yazıları yazıldı. Bu vesile ile bilgilerimi tazelemek için, Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulları hakkında yazılmış olan pek çok tarih ve sanat tarihi çalışmalarını tekrar gözden geçirdim.
Zaten hepsi, birbirine âtıflarda bulunmuşlar. Öteden beri bu Burhaneddîn Musa'nın Emîr Musa ile aynîleştirilmesi içime sinmiyordu. Çünkü medrese gibi, büyük bir câmi gibi yapıların yapılması sulh ve sükûnet isteyen bir faaliyettir. 1308'de Larende'yi bizzat görmüş ve orada İbrahim beylerin birincisi ile karşılaşmış olan İbn Battuta, Larende'nin çok harâb bir vaziyette olduğunu yazdığı gibi, Selçuklu devletinin çökmesi ve Moğolların etkisinin sönmesinden sonra, Anadolu'da bir «anarşi» ve başıboşluk meydana gelmişti. Burhaneddîn Musa'nın yaşadığı devirde Karamanlılar ile Eretnalılar arasında bazı muhârebeler olmuş, dolayısı ile Eretnalılar Akşehir'e kadar gelmişler idi ki, bu yıllarda Ereğli ve Larende birkaç defa el değiştirmişti. Yine aynı tarihlerde, Karamanlı âilesi fertleri arasında da bir birlik olmadığı gibi, çoğu zaman içinde Burhaneddîn Musa'nın da olduğu Karamanlı şehzâdeleri arasında da çekişme eksik olmuyordu. Bazı kaynaklarda Burhaneddîn Musa'nın, Larendelilerin daveti ile oraya geldiği, belki bir müddet o civârın idâresini üstlendiği de söylenilebilir. Geçen gün Karaman ile ilgili yazmakta olduğum bir kitap için araştırma yaparken, Osmanlı Arşivi'nde tesâdüfen bazı vesikalar buldum. Bu vesikaları okuyunca Burhaneddîn Musa ve Emîr Musa meselesi aydınlandı. Larende yani Karaman'da da eskiden bir Emîr Musa Medresesi bulunuyordu. Yazılan yazılarda Karamanoğlu Mahmud'un oğlu Tol Medrese bânisi Burhaneddîn Musa ile Karaman'daki Emîr Musa Medresesi bânisini elde hiçbir bilgi olmamasına rağmen aynı kişi sanılıyor. Gerçi Karamanoğulları'na aid kitâbeleri yayınlayan Halil Edhem'in böyle bir iddiâsı yoktur.
Şikârî bile incelendiğinde, oradaki bilgiler karışık olmakla berâber, orada bile zaten «Emîr Musa» ve «Mîr Musa»'nın ayrı ayrı kişiler olduğu râhatlıkla anlaşılabilir. Emîr Musa, Şikârî'de zaten bir Selçuklu ümerâsı olarak zikredilirken, Burhaneddîn Musa'dan, Karamanlı sülâlesinden olarak «Mîr Musa» olarak bohs olunuyor. Bilindiği gibi «mîr», «bey» demektir. Doğrusu da budur. Ahmed Eflâkî'nin «Menâkıbü'l-Ârifîn» adlı eserinde yazıldığı üzere, Emîr Musa adlı şahsın bir Selçuklu emîri olduğu, Larende'de subaşı bulunduğu ve bu Emîr Musa'nın Sultan Alâüddîn zamanında yaşadığı belirtiliyor. Anadolu Selçuklularında iki Alâüddîn olup, birincisi 1237'de, ikincisi 1254'te ölmüştür.
