Son günlerde boşanmaların evlilikleri solladığını görmekteyiz. Hele de Karaman gibi bir. Anadolu şehrinin Türkiye genelinde ilk sıralarda yer alması derin bir yara. Parçalanmış aile çocuklarının dramını telaffuz bile etmek istemiyorum. Bilindiği gibi evlilik; sevgi, saygı, iyi niyet hoşgörü ve güven üzerine kurulan kutsal bir müessesedir. Kişiliğin gelişmesi, ahlakın olgunlaşması, neslin devamı ve insan fıtratında var olan şehevi arzuların meşru yollardan tatmin edilerek zinanın önlenmesi için yapılmalıdır der dinimiz. Eskilerde; yoksulluk, kısıtlı imkan hatta bazen çaresizlik üçgeninde kurulan evlilikler; Vicdanını mukaddesatla beslersen, bedenini İslamiyetle süslersen, sığınacak kutsal yuva istersen sevdiğinle evlenip te öyle gel diyen Mevlana anlayışıyla ömürlük olurdu.Şimdi bakıyorsunuz en küçük bahaneler bile yuvaları yıkmaya yetiyor da artıyor bile. Yok geçim sıkıntısıydı, yok elektrik bittiydi, yok sıkıldım, yok bu iş bana göre değilmiş gibi ucuz bahanelerle yıkıveriyoruz kutsal yuvaları. Kolay olanı ve nefsimize hoş geleni seçiyoruz hep, üzerimize azıcık sorumluluk bindiği zaman da onu taşınmayacak ağır bir yük gibi görüp hemen vazgeçiyoruz.Bir de kurduğumuz yuvalar sağlam temeller üzerine atılmamışsa en ufacık bir sarsıntıda göçüveriyor hemen.
Bana kalırsa günümüz evliliklerinin sonunu baştan görmek hiç de zor değil. Nedenlerine gelince;kız istemeseydi, nişandı, düğündü hepsi İslam anlayışımızdan ve geleneksel örf ve adetlerimizin dışında yapılarak sağlam temeller üzerine inşa edilmiyor.
Şiddet, ihanet ve hakaretle bütünleşip şeytan, nefis ve şehvetin girdabında doludizgin gidiyor. Sanki yap boz oyunu. Evliliği geçici bir heves olarak gören akımı birbirleriyle sokakta tanışıp caddede evleniyor, eve gidince de boşanıyor. Örneklendirmek gerekirse;
*Kız babadan değil kendinden isteniyor. Canım sen de baba da kim, ben istediğime varırım.Hayır duası, ana baba hakkı da neymiş,ama başım dara düşüncede o zaman hiçe saydığım babaya koşarım. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
* Nişan dönemine gelince mahremiyet kalkıyor, Nikah benim sünnetimdir kim benim sünnetime riayet etmezse bizden değildir hadisi şerifini kim takar.Edep, adap ahlak ta neymiş, onlar artık demode şeyler. Hangi çağda yaşıyoruz deyip edebimizi de çağın gereklerine göre belirliyoruz. Çağa yükleyiveriyoruz ayıplarımızı sanki çağ bize ahlaksız olmamızı emrediyor da .
*Düğüne gelince düğünlerinizi tef çalarak ilan ediniz buyurur Peygamberimiz (S.A.V.) ama hangi tef hangi ilan;su yerine tüketilen alkoller, kulaklar patlayıncaya kadar vurulan davullar, çalınan kornalar içki ve müziğin girdabında göğüs ve kalça dekolteli kıyafetlerle azgın nefisli şehvetperestlerin önünde kendinden geçerek anlamsızca tepinip her türlü çirkefliğe davetiye çıkarmalar, mahremiyeti bütün çıplaklığıyla sergilemeler, daha neler neler. O da eşittir düğün.
*Peki Evlilik nedir?o da geçici bir heves ve şehevi arzuları tatmin etme duygusu, şehvet biter yuvalar da söner.
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır:
Fazilet hissi insanlarda Allah (c.c) korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş, farz edilsin havfı Yezdan’ın
Ne irfanın kalır tesiri kat'iyen ne vicdanın. Der Mehmet Akif;
“Kalktı Allah'ın Emri Geldi Şeytanın Şerri”Eskilerde yapılan evliliklerin başlangıcı kâinatın yaratıcısı Allah'ın emri ve onun elçisi Peygamber’in Kavli ile başlardı. Kur’an ve Sünnet ışığında da devamlılığı sağlanırdı. Şimdilerde evliliğin temelini Cenabı Allah'ın yasakladığı kuralları çiğneyerek atıyoruz.Sadakatin yerini ihanete, hoşgörünün yerini şiddete, sevgi ve saygının yerini de hakaret bırakırsak yuvanın yıkılması da kaçınılmazdır.Kısacası Binanın temeli sağlam zemine atılmazsa elbette ki yıkılmaya mahkumdur diye düşünüyorum. SAYGILAR