Büyük şair ve mutasavvıf Yunus Emre’nin vefatının 700. yılındayız. Fani âlemdeki yolculuğu 1240/1-1320/1 yılları arasına rastlayan Yunus, gerek hayat hikâyesiyle gerek gönül dilinden dökülen mısralarla medeniyetimizin inşasına ve tekâmülüne büyük katkı sağlamış bir isimdir. Şiirleri sağlığındayken dilden dile dolaşmaya başlamış, görklü adı ve Türkçenin yüz akı olan manzumeleri vefatından bir asır sonra Roma, Kahire, Kırım gibi önemli merkezlere kadar ulaşmıştır. Onun; dillerden düşmeyen, bugün hemen herkesçe terennüm edilen birçok şiiri yahut dizesi vardır. Bunlardan biri akademik çalışmalarda beyit, diğer yayınlarda dörtlük şeklinde yazılan şu mısralardır:

Gelin tanış olalım işi kolay kılalım

Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz

Ait olduğu gazelin taç beyti durumundaki bu harikulade mısralar, Yunus Emre isminin çağrıştırdığı ilk örnekler arasındadır. Ancak beytin birinci dizesinin bazı cüzleri, şiirin yer aldığı nüshalardaki hâlinden uzaktır. “Hak cihâna tolıdur kimsene Hakk’ı bilmez” mısrasıyla başlayan bu manzume, eldeki Divan yazmalarının bir kısmında vardır. Bu gazel; Fatih, Türk Tarih Kurumu, Nuruosmaniye ve Avusturya nüshalarında mevcutken en eski tarihli yazma olarak düşündüğümüz Karaman nüshasında yoktur. Bu manzume, içinde bulunduğumuz yılda okuması gerçekleştirilen 1629 tarihli Vatikan nüshası ile yine bu sene varlığından haberdar olduğumuz 1492 tarihli iki ayrı Kütahya Vahitpaşa nüshasında da kayıtlıdır. (Bunlardan biri Ebubekir Eraslan tarafından yayımlandı, diğerleri Orhan Kemal Tavukçu ve Himmet Büke eliyle yayımlanmak üzere.) Manzumenin, tarihi bilinen en eski nüshada (Vahitpaşa) kayıtlı oluşu, istinsahı yahut telifi daha geriye giden Karaman nüshasında da bulunabileceğini düşündürüyor. Şiirin, Karaman nüshasının sayfaları koparılmış varaklarında olabileceği ihtimal dâhilindedir.

Gelelim gazelin taç beyti niteliğindeki mısraların yazmalardaki şekline. Meşhur beyit, nüshalarda şu şekildedir:

gelün tanışık idelüm işün kolayın tutalum

sevelüm sevilelüm dünyeye kimse kalmaz (Fatih: 96a, Türk Tarih Kurumu: 24b)

***

gelün danışuk idelüm izün onadın güdelüm

sevelüm hem sevilelüm dünya kimseye kalmaz (Vahitpaşa II: 136a)

***

gelüñ tanışık idelüm işüñ oñadın tutalum

sevelüm sevilelüm dünyâ kimseye kalmaz (Vatikan: 120b)

***

gelün bir tanşuk idelüm