Ariflerin Menkıbeleri'nde adı geçen Alâüddîn muhtemelen birincisi olan Alâüddîn Keykubat'tır. Çünkü bu Sultan Alâüddîn ile Bahaüddîn Veled'in münâsebetlerinden bahsediliyor ki, Bahâüddîn Veled 1232'de öldüğüne göre II. Alâüddîn olamaz. Buna göre Mevlana ailesinin ve daha doğrusu Bahâüddîn Veled'in talebi üzerine o tarihlerde Larende Subaşısı olan Emîr Musa bahsi geçen medreseyi yaptırmıştır. Ahmed Eflakî, bahsi geçen Emîr Musa'nın Larende Subaşası olduğu devri yaşamamıştır. Ancak kendisi Mevlânâ âilesine intisâb etmiş, hattâ Ulu Arif Çelebi (Mevlânâ'nın oğlu) ile ülfet hâlinde birisi idi. Dolayısı ile «Menâkıbü'l Arifîn»'i ilk defa 1312'de tamamladığına göre, Selçuklu ümerâsından Emîr Musa ile Karamanoğlu Burhaneddîn Musa'yı karıştırmış olamaz. Zaten,Arşiv Kayıtlarına göre bu medresenin bânisi olan Emîr Musa «Emîr Musa bin İsa bin Hüseyin» adlı birisidir. Emîr Musa Medresesi'nin tesbit edilmiş bir vakfiyyesi olmamakla beraber, bunun bazı büyük vakıfları olduğu görülüyor ki, bunların en başında zamanımıza ulaşamamış yerleşim yerlerinden olan Kaş (ki eskiden Larende'nin timar bölgelerinden birisidir ve muhtemelen bu günki Kılbasan ve civarı olsa gerektir) nahiyesinde Davudlar adlı bir köydür. Arşiv kayıtlarına göre muhtelif zamanlarda yenilenen müderrislik ve sair cihetlerin beratlarında Emîr Musa Medresesi bânisinin adı Hüseyin oğlu İsa oğlu Emîr Musa'dır. Daha önce bu sütûnda yazmış olduğum «Karaman Vakıfları» adlı iki yazımda ve yine tarafımdan yayınlanan «Karaman Temettüat Defterleri» adlı kitabımda «Emîr Musa Vakıfları»'nı yazmış idim. Bu bilgilere göre, Larende Emîr Musa Medresesi'nin 1220-1232 yılları arasında inşâ edilmiş olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Karamanoğulları âilesinden bazı kişilerin Emîr Musa Medresesi hazîresinde yatıyor olması da normaldir. Çünkü o tarihlerde öyle anlaşılıyor ki, Larende'de en önemli dînî yapı Emîr Musa Medresesi ve külliyesi idi. Külliyesi diyoruz, çünkü her medresede zaten büyük veya küçük bir de câmi bulunmaktaydı. Bazı vesikalardan anladığımıza göre, medresede aynı zamanda bir de hamam dahi bulunuyordu. Zaten «emîr» sıfatı daha Emevîlerden itibâren askerî veya mülkî üst düzey devlet görevlileri için kullanılıyordu. İbn Bîbî, Musâmeratü'l-Ahbâr gibi eserlerde görüleceği gibi özellikle Anadolu Selçuklularında «emîr» sıfatı taşıyan pek çok üst düzey görevliler vardır. «emîr-i silâh», «emîr-i ârız», «emîr-i hâcib», «emîr-i dâd», «emîr-i ahur» (ki bu Osmanlı Devleti'ne «mîr[1]ahûr» şeklinde geçmiştir), «emîr-i şikâr», «emîr-i büzürg», «emîr-i tümen», «emîr-i leşker», «emîr-i sevâhil» ve nihâyet «emîrü'l-ümêra» vs. numûneleri çoğaltmak mümkündür. Emîrü'l-ümerâlık bilindiği gibi Osmanlı'da «Beylerbeyi» halini almış ve eyâlet valisi olarak görev yapmıştır. Ayrıca zaten Türk devletlerinde şehzâdelere «emîr» denildiğine dair bir misâl de yoktur. Tol Medrese ile ilgili vesikalara baktığımızda ben hiçbirinde «Emîr Musa» gibi bir tabir görmedim, hepsinde «Medrese-i Musa Bey» diye yazılıyor. Zaten doğrusu da budur; bir şehzâdeye veyâ hânedân mensûbuna «emîr» yani «meʼmûr edilmiş» denilmez. İkinci bir konu da, Emîr Musa Medresesi'nin 1920'li yıllarda yıkıldığı meselesidir.
1920'lerin başında Karaman'da öğretmenlik yapan Sapancalı Hasan Hüsnü'nün de dediği gibi, zaten o tarihlerde «müşrif-i harab» yani yok olmaya yüz tutmuş bir halde idi. Yine Osmanlı Arşivi vesikalarından anladığımıza göre, muhtelif zamanlarda, 1700'lü, 1800'lü ve hattâ 1900'lü yıllarda medresenin harâbiyetinden ve tamir edilmesi gerektiğine dair bilgiler olup, bu tamirâtın yapıldığına dair bir vesika ve bilgiye râstlayamadım. Kültür Bakanlığı envanterlerine bile «Karamanoğlu Devri» olarak tarihlenen «Emîr Musa Medresesi» bilgilerinin düzeltilmesi, gerekiyor.