Bir beldeki zikredilir ezanlar! Ezanlar! Dağlar duyar, taşlar duyar! Kullara vah? Vah?
 Yüreğimin dağarcığından bu gün; İslam’ın ulvi çağrısı olan ezanları karamanımıza haykıran karamanın bilallerini yad etmek arzusu koptu. Tam iki kez başladığım yazım her ne hikmetse farklı sebeplerle silinip kayboldu. Rabbim şeytanın şerrinden korur eman verirse önce bu ulvi çağrı olan ezanın faziletine dair bir iki hadis örneği ifade etmeye gayret edeceğim. Ardından İslam’ın kutlu davetçisi ezan nasıl doğmuş bunuda nacizane ifade ettikten sonra; karamanımızın bilallerini yadetmeye çalışacağım. Alemlerin efendisi sevgili peygamberimiz salat ve selam onun üzerine olsun; bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: ezanı okuyana; o ezanı duyan bütün insanlar , cinler ve yer ve gökteki bütün varlıklar şahitlik ederler. Yine ebuhureyre efendimiz aleyhissalatuvesselamdan şöyle bir hadis aktarır bizlere: ümmetlerin sultanı şöyle buyururlar: ezanı okumanın önemini bilseydiniz; aranızda kura çekmekten başka bir çareniz olmasaydı aranızda kura çekerdiniz. Namaza erken gitmenin faziletini bilseydiniz; birbirinizle yarış ederdiniz. Yatsı ve sabah namazının sevabını bilseniz; emekleye emekleye; hatta sürüne sürüne camiye gelirdiniz. Bu kutlu çağrı; ezanımuhammedi nasıl doğmuş inşeallah onuda ifade etmeye gayret edeyim: müslümanlar beş vakit namazı mescidinebide imamların efendisinin önderliğinde eda ediyorlardı. Mamafih vaktin geldiğini tain etmek pek güç oluyordu. Peygamberimiz s.a müslümanların beş vakit mescide devam etmelerini istiyordu. Onları namaza çağırmanın bir yolu bulunmalıydı. Bu konuyu konuşmak için sahabileri mescitte topladı. Bir sahabi söz aldı: namaz vakitlerinde bir bayrak diksek! Bu bayrağı gören müslümanlarda birbirini haberdar etse? Dedi. Topluluktan biri: bayrağı takip etmekte , birbirimizi haberdar etmekte güç olur. Bir başka sahabi söz aldı: namaz vakitlerinde bir boru çalsak? Resulullah s.a: o yahudilerin adetidir! Olmaz! Buyurdular. Bir başka sahabi: namaz vakitlerinde çanmı çalsak? Ama oda hıristiyanların adeti! Bunuda kabul edemeyiz. Bir başkası: namaz vakitlerinde ateş yaksak nasıl olur? Dedi. Topluluk: ateş yakmanın bayrak dikmekten ne farkı var? Diyerek bu fikrede itiraz etti. Peygamber efendimiz mübarek dilleriyle şöyle buyurdular: namaz vakitlerinde insanların evine görevlilermi yollasam! Yoksa birileri yüksekçe bir yerden insanlara vaktin geldiğini habermi etse. Uzun zamandır bu işe kafa yoran abdullah bin zeyd söz aldı: ya resulullah! Geçen rüyamda çan taşıyan bir adamdan müminleri namaza çağırmak için çanını satın almak istedim. Adam: ben sana daha hayırlısını öğreteyim! Dedi ve ezan cümlelerini öğretti. Peygamber efendimiz s.a.v.s: inşeallah senin rüyan hayırlı bir rüyadır. Öğrendiklerini bilale öğret! Onun sesi gürdür. Buyurdu ve o gün bu gündür günde beş kez bu kutlu çağrıyı bilaller haykırmaya devam ediyor ve edecek inşeallah. Ezanı muhammedinin doğuşunuda nacizane ifade ettikten sonra gelelim yazımızın serlevhasını tezyin eden karamanımızın bilallerine. Yine çocukluğum düşer aklıma. Anamın elimden tutupta o kadar yolu yürüte yürüte tekkeye dedemgile götürüşü gelir. Ezan sesleri yükselir yoldayken. O zamanlar sözümona merkezi sistem diye bir şey icad edilmemiştir daha. Her camiden farklı tonlarda ezanlar haykırılır. Bir ezan duyulur ki; gölyerine yaklaşırken: hüzün yüklü! Ağlayan bir ezan. O nasıl bir yanık bağır ki; o okurken; mikrofon ağlar, hoparlör ağlar, kurtlar kuşlar ağlar. Cami ağlar, minare ağlar, kubbe ağlar sanki. Rahmetli kemal yüksel hoca su gibi berrak ve göz yaşı gibi masum bir sesle okur vakit ezanını. Amma o ne ses, ne sadadır onunki. Makam filan takip etmez. Alışılageldik bir kemal hoca okuyuşudur. Çocukluğumda unutamadığım bir ezandır rahmetli kemal yüksel hocanın yanık sesi. Rabbim nurunalanur eylesin kabrini. 