Avukat Beril Sakallı'nın "Velayetin Alınma Sebepleri" başlıklı köşe yazısı.
Aile hayatı, toplumumuzda da hukukumuzda da çok önemli bir faktör olarak yer almaktadır. Türk Medeni Kanunu madde 335 ve devamı hükümleri uyarınca ergin olmayan çocuk, anne ve babasının velayeti altındadır. Evlilik devam ettiği sürece anne ve baba velayeti birlikte kullanır. Yasal bir sebep olmadıkça velayetin ana ve babadan alınması mümkün değildir. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde ise sağ kalana ait olacaktır. Bununla birlikte aile hayatının sona ermesinde de en önemli konulardan birisi de velayet konusudur. Velayet davası ya da boşanma davalarının çoğunda her eş çocuğun velayetinin kendisinde kalmasını istemekte ve bu konuda uzlaşamamaktadır. Ancak ana ve babanın velayeti ortak kullanması da mümkündür. Bu durumda eşler uzlaşmış olsa dahi çocuğun velayeti konusundaki nihai kararı hâkim verecektir. Hâkim velayet hakkının kimde kalacağını belirlerken çocuğun menfaatini ve çıkarlarını gözetilerek karar vermektedir.
Bir aile avukatı olarak benim de gözlemlediğim en önemli konulardan birisi de velayetin kime verileceği konusudur. Uygulamada genellikle 0-5 yaş aralığındaki çocuklar anne bakımına muhtaç olarak kabul edilmekte ve bu sebeple bu yaş aralığındaki çocukların velayeti anneye verilmektedir. Bu yaş aralığındaki çocukların velayetine karar verilirken annenin işinin, evinin, kazandığı miktarın ve hatta yaşam tarzının herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Yine 5-12 yaş aralığında da anne bakımına olan ihtiyacın devam etmesi söz konusu olduğundan genellikle çocuğun velayeti anneye verilmektedir. 12 yaş ve üzeri dönemlerde ise, çocuk belirli bir olgunluğa eriştiği ve kendi isteklerini ifade edebildiği için velayet konusundaki görüşlerinin alınması gerekmektedir. Ayrıca ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile 12 yaşını tamamlamış çocukların velayeti hakkında karar verilmesinden önce, mahkemenin bu çocukları dinlemesi gerektiği kabul edilmiştir. Velayet davasında çocuğun dinlenmesi önemlidir. Mahkeme eğer yaşı küçük bir çocuğu dinleyecek ise çocuğun dinlenecek olduğu duruşmada çocuğun pedagog eşliğinde de dinlenmesine karar verilmelidir. Uygulamada da küçük çocukların dinlenmesi pedagog eşliğinde yapılmaktadır.
Boşanma davasına bakan mahkeme bu konuda da bir karar vereceğinden ayrıca bir velayet davası açmaya gerek yoktur. Velayet davaları bakımından kesin bir yetki kuralı olmadığından yetkili mahkeme, çocuğun ikametgâhının bulunduğu yer Aile Mahkemesi veya davalının yerleşim yeri Aile Mahkemesi olabilmektedir. Bu konunun içinde ve devamında da velayetin değiştirilmesi konusu vardır. Velayet hangi durumlarda değişir gelin bu konuya birlikte bakalım. Bu konu hakkında Türk Medeni Kanunu’muz da bir madde yer alır. Medeni kanunumuzun 183. maddesine göre velayet; ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde değiştirilebilir. Maddenin metninden de anlaşılacağı üzere sayılan sebepler sınırlı sayıda değildir. Yani bu sebepler dışında başka bir sebeple de velayetin değiştirilmesine karar verilebilir. Örneğin velayetin kötüye kullanılması gibi nedenlerle çocuğun menfaati için velayetinin değiştirilmesi gerekiyorsa velayetin değiştirilmesi davası sonucunda velayet değiştirilmesine karar verilebilir.
Peki hem anneden hem de babadan velayet alınabilir mi? Cevabımız evet olacaktır. Bu şekilde ana ve babanın her ikisinden de velayet kaldırılırsa çocuğa vasi atanır. Ancak velayet kaldırılsa bile anne ve babanın, çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri aynen devam eder. Bu yükümlülüklerden vazgeçemezler. Madde metninde geçen başkasıyla evlenme hali, tek başına velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektiriyorsa velayet değiştirilebilir.
Evlilik dışında doğan çocuğun velayeti kime aittir sorusu da oldukça merak edilmektedir. Çocuk dünyaya geldiğinde ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir. Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atayabilmekte veya velayeti babaya verebilmektedir.
Velayet değişikliği davası açabilmek için öngörülmüş bir süre olmayıp, velayet altındaki çocuğun menfaatinin zedelendiği bir durum olması halinde herhangi bir süreye tabi olunmaksızın velayet davası açılabilmektedir.
Velayet hakkı çocuk reşit olduğu takdirde kendiliğinden sona ermektedir. Velayet hakkına sahip anne veya babadan birinin ölmesi halinde de velayet yine kendiliğinden sona erecek ve velayet hakkı, sağ kalan diğer ebeveynin olacaktır.
Velayetin değiştirilmesi davası sonucunda velayetin değiştirilmesi talebi kabul edilirse velayet, hükümle birlikte velayet hakkını alan ebeveyne geçecektir. Çocuğun velayeti verilen eş; çocuğun kişiliğine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuğun bakımı, koruyup gözetilmesi, geçiminin sağlaması, yetiştirilmesi ve eğitim alması gibi konularda yükümlü olacaktır. Velayet hakkı kaldırılan ebeveynle ilgili ise mahkemece kişisel ilişki kuracaktır. Bu konu hakkında yazdığım önceki yazıya da ulaşabilirsiniz. Yani mahkeme velayet hakkını yitiren ebeveyn ile çocuk arasında kişisel ilişki günleri belirleyecektir. Bunun yanında velayeti yitiren eşin velayeti alan ebeveyne çocuk adına iştirak nafakası ödemesi yönünde de bir hüküm kurulacaktır. Çünkü her iki ebeveyn de çocukların eğitim, sağlık, beslenme gibi giderlerine ekonomik güçleri oranında katılmakla mükelleftir.
Son olarak; velayet hakkı nafakada olduğu gibi mahkemenin vermiş olduğu kesin hüküm içeren bir karar değildir. Değişen hayat koşulları, velayet hakkı alan tarafın çocuğun menfaatine göre hareket etmemesi gibi birçok faktör sebebiyle velayeti almak isteyen taraf tekrar velayetin değiştirilmesi davası açabilmektedir.