-İstiklal Marşı’nın 101. Yılı Münasebetiyle-
İstiklal Marşı ve Safahat şairi.
Baba (Tahir Efendi) tarafı Arnavutluk, anne (Emine Şerife Hanım) tarafı Buhara’ya uzanan; Doğu’yla Batı’nın müstesna bir terkibi.
İlk ismi Ragîf. Babasının ezanla kulağına fısıldadığı bu isim, ebcet hesabıyla doğduğu seneye, yani Hicri 1290’a (M 1873) tekabül eder. Babasının dışında herkesin kullandığı isim Akif’tir. Nitekim herkes ona “Akif” yahut “Mehmet Akif” diye hitap eder.
İlk hocası babası Tahir Efendi’dir. Bu zat Fatih dersiamlarındandır. Akif kendisi için çok şey ifade eden bu özel durumu “Ne biliyorsam kendisinden öğrendim.” sözüyle zihinlere nakşeder.
Okula başlama yaşı 4. İlk mektep, başka deyişle ilk resmî tahsil 4 yaşında başlar.
Mektep ve rüştiye yıllarında etkisinde en çok kaldığı isim, hocası Kadri Efendi’dir. Safahat şairi her fırsatta onun hürriyetperver kişiliğinden ziyadesiyle etkilendiğini dile getirir.
Hafızdır. Rüştiye mektebine devam ederken kelam-ı ilahiyi hıfzederek onun muhafızı olur.
Okuma arzusuyla dopdoludur. Hafız’ın Divan’ı, Sadi’nin Gülistan’ı, Mevlana’nın Mesnevi’si, Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun’u okuduğu temel eserler arasında yer alır.
İddialıdır. Devam ettiği tüm okullarda her zaman birinci olmuştur. Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcada her zaman okulun en başarılı öğrencisidir. On beşine basmadan birkaç dili öğrenir.
Mülkiye tahsiline devam ederken iki büyük acıyı birden yaşar: İlki, yeri doldurulamayan bir kişinin, yani babasının vefatıdır. İkincisi ise Fatih yangınında evlerinin yanmasıdır.
Kariyerini o dönemde ilk kez açılan Mülkiye Baytar Mektebi’nde sürdürür, buradan da yine birincilikle icazet alır. Ardından memuriyete ilk adımını atar, Ziraat Nezaretindeki görevleri nedeniyle tüm ülkeyi karış karış gezer. Bu seyahatler, memleketi baştan sona tanımasına vesile olur.
1897’de İsmet Hanım’la evlenir. Bu izdivaçtan Cemile, Feride, Suad, İbrahim Naim, Emin, Tahir adlı çocukları dünyaya gelir.
Hoca ve vaizdir. Bir taraftan İstanbul’un çeşitli okullarında ve Darülfünunda hocalık yaparken diğer taraftan cami kürsülerinde vaazlar verir; halka iyiyi, doğruyu anlatır. Kürsü, minber onun için birer eğitim mekânıdır.
Maarif esas davasıdır. Bu hayati mesele, onun mısralarından talim, terbiye, tedip, ilim, irfan; mektep, medrese, muallim, terakki gibi kelimelerle ifadesini bulur. Eğitimin ailede başlaması gerektiğini her fırsatta dile getirir. Safahat’ın tüm kitaplarında, özellikle Asım’da üzerinde durduğu esas mesele eğitimdir.
Terakki onun için hazırlanacak lügatte mutlaka bulunması gereken bir kavramdır. Bunun yolunun sa’y ü gayretten, yani çalışmaktan geçtiğini en iyi bilen ve anlatan yine kendisidir.
Seyahati sever. Muhtelif sebeplerle Mısır, Medine, Berlin ve Lübnan’a gider. Bu ziyaretlerde gördüğü manzaraları kâğıda dökmeyi ihmal etmez.
Millî mücadelenin perde gerisindeki kahramanlarındandır. İlmiyle, şiiriyle, kalemiyle, gür sesiyle bu davaya iştirak eder.
Kastamonu, İstanbul’dan Anadolu’ya geçişte konakladığı ilk yerdir. Nasrullah Camii meşhur vaazın irat edildiği kutlu mekândır. Bu vaaz, İstiklal Marşı’nın habercisidir âdeta.
Sebilürreşad, Akif’in hissî ve heyecanlı konuşmalarını halka ulaştıran bir dergidir.
Millî şairdir. 12 Mart 1921, Akif’in kaleminden dökülen 41 dizelik metnin millî marş olarak seçildiği tarihtir. Sonuç değişmemiş, büyük şair yine birinci olmuştur.
Milletvekilidir. Bu sıfatla temsil ettiği kitle genelde bütün âlem-i İslam, özelde ise Burdur’dur.
Millî mücadelenin ardından buruk bir sevinç yaşar. Onu üzen, yeni devletin yol haritasındaki ciddi değişikliklerdir. Mısır’a gider. Bu topraklar, onun için ihtiyari bir sürgün yeri olur âdeta. Ancak bu eski Osmanlı ikliminde boş durmaz, Kahire Üniversitesinde edebiyat, Türk edebiyatı dersleri verir. Lakin keyifsizdir. Huzursuz olduğu bu ülkede hastalanır, ruhunu doğduğu topraklarda teslim etmek arzusuyla memleketine döner. 27 Aralık 1936’da İstanbul’da fani âlemdeki yolculuğu sona erer.
Doğu ve Batı edebiyatlarına hâkimdir.
Nesirden çok şiire yakındır. Erken yaşlarda şiir yazmaya başlar. Sanat vadisindeki asıl meşguliyeti şiir üzerinedir. Şiir anlayışını milleti için değiştirecek kadar fedakârdır.
Sadi’yi çok takdir eder. Safahat’ta adını sıkça anar. Hugo, Renan, Lamartine, Rousseau, Zola okuduğu, eserlerinde ve konuşmalarında ismini zikrettiği sanatçı ve düşünürlerdir.
Temel ilham kaynaklarından başında Kur’an-ı Kerim gelir. Birçok şiiri, ilahi kelamın açık bir tefsiridir.
İri yapılıdır. Güreşe ayrı bir merakı vardır.
Cesur ve çalışkandır. Adalet duygusu çok kuvvetlidir. Safahat’ın kişileri arasında en çok Hz. Ömer’i zikretmesi bundandır. “Ömer” ismi onun için sağlam bir dayanak, umut dolu bir bekleyiş, örnek alınası bir rol modeldir.
Dürüstlük temel şiarıdır. Hakikati söylemekten asla çekinmez. “Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek” dizesi bu düşüncesini açıkça ortaya koyar.
Vatan ve millet sevgisi, hürriyet aşkıyla doludur.
Kavmiyet düşüncesinin, taassubun, cehaletin, haksızlığın karşısındadır.
Onun lügatinde tembellik, korkaklık, hazırcılık, başkasının üzerinden geçinme yoktur.
Vefalıdır. Aynı zamanda sözünün eridir.
Davası, ideali olan bir şair ve mütefekkirdir.
Yardımlaşma ve dayanışma hissi çok güçlüdür.
Samimi ve mütevazıdır.
Hayatı yoksullukla geçmiştir. En değerli eserini millete bağışlayacak kadar da cömerttir.
İnsani, İslami ve ilmî olan her şeyin yanındadır.
Yaşayışıyla eserleri birbirini tamamlayan ender şairlerden biridir.