2005 yılında tanıştım sayüstü camisiyle. Öpülecek eller başlıklı yazımda sayüstü camisinin o elleri öpülesi cemaatine dair yüreğimdekileri yazmıştım. Merkezi sistem müftü mehmet özlen bey tarafından hayata geçirilmişti. O yıllarda insanların merkezi sistemin hayata geçirilmesine dair dedikoduları şöyleydi: güya; bir anne müftü mehmet özlen beye sabahları çocukları ezan seslerinden rahatsız olduğu gerekçesiyle müracat etmiş? Müftü beyde bunun üzerine merkezi sistemle ezan okunmasını hayata geçirmiş? Aslı varmıdır yokmudur allahualem. Yüreğimdeki bir diğer bilal: mustafa kıvrak hocaydı. Merkezi sistemde ezan okurken hayran oldum sesine. Ezan okumaya korkunç derecede sert başlardı. Her zaman pesten alır ama tize çıktıkça sesi yumuşardı. Kendine has nameler yapar bende hayran olurdum. Sesini kaydedip onun gibi okumaya heves ederdim. O yıllarda merkezi sistem bile bir başkaydı. Önce attariye camisinden okunur il geneline yayımlanırdı. Sonra yeşil camiye taşındı ve oradan okunmaya devam edildi. Ahmet aydenk hocamın zarif sesi, mevlüt koçak hocamın hazin okuyuşu, durmuşali narin hocamın heyecanlı kıraati, ismail hakkı yüksel hocanın gülen sesi, salim alırkılıçaslan hocanın uzun boylu asılışı, ismail gündüz hocamın tatlı sert okuyuşu, fevzi güner hocamın kadife nameleri, adem toz hocamın gevrek perdesi, ilyas baloğlu hocamın gırtlak nameleri. Bu isimlerini saydığım kulaklarımda tınıları yer eden karamanın bilalleriydi. Pazar günleri fahrettin kerim mutlu hocamın kahire aksanıyla okuduğu ezanlar yıkardı yüreğimi. İsmail özdemir hocamın özellikle tizlerde yaptığı namelere hayrandım. Bu isimlerini zikrettiğim bilallerin her birinin kendine has okuyuş tarzları vardı. 2008 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam; bir ezan kursu açıldı ve merkezi sistemde ezan okuyan bütün hocalar bu kursa tabi oldular amma keşke bilaller o kursta öğrendikleri makamı unutsalardıda o kendilerine has nameleriyle haykırmaya devam etselerdi ezanımuhammediyi.  Bende bilal olmak istedim bir gün. 2007 yılının ramazan ayıydı. Müftü mehmet özlen bey teravih namazı için sayüstü camisine geldi. kendisi son derece mütevazı ve yumuşaktı. Dedim: sayın müftüm! Ben merkezi sistemden ezan okumaya çok hevesleniyorum. Bana bir vakit ezan okutsanız? Dedim. Müftü bey: tamam! Sana bir akşam vakti bir ezan okutalım inşeallah! Dedi. Ben heyecan doluydum. Merkezden ezan okuyacaktım. Ramazanın sonlarına doğru bir gün müftü beyi makamında ziyaret ettim. Çocukluğumda daha hayat doluydum erenler! Müftünün makamına filan korkmadan girerdim. Şimdi; ben kendimdende herşeydende geçtim. Neyse efendim: müftü bey gülen bir yüzle karşıladı beni. Ona verdiği sözü hatırlattım. Müftü beyde telefonla yeşil cami imamhatibi ahmet aydenk hocama talimat verdi: mustafa yılmaz kardeşimiz ne zaman isterse ona ezan okutturun. Oysaki bana tek bir vakitte okutacağının sözünü vermişti! Yani ne zaman gitsem okuyacakmıydım ezanı şimdi! Yahu! Bu ne şerefti. Hemen ertesi gün yeşil caminin yolunu tuttum ikindi vakti. İmam odasına vardım gayet havayi bir şekilde. Dedim: müftü bey bana izin verdi! Ben ezan okumaya geldim. Ahmet hocam: tamam vakit gelsinde oku! Dedi. Vakit geldi. Ahmet hocam elimi tuttu ve mikrofon odasına götürdü. Tam ezan okumaya başlayacaktım ki; caminin müezzini: yahu! Şu bizim müftü beyin işleri! Demekten kendini alamadı. Öyle ya! Benim bu yaptığımda düpedüz bir küstahlıktı. O kadar imamın müezzinin içinde ezan okumak kala kala ağma gözlü bir çocukcağızamı kalmıştı yani! Hiç aldırmadım amma. Assıldım bir kabe ezanı. Okuduğum ezan çok dikkat celbetti. Çok dualar aldım. Mehmet özlen beyin taini çıkıpta karamandan ayrılıncaya dek ara ara merkezi sistemden ezan okumuşluğum oldu. Rabbim gönderde dalgalanan şanlı bayrağımızı indirtmesin! Dalga dalga yayılan ezanlarımızı dindirtmesin! Zalimlere vatanımızı böldürtmesin! Amin. Ruhumun senden; ilahi: şudur ancak emeli! Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli! Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli! Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.