Riskler riskleri düşünüyordu. Düşündükçe sancılı bir umut büyüyordu... Kabına sığamıyordu... İç sesi sağır etmişti kulağını artık almak istediği riskleri dışında düşüncelere sağırdı kulakları.
Susmaktı belki en doğru eylem. Zannetmeleri kenara koyup.
Bir bavula sığdırıp sancılı umutları ardına bakmadan yola koyulmaktı istediği. Hoyratça harcanmış duyguları sevdaları aşkları bir hamle ile gömmekti toprağa. Hepsi zannetmeye dahildi çünkü dediğim yerde sustum düşündüm aşk mı dedim aşk zannedilmez ki... Aşkın özü kavuşamamaktı. Zannedebilirdik sevdiğimizi sevmesini beceremeyenin payıydı zannetmek. Oysa sevebilme ve sevilebilme ihtimalleriydi hayallerimizin merkezinde beslediğimiz.
Şarkılarla avunmak , gecelerde uykuya direnmek. Bavula sığdıramadık o uykusuz geceleri e o zaman bunun adı neydi?
Gecenin yirmi ikisi hava ılık yine de odanın duvarları soğuk içini titretiyor. Mutfakta ocakta unutulmuş bir demlik dolusu çay.. Kokusu taze olsa da tadı kekremsi acıya dönme meylinde. Ziyan olmaması için içilen beş altı bardak çay. Avluda bir koltuk bir kaç yırtıkları olsa da rahat elinde çay bardağı ılımış olması bir şey ifade etmiyor son bardak ya sindire sindire içiyor. Ilık esinti gecenin siyahında kaybolmuş saçlarını yüzüne savuruyor. Sallanan ağaç dalları ile yaprakların hışırtısı içini ürpertiyor. Yalnızlığı hissetmenin doruk noktasıydı bu ürperti...
Uzun bir yolculuk geride kalmıştı. Kekremsi çay almıştı yorgunluğunu ve eşlik eden zeytin ağaçlarının hışırtısı ürpertse de adı henüz konmayan bir huzur bırakmıştı içinde. Saat gece yarısını bulmuş. Toparlandı koltuktan ahşap kapıyı usulca araladı bardağı gömme dolabın sağındaki tezgaha bırakıp odasına geçti. Ne de üşümüş başını yün yastığa koyunca anladı.
Zannedilmiş bir hayat kilometrelerce geride kaldı. Sabah yeni bir hayata adım atmak üzere yalnızlığı koynunda kapadı gözlerini.