“Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir… Türkistan değil bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka bir parlaklık kazanacak. Arap dilinde Sibeveyh’in kitabı ne ise bu da Türk dilinde onun kardeşidir. Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bu kitaba hakiki kıymet verilmek lazım gelse cihanın hazineleri kâfi gelmez…”
Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün (DLT) elimize salimen ulaşmasında büyük payı olan Ali Emiri Efendi, herkesin merak ettiği bu kıymetli eseri dostlarına yukarıdaki cümlelerle anlatır.
Türk dilinin ilk sözlüğü olan DLT, 1072-1074 yılları arasında Kâşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınır ve Bağdat’ta dönemin halifesine takdim edilir. Türkçeden Arapçaya ansiklopedik bir sözlüktür. Tam adı, “Türk lehçelerini toplayan kitap” manasına gelen ve Arapça gramer kaidelerine göre düzenlenmiş Kitâbu Dîvâni Lugâti’t-Türk’tür. Fakat eser bilim dünyasında Dîvânu Lugâti’t-Türk şeklinde bilinir. Tek nüshası vardır. O da 1266 yılında Şam’da Muhammed bin Ebî Bekr ibn Ebi’l-Feth tarafından istinsah edilir.
Yazılışından iki asır sonra gerçekleştirilen bu istinsah; Türk leksikografisi açısından bir dönüm noktasını teşkil eder. O tarihten sonra Türkçenin farklı saha ve dönemlerinde muhtelif gayelerle birçok sözlük vücuda getirilir. Kıpçak, Çağatay ve Osmanlı sahalarında müellif yahut müstensihlerin elinden çıkan her sözlük, kültür ve medeniyetimizin hem koruyucusu hem de taşıyıcısı olur.
Bilim ve kültür tarihimizde “ilklerin eseri” olarak kabul edilen Dîvân, herkesin ittifak ettiği nitelemeyle bir kültür hazinesidir ve bir sözlükten çok daha fazlasıdır. O, yalnızca bir lügat değildir. Dilimizin ilk öğrenici sözlüğüdür. Aynı zamanda sözlüğü tamamlayan mütevazı bir gramerdir.
DLT, ilk Türkçe öğretimi kitabıdır. Türk dünyasının ilk ansiklopedisidir. Türk şiirinin de bilinen ilk güldestesidir. Edebiyatımızda Alp Er Tonga sagusu adıyla bilinen meşhur şiirin ilk ve tek kaynağı yine budur. Bünyesindeki üç yüze yakın atasözüyle de ilk atasözleri mecmuasıdır.
Dağarcığında yaklaşık 9.000 madde bulunan eserin bir başka özelliği; Türkçenin bir araştırma konusu olarak ele alındığı ilk ilmî çalışma olmasıdır. Bu nedenle Kâşgarlı, bilim çevrelerinde Türkoloji’nin kurucusu olarak kabul edilir. Bilinen ilk Türk haritası da içinde yer alan çizimdir. Türk dünyası merkezli olan bu harita, aynı zamanda o dönem için bilinen dünyanın haritasıdır.
Eserin en belirgin fakat bugüne kadar pek konuşulmayan özelliklerinden biri de özelde Türk dünyasını geneldeyse Türk-İslam âlemini birleştirici bir hüviyete sahip olmasıdır. Müellif bir hazine mesabesindeki bu eseriyle Türk dilini ağız ve lehçeleriyle, Türk milletini boy ve oymaklarıyla, Türk kültürünü ise farklı bileşenleriyle toplamayı başarmıştır. Onun anlatmak istediklerinin başında, hiç kuşkusuz, bu milletin tüm fert ve ürünleriyle bir yekûn teşkil ettiğini sözlük vasıtasıyla ilan etmek de vardır. Aynı dine mensup iki toplumu dil aracılığıyla buluşturmayı hedeflediği de muhakkaktır.
Pek çok ilkleri haiz olan DLT, Malazgirt Savaşı’ndan kısa bir süre sonra yazılmıştır. Bu tarih son derece anlamlıdır. Büyük zaferin gerçekleştiği o yıllar; Türklerle Arapların birbirine yakınlaştığı, İslam dünyasında Türklerin etkisinin ve dolayısıyla Türkçenin öneminin arttığı zamanlardır. Müellif böyle bir ortamda ortaya çıkan ihtiyacı da görerek başladığı bu işte Türkçeyi Araplara öğretmeyi hedeflemenin yanında şuurlu bir aydın hüviyetiyle hem bu dilin konuşurlarını hem de aynı inanca sahip insanları ortak duygu ve düşünce etrafında toplamak istemiştir. Sözlükler birleştiren, derleyip toparlayan kitaplardır. Yazar da eserin bu vasfından ziyadesiyle istifade etmiştir.
Ortak kanaatin bir ifadesi olarak DLT; Türk dünyası, Türk kültürü ve Türkçe için bir hazinedir. Alman Türkolog Claus Schönig, eserin evrensel bilgi ve kültür için ifade ettiği önemi mensup olduğu Türk-İslam medeniyetinin dışına taşıyarak Kâşgarlı’nın “sadece İslam dünyasında değil Orta Çağ dünyasında da eşsiz olan dil bilimsel ve folklorik bir kitap bir araya getirdiğini” söyler. Gerçekten de Kâşgarlı, sözlüğünü yazarken izlediği yolla eserin; hem Türk tarih ve kültürü hem de dünya tarihi açısından zengin bir kaynağa dönüşmesini sağlamıştır.
DLT, ait olduğu medeniyetin mensuplarına bir olmayı, böylelikle iri ve diri olmayı salık veren bir eserdir. Ondan söz edilirken hep bahsedilen “Araplara Türkçeyi öğretmek gayesi” dışında eserin yazılışında başka amaç ve hedeflerin de olabileceği düşüncesi göz ardı edilmemelidir.
Dilin millet hayatındaki yerini iyi bilen Kâşgarlı, DLT aracılığıyla tarihe önemli notlar düşmüştür. Onun vermek istediği dil ötesi mesajlar arasında Türklerin o çağlarda yüksek bir kültüre sahip olduğu, bulunduğu siyasi ve kültürel coğrafyanın hâkim gücü olduğu, İslam dünyasında önemli bir statüsünün bulunduğu gibi hususlar da vardır. Dil, edebiyat, toplum ve siyaset ilişkisi bakımından değerlendirildiğinde bu eserin manifesto niteliğinde ilan edici, yol gösterici ve birleştirici mesajlar taşıdığı aşikârdır.