Manevi lezzete erdim! Bir mübarek Cuma günü.
Günahları sele verdim!
Bir mübarek cuma günü.
Koluma kanat bürüdüm!
Karınca ile yürüdüm!
Nefsi yılanlar sürüdüm!
Bir mübarek cuma günü. Bu yılda eriştik hamdolsun ki üç ayların lezzetine. Rağbet gecesinde; rahmanın rağbet ettiği kullardan olmak ümidi ile başlamak isterim sözlerime. Her insanın bir gönül dünyası vardır. Gönül hak katında Kabe’den bile üstün ve kıymetlidir. Hiç düşünüyor muyuz; acaba gönül dünyamızı neyle besliyor, neyle temizliyoruz? Evlerimizin, elbiselerimizin tertip ve temizliğine dikkat ettiğimiz kadar; gönül dünyamızı da temiz tutabiliyor muyuz? Gönül dünyamızı kirletmeye hazır bekleyen bir sürü mecra varken kendimizi ne kadar koruyabiliyoruz? Gönül dünyamızı ne kadar önemsiyoruz? Bazen yalnız kalmak! Tefekkür etmek. Teselli etmek kendini; kuran ve sünnet ile. Hayatında bakaraya , aliimrana , şuaraya yer açmak. Dertlerini, hüzünlerini Yusuf suresi ile haykırmak. Yakub’un sahibine havale etmek bütün kederleri. Psikolojin bozulduğunda güya; şifa ayetlerine sığınmak. İnşirah , inşirah hakka bağlanmak. Fani olandan; baki olana teslim olmak. Peygamberim bana ne diyor diye; buhari ile, kütübüsitte ile arkadaş olmak. Bazen ebuhureyre olmak; Rasullulah’ın yamacında olmayı düşlemek. Bazen ümmümektum olmakta; onu görmeden sevebilmek. Bazen zeyd olmak; anayı , babayı, sılayı bir çırpıda resule feda edebilmek. Bazen; Ebubekr olmak ve hicret edebilmek kurana. Bazen; Ömer olmak ve zulmeti elleriyle boğmak. Bazen benim gibi görmemek; topluma, fesat bakışlara karşı kör olmak. Gelin! Bu üç aylarda kendimize bir hedef belirleyelim. Gönül dünyamızı temiz tutmak adına bir çabanın, bir kavganın, bir cehdin içine girelim. Önce ellerimizdeki teknolojiyle, sosyal medyayla filan aramızı biraz açalım. Hayat programımızı kurana ve sünnete göre çizelim. Filan duayı şu kadar okursak şöyle olur; örneğin eşlerimiz , evlatlarımız islah olur, borçlarımız kapanır, isteklerimiz anında kabul olur gibi düşüncelerden sıyrılalımda; samimiyetle Allah’a yakarmayı her şeyden üstün tutalım. Furkan suresinin son ayetinde buyurur ya rabbim: sizin duanızda olmasa; ya ben sizin neyinize değer vereyim! Buyurur ya! Ben bu ayeti öğrendim öğreneli hep bir ürpermişimdir! Mest eder beni bu ayet. Ona sarılmak, güvenmek, teslim olmak. Bir gün bişrihafiye bir adamcağız gelmişte: efendim! Ben çok fakirim! Çoluk çocuğum perişan! Lütfen bana dua edin! Demiş. Bişrihafide: efendi! Hanımın evde un yok! Tuz yok! Şu yok! Bu yok! Dediği an; sen yalvar allaha! Senin o anki yakarışın daha kabuleşayan hak katında. Bizde en çok bunaldığımızda, en çok düştüğümüzde dara; daha çok yalvaralım Allah’a. Şu eriştiğimiz üç ayların hatrına; alabildiğine sarılalım peygamberimizin S.A.V.S sünnetine. Mesela; buhariden yada kütübüsitteden günde on hadis okuyalım; görelim ki bunalımlarımız, ruhi hastalıklarımız nasılda yok olup gidecek inşeallah. Üç aylarda kuranı daha çok tanıyalım. Onu kalıplardan, kılıflardan çıkaralım ve okuyalım anlamaya çalışalım. Kuranı sadece yasinden ibaret saymayalım. 41 yasin okuyup hatim yaptık sanmayalım. Kuranın faziletinin tamamından istifade etmeye çalışalım. Maide suresinin bir yerinde buyurur ya rabbim: bir insana hayat veren; bütün insanlığa hayat vermiş gibidir! Diye. Bizde bu üç ayların hatrına; bu ayeti gönlümüze şiar edinip mazlumlara hayat verelim. Bazen bir tas çorbayla; bazen sıcacık bir selamla gönüllere girelim. Komşuluk ilişkilerini diri tutalım. Geçenlerde eve dönüyordum. Bir komşum: hocam yardım edeyim! Deyip girdi koluma. Ben dedim: ağabey! Ha bir gün gelde bir çayımı iç! Oturalım! Dedim. Adam: hocam! Dedi: ayşam işten gücün geliyom zati! Diye bir başladı yakınmaya. Ben dayanamadım! Kestim sözünü! Dedim ki: emmi! Hele bir dur! Beni nüfusuna geçir demedim! Habir ayşamda gelde bir çay içelim dedim! Dedim. Çok isterdim; evinde pişirdiği biber dolmasını benimle paylaşan! Oğlumu, ciğer paremi görüp gözetecek! Birde emrihak vaki olup öldüğümde cenazemi kaldırıverecek bir komşum olmasını. Birde bu üç aylarda çok tefekkür edelim! Çok hatırlayalım ölümü! Geçen yıl üç aylara beraber giripte bu yıl aramızda olmayanları anımsayalım. Bir Mevlüt ağabeyim vardı benim. Hayalleri vardı. Bir kızı vardı mevlüt ağabeyimin. Hanımının hamile olduğunu öğrendiğinde benimle paylaşmıştı sevincini. Sevindirik olmuştu adeta. Dedi ki: oğlum olursa adını Hamza koyacağım! Demişti. Bende: ağabey! Dedim! İçime doğdu! Kızın olacak senin! Dedim: inşeallah adını Hamza’nın kızı olan Fatıma koyarsın! Dedim. Fatma reyyan koydu adını. Geçen yıl beraber girmiştik üç aylara. Ağabeyimdi! Sığındığım limanımdı. On yıl sonra tokiye borcunu bitirecek! Rahata kavuşacaktı. Geçen yıl ramazan ayının 12sinde soldu mevlüt ağabeyim. Hayalleri, çileleri toprak oldu gitti. O elim kazada o gün tam altı ocak söndü. Hiç hesapta olmayan kara ölüm kopardı mevlüt ağabeyimi bizden. İşte; bu kadar fani bir dünyada; gönlümüzü daima temiz tutalım. Daima kurana ve sünnete sarılalım. Bu vesile ile geçtiğimiz gün idrak ettiğimiz Regaip kandilimiz mübarek olsun temennilerimi yüreğimden yüreklerinize iletiyorum. Rabbim recebi ve şabanı hayırlara vesile kılıp bizi ramazana ulaştırsın! Amin. Selam olsun; gönül dünyalarını temiz tuttmak için gayret edenlere! Selam olsun; tefekkür edenlere! Selam olsun; tevekkül edenlere! Selam olsun; hidayete tabi olanlara.