Uzun bir aradan sonra tekrar bir hikâye ile devam edelim.
Ve bu hikâye bize ne anlatmış bir bakalım;
“Günlerden bir gün, köylerden birinde bir çiftçinin eşeği kaybolur, saatlerce eşeğini arar. Eşek kör bir kuyuya düşmüştür. Tabi eşek o köylü için çok kıymetli ve önemlidir. Birçok işini yaptığı eşeğin kıymetini onu kaybedince anlayan çiftçi aramaya devam eder.
Çiftçi her yeri ararken saatlerce acı içinde kıvranan ve bağıran eşeğin sesini duyar. Gelip baktığında zavallı eşeği kuyunun dibinde görür.
Çaresiz çiftçi köylüleri yardıma çağırır. Köylüler kör kuyudaki eşeği kurtarmak için ne yapacaklarını düşünürler ama sonuçta onu kurtarmanın imkânsız olduğuna ve bunun için çalışmaya değmeyeceğine karar verirler.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmektir. Herkes ellerine aldığı küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkeleyerek dibe döker. Bir süre sonra ise ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir ve sonunda yukarıya kadar çıkar. Köylüler kuyudan dışarı çıkan eşeğe çok şaşırmıştır.
İşte hayat da bazen bizim üzerimize yüklenir ve üzerimiz toz toprakla örtülüyormuş gibi olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile…”
Umutsuzlukların, sıkıntıların her geçen gün daha da arttığı bu günlerde, aydınlığa kavuşmanın çaresi umutlu olma gücüdür, geleceğe dair silkelenip yeniden güzel günleri getirmektir. Tercihlerimiz nasıl yaşamak istediğimizle ilgilidir.
Yine önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi “Kendiniz Düşünün” diyorum. Bakalım kimler hikâyeden ne çıkarımda bulunacak.
Cehaleti mi seçeceğiz yoksa bilgiyi bilgeliği mi?
Kötülüğü mü seçeceğiz yoksa iyiliği mi?
Tercih sizin.