HAYRETTİN KARAMAN HOCA İLE BİR AKŞAM SOHBETİ

Konya’da serin bir açık hava akşamında Hayrettin Hoca’yı dinlemek, onun ağzından samimi ve içten inci tanesi gibi dökülen kelimeleri işitmek kendi adıma lütfu ilahidir. Yani ben böyle değerlendiriyorum. Hayrettin Karaman Hoca’yı yıllar önce Bursa BİHMED’de dinlerken de aynı duyguları hissetmiştim.

Hoca sohbetine 2005 yılında yazdığı ‘İktidarın Üç mesele ile İmtihanı’ başlıklı yazısına atıf yaparak başladı. ‘İmam Hatipler Misyonunu Tamamladı mı?’ başlıklı Mümtaz’er Türköne’nin Zaman Gazetesinde yazdığı yazıyı gazete ve yazarının ismini vermeyerek eleştirdi.( Eleştirinin yıkıcı bir üslup değil yapıcı özellik taşıdığını ifade etmeliyim.) Gezi Parkı olayları ve Ak Partisi de konuşmanın konuları arasında yer aldı.

İktidarın üç mesele ile imtihanı neydi. Bu üç mesele ile ne kastediliyordu. Hocanın 2005 yılında yazdığı yazıda konu şu şekilde yer alıyordu. ‘Bu iktidarın önünde, önemli bir kesimin/halk kitlesinin beklentisi manasında üç imtihan sorusu var: İmam Hatipler, genel olarak din eğitimi ve başörtüsü yasağı. İktidar ne yaparsa yapsın bu üç konuda halkı tatmin edecek bir şeyler yapmazsa (hatta yapamazsa) çok şey kaybedeceğini bilmeli, "Biz şunları yapabilirsek halk tatmin olur, diğerlerini gözünde büyütmez" diyenlere aldanmamalıdır.’ Evet o yazıda hoca iktidarın üç meselesini İmam-Hatiplerin durumu, genel olarak din eğitimi ve başörtüsü yasağı olarak tespit ediyor.

Hocanın da ifade ettiği gibi 28 Şubat kararları ya doğrudan ya da dolaylı olarak dini mevzuları konu edinmişti. Bu kararlar dinden (İslam) ve Müslümanlardan rahatsızlığın bir sonucuydu. Bu rahatsızlık 28 Şubatın bir ürünü değildi elbette ki. Bu rahatsızlık Hz. Adem’den efendimize kadarki süreçte var olmuş ve kıyamete kadar da var olacak bir rahatsızlıktır.  

28 Şubatı hazırlayanların dine ve dindara karşı (İslam ve Müslümanlara) olan tutumları İmam-Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, İmam-Hatip Lisesi mezunlarına uygulanan katsayı engeli ve başörtüsünün kamu kurum ve kuruluşlarında yasaklanması ve üniversitelere başörtülü öğrencilerin alınmaması şeklinde tezahür etti.

Bir müslümanın çocuğuna din eğitimi ve öğretimi vermesi/aldırması, çocuğunun inancının gereklerini yerine getirmesini istemesi kadar doğal ne olabilirdi ki. Ancak meş’um süreç bu talepleri böyle değerlendirmedi. Tehlikeli ve kötü gördü.

2002 3 Kasım seçimleri aslında bu taleplerin bir patlamasıydı. Elbette ki ekonominin çökmüş olması, enflasyonun yüksek olması, faizlerin çıldırması ve sayacağımız diğer olumsuzluklarında bu patlamaya etkisi vardı ancak Ak partisini iktidar yapan asıl etken milletin dini talepleriydi. 2005 yılına gelindiğinde bu olumsuzlukların bir çoğuna neşter vuruldu ancak milletin dini taleplerine yani İmam-Hatipler, din eğitimi ve başörtüsü meselesine dokunulmadı. Hoca da yazısında bu durumu hatırlatan o yazıyı yazdı.

2013. İmam-Hatiplerin orta kısımları açıldı, başörtüsü ile ilgili bir düzenleme yapılmamakla beraber sorun büyük oranda fiili olarak çözüldü ve din eğitimi ve öğretimi 4+4+4 sistemiyle seçmeli ders marifetiyle diğer okullara yaygınlaştırıldı. İktidar kendisini iktidar yapan bu meselelerde attığı adımlarla iktidarını sürekli ve kalıcı kılmayı başardı. 

Gezi Parkı olaylarını bu gözle değerlendirmezsek doğru teşhisten bahsedemeyiz. Gezi Parkı ve devamındaki olayların hepsi istisnasız milletin dini taleplerine karşı yapılmıştır. Başbakanın gayrı demokratik yollardan alaşağı edilmesi talebi de yine milletin dini taleplerine karşı yapılmıştır. Çünkü bu taleplere olumlu cevap veren başbakanın bizzat kendisidir.

Bu millet dinine diyanetine bağlı, vatanını milletini seven ve bu değerlere hizmetten zevk duyan nesiller istiyor. Çocuklarının bu şekilde yetişmesini arzuluyor. Bu taleplere kim ne ölçüde değer veriyorsa millet de ona o ölçüde değer veriyor.

İmam-Hatipler bir ihtiyaçtan doğmuştur ve bu ihtiyaca az ya da çok katkı sağlamaktadır. Bu okullar olmasın. Peki bu okullar olmasın olmasın da yerine ne olsun. Yerine ne olsunun cevabı yok. Yerine ne olsunun cevabı verilmediği sürece bu konuda iyi niyet aramak boş bir uğraştır.

Hayrettin Hocanın dediği bu ‘bu okullar olmasın tamam da yerine ne olsun’

 

M. Abdulkadir YUSUFOĞLU