Öğrencisini bir gonca misali yetiştiren elleri öpülesi öğretmenlerin 24 Kasım öğretmenler gününü yürekten kutlayarak başlamak istiyorum.
Hepimizin hayatına yön veren ve onların yüreğinde iz bırakanlardır öğretmenler. Onları yüreğimizin en değerli yanlarına koyarız. Benim ilk öğretmenim anamdı amma anam bana öğretmekten çok her işimi kendi yapıverirdi! Malum ya ana yüreği! Ben 7 aylıkken öğrenmiş gözlerimin görmediğini. Ağlamış , sızlamış, çareler aramış, doktorlara , hocalara götürmüş. Nihayetinde kabullenmiş ne etsin. Okul çağıma gelmişim. Babam; ‘’Bu okusa ne olacak?’’ demiş. Anam mücadele etmiş, amma ne de olsa cahil. Şimdilerde İşkur Müdürü olan Şevket Aslan emmi demiş anama; ‘’Gözü görmezler için Ankara da körler okulu var. Git rehberlik araştırma denilen filanca yerdeki kuruma başvur’’ Demiş. Anamda tutmuş elimden doğru rehberlik araştırmaya. Orada ki görevliler;’’Ya Niğde körler okuluna, ya da Ankara’ya! Nerde yer varsa oraya yollayalım. Haber bekleyin bizden’’ Demişler. Anam kararlı! Gözünden sakındığı sarı çiçeğem, daş bebeğem! Diye sevdiği üstelikte onların tabiriyle;’’Gözleri görmez guzusunu’’ koyuverip gelecek yaban ellere okusun diye. Bir düşünün hele? Nihayet niğde körler okulunda yer bulunmuş bana. Haber geldi; gidecekmişim yatılı okula. Farkında değildim anamdan, sılamdan ayrı düşeceğimi, gurbet ellere gideceğimi. 28 Ekim 1999 perşembe sabahı 08.15 treni ile götüreceklerdi beni Niğde’ye. O zamanlar hiç mi vasıta yoktu bilmem ya! Yürüye yürüye gidiyorduk tren istasyonuna. Biz yaklaştıkça da raybüsün acı homurtusu duyuluyor, sanki ayrılık ağıtları yakıyordu. Çocukça bir belirsizlikle düştük Niğde yoluna. 3 saat süren yolculukla vasıl olduk Niğde’ye. Önce görme engelliler okulu yerine işitme engelliler okuluna gitmişiz. Okulun yerini tarif ettiler. Okula varır varmaz bizi bir odaya soktular. Çocuğun çoraplarına ve çamaşırlarına MY harfini işleyin de çamaşırları karışmasın’’ Dediler anama. Anam; ağlaya ağlaya işlemeye başladı MY harfini. İşte o zaman anladım anamın beni yapayalnız bırakıp gideceğini. Anam ağlar, ben ağlarım. Ama adam olmak için o bedeli ödemem ve o ayrılığa katlanmam gerekirmiş! O gün anladım. Akşama doğru ayrılık treninin vakti gelmişti. Allah’ım! Anam beni bırakıp gidiyor muydu yani? Yapayalnızdım artık. Benim için hayat işte o zaman başlayacaktı. Ne sancılı günler geçirmiştim, ne sancılı günler. 1. Sınıf öğretmenim; Saniye Küçük öğretmenimdi. Beni çok sevmişti. Hiç unutmam; okulun ilk günleriydi. Tam bir adaptasyon sürecindeydim. O zamanlar en büyük avuntumuz pilli radyo. Elimde radyo sınıfı arıyorum. Ders başlamış; ben hala sınıfı bulmaya çalışıyorum. Öğretmenim; arkamdan gelip: nerdesin sen? Diye yanağıma iki şamar vurdu ammaa! Radyo bir yana gitti, piller bir yana. Sanırım; öğretmenim o gün başka bir şeye öfkeliydi! Daha sonrasında fiske bile yemedim ondan. Anne gibiydi Saniye Öğretmenim. 2. Sınıftan 5. Sınıfa kadar Konya Körler okulunda okudum. Konya’daki okulu sevemedim; adapte olamadım da. 5. Sınıfın yarısını 19 Mayıs İlköğretim Okulunda okudum. Öğretmenimin ismi; Süleyman Demirel’di. Son derece ciddi ama özünde baba gibiydi. 2. Dönemde Piri Reis İlköğretim okulunda okudum. Öğretmenim: Mustafa Acarözmen öğretmenimdi. Onu anlatmak; kalemlere, kelamlara sığmaz. O benim hem öğretmenimdi, hem babamdı, hem arkadaşımdı. Yaşım 33 oldu; hala Mustafa öğretmenimin maddi manevi desteği, şefkati ensemdedir. 6. Sınıfta görme engelliler sınıfı Dr. Sadık Ahmet İlköğretim Okulu’na açılmıştı. Orada öğretmenlerle ve gören öğrencilerle iç içeydik. Bir İngilizce öğretmenim vardı; ismi Sevgi Demiral. Benimle ilgilenmek için; teneffüslerini feda ederdi. Beni gören öğrencilerden geri koymaz; takviye ederdi İngilizcemi. Şimdi olsa da doya doya bir öpebilseydim ellerini. Dr. Sadık Ahmet’te yine Elif Orduoğlu öğretmenim, Alibeke Taşer öğretmenim, Mehmet Akif Dinç öğretmenim, Türkçe öğretmenim Fatih öğretmenimde kendilerini saygıyla, hürmetle yad ettiğim ve yüreğimde iz bırakan öğretmenlerimdi. Sabiha Gökçen İlköğretim okulundan mezun oldum. Din kültürü öğretmeni; Hasan Erkan öğretmenim, matematik öğretmenleri Osman Alkan ve Mehmet Doğan öğretmenlerimi de saygıyla yad ediyorum. Son olarak ta; açık öğretim lisesini tamamlamak için sınavlara girdim. Malumunuzdur ki: sınavlarda; biz görme engellilere hem okuyucu hem de kodlayıcı iki öğretmen görevlendirirler. Bir gün; Konya da Adnan Hadiye Sürmegöz Okulu’nda bir açık öğretim sınavına girmiştim. Sınavdan yarım saat önce sınıfta hazır oldum. Öğretmenlerde sınıfta hazırdı. Bir tanesi yaşlı ve sert bir bayan! Diğeri genç bir bayandı. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Ben put gibi duruyordum. Sanki sınıfta hiç yoktum. Çocuklarını gönderdikleri keman kursundan bahsediyorlardı. Ulen! Dedim kendi kendime. Benim bu öğretmenlerle mutlaka bir alaka tesis etmem lazım! Dedim ve acıların çocuğu modunda balıklama daldım söze;’’ öğretmenim! Bende oğlumu kurslara filan göndermeyi o kadar çok isterim ki? Bizim Karaman da imkanlarımız da hep ona göre!’’ diye bir başladım söze. Sınavın sonunda öyle bir hale geldik ki: genç öğretmenim adeta yüreğini elime verdi. Beni anama teslim ederken anamın yanaklarından bir öpüşü ve kuzuma iyi bak! Deyişi var ki! Yıllar geçti hala unutamam. İsmini bile soramadım o öğretmenimin! Belli ki; kavuşmak, görüşmek mahşere kaldı. Onlar bizim öğretmenlerimiz. Bütün öğretmenlerimizin ve bana karaman gündem haber sitesinde yer veren ve ilgisinden mahrum etmeyen, önemseyen: Kemal Önder Demirkollu öğretmenimin öğretmenler gününü yürekten kutlar; saygılarımı arzederim.