Yaklaşık 10 yıldır bu köşede dil, edebiyat, kültür içerikli yazılar kaleme alıyorum. Seyrek olmakla birlikte ülke ve şehir gündemini meşgul eden konularda da yazdım. Bu zaman zarfında sizlerden hepsi birbirinden değerli katkılar geldi. Okuyan, yorum yapan, paylaşan herkese teşekkür borçluyum. Kitaplar, makaleler okunmak için yazılır ve okundukça değer kazanır, anlamlı hâle gelir. Bu sayfayı şahsımıza tahsis eden gazete yönetimine, hassaten Kemal Önder Demirkollu kardeşime ve çalışkan ekibine ayrıca teşekkür etmek isterim.

Kasım ayı itibariyle yeni bir döneme başlıyoruz. Bugünden itibaren çarşamba günleri bu köşede “Dersimiz Türkçe” başlığı altında notlar, gözlemler, değiniler, beğeniler, yazılar yer alacak. Burada bazen şehirden, bazen ülke genelinden, bazen de akademiden tespit ettiğimiz örnekler eşliğinde Türkçenin kurallarına, anlatım imkânlarına değinilecek. Sadece yanlış örnekler paylaşılmayacak. Okur burada dil açısından doğru olan misalleri, uygulamaları da görecek. Maksadımız kimseyi rencide etmek değil. Gayemiz; ismi Türkçeyle anılan bu şehirde dilin etkili ve doğru kullanılmasına hizmet etmek, olumlu örneklerin yaygınlaşmasına vesile olmak. Doğru ve güzel örneklerin yerelden genele, dahası evrensele ulaşmasını sağlamak. Bu işe de kendimizden, yaşadığımız şehirden, çalıştığımız kurumdan başlayacağımızın bilinmesinde fayda var.

Okullarda Türkçenin yapısıyla ilgili öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz bir bilgi var: “Türkçe eklemeli bir dildir.” Dil aileleri bahsinde de karşımıza çıkan bu temel kaide, dilimizde kelime yapma yollarından birincisine, başkaca söylersek en yaygın olanına işaret eder. Ayrıca isim ve fiil çekiminde ek dizilişinin hangi yönde olacağını gösterir.

Anlam veya işlev değiştirici eklerle kelimeler elde etmek, Türkçede kelime yapma yollarından yalnızca biridir. Türkçede yeni kelime, kavram, terim türetmenin; bir nesneye, hadiseye, yere, kişiye isim vermenin pek çok şekli vardır. Mesela bugün sözlüklerde yer alan Dursun (özel isim) ve uydu örnekleri “kalıplaşma” yöntemiyle teşkil edilmiştir. Boyut (Ar. buûd) ve okul (Fr. ecole) misalleri “örnekseme” yoluyla elde edilmiştir. İster ayrı yazılsın ister bitişik, dilimizdeki binlerce birleşik kelime “birleştirme” usulünün sonucudur. Halk ağzından toplanarak sözlüklere kazandırılan yüzlerce kelime ve deyim “derleme”, tarihî metinlerden taranıp lügate alınan onlarca sözcük vb. ise “tarama” çabalarının mahsulüdür. Bazı kelimelerimiz farklı kültürlerle kurduğumuz etkileşimin hatırasıdır. Onlar da “ödünçleme” yahut “alıntılama” yoluyla dile girmiştir. Ne yazık ki söz varlığımızda “uydurma” yoluyla kendisine yer bulmuş kelimeler de görülür.

Dilimizde kelime türetme yollarından biri de “kısaltma”dır. Genellikle sözcüklerin baş harflerinin, bazen ilk hecesi veya bölümünün, kimi zaman da ilk hecelerinin alınmasıyla elde edilen bu biçimler, gerek yazı dilinde gerekse günlük dilde oldukça yaygındır: OHAL (olağanüstü hâl), TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu), kilo (kilogram), elmek (elektronik mektup) gibi. Konuşma dilindeki İbo, Mali gibi söyleyişler de bu gruba girer.

“AR-GE” Türkçenin kısaltma yoluyla kazandığı kelimelerden biridir. İnsanımız tarafından bu hâliyle benimsenmiş, dilimize de yerleşmiştir. Açılımı “araştırma geliştirme” olan bu kelimenin kısaltılmış şekli, Türk Dil Kurumunca “AR-GE” şeklinde belirlenmiştir (bk. Yazım Kılavuzu, 2012, s. 46)

Anlam, kullanım alanı ve kullanım sıklığına bağlı olarak kısa zamanda bir terim hüviyeti kazandığını düşündüğümüz bu kelime, üniversitemizin 2024-2028 yılları arasını kapsayan Stratejik Planı’nda 36 kez geçmiştir. Bunlardan 33’ü “ARGE”, 3’ü ise “Ar-Ge” (22 ve 23. sayfalar) şeklindedir. Planda da görüleceği üzere kelime, ne yazık ki, hep yanlış yazılmıştır. 128 sayfalık metinde 1 kez olsun doğru yazıl(a)mamıştır. Üstüne üstlük, 2 farklı şekilde yazmak suretiyle kelimenin imlasında birlik de sağlanamamıştır. Böyle metinlerde özensizlik, dikkatsizlik, bazen umursamazlık bir kelimenin sadece yanlış yazılmasını değil farklı şekillerde yazılmasına da yol açmaktadır.

Hiç kuşkusuz, dilin doğru kullanılması herkesin dikkat etmesi gereken bir iştir. Bununla birlikte bu hayati mesele; kurumlarımızın, yöneticilerimizin büyük hassasiyet göstermesini de icap ettirir. Özellikle eğitimcilerin yönettiği kurumlarda bu hassasiyet ve bilincin en üst düzeyde olması beklenir. Mezkûr planı hazırlayan, okuyan, okunması ve tartışılması için ilgili kişi ve kurullara sunan, son tahlilde tashihini yapan kimselerin ve şehir kamuoyunun gözünden kaçtığını düşündüğümüz bu husus; bize, ister istemez, Yahya Kemal’in imla-lisan-kafa ilişkisini zihinlere nakşeden meşhur sözünü hatırlatmaktadır.

“On altı” yaşındaki Üniversite’miz, Türkçe gibi, bu şehrin göz bebeğidir. Bu güzide kurum; insanımıza yön verecek, şehrimizi geleceğe taşıyacak, program ve icraatlarıyla Türkiye Yüzyılı’nda söz sahibi yapacak olan yegâne yerdir. Dolayısıyla şehre ve ülkeye sunduğu her hizmet ve ürün; hem içerik hem şekil hem de dil yönüyle kalitesine yaraşır şekilde olmalıdır.

Bakmak isteyenler için ilgili bağlantı:

(https://dosya.kmu.edu.tr/strateji/userfiles/files/Stratejik%20Y%C3%B6netim/2024_2028_Stratejik_Plan_Calismalari/KMU_2024-2028_STRATEJIK_PLAN_KITABI.pdf)