Dün akşam misafirlerimizi uğurlamak için otogara gitmiştik. Müthiş bir kalabalık vardı, ve davullar çalıyordu.
Meğer askere giden gençlerimizi uğurlamaya gelmişler. Hep duyardım, ancak ilk kez şahit oluyordum. Gençlerin omuzlarına kırmızı üstleri işlenmiş örtüler bağlanmış, omuzlara alınmışlar davullara eşlik ediyorlar. Tüm akraba, eş-dost ve kankalar, gelemeyenlerinde duaları yanlarında. Herkesin birbirini çok sevdiğini düşünmek abes olurdu, ancak orada bulunma nedenleri hepsini birbirine bağlamıştı. Sevincin, hüznün, gururun iç içe girmiş bir yumak olmuş halini somut olarak görmüştüm.
Öyle ya, adam olmaya gidiyorlardı. Askere gitmeyen adam olmuş sayılmaz bizim toplumda, ana kucağından ayrılıp biraz burnu sürtülmeli. Daha önce askere gitmiş olanlar, gidecek olanlar hepsi bir arada. Kurallar biliniyor, ahenk içinde hareket ediliyor. Artık otobüsün hareket etmesi gerekiyor, askerlerimiz bindirildi. Tam gidiyorlar derken delikanlılar otobüsün önünü kesti, “bu ne sevgi, arkadaşlarından ayrılamıyorlar” diye düşünürken, bayraklı arkadaşlar omuzlarda tekbir getirmeye başladılar, askerlerimiz otobüsün önüne geldiler selam durup beklediler ve istiklal marşı ile uğurladılar. Biz kadınların anlayamadığı müthiş bir tek vücud olma haliydi, etkilenmemek mümkün değildi. Binlerce yılın getirdiği genetik bir özellik olmalı.
Evet, analarının kıymetlisi göz bebeğidirler, yapabilseler üstlerine tozun bile konmasına izin vermeyecekler. Sevginin abartılmış halini, ana-oğul ikilisinde görmek mümkündür. Şu an askere kaç bin oğulun gittiğini ve kaçının halen tezkere beklediğini bilmiyorum. Anladığım askere giden ve halen asker olanların sayısının en az 3’le çarpılması gerektiği. Hayırlı tezkereler, analarının kınalı kuzuları.
06 Ocak 2013, Nevin TÜMENENE
www.karamankigem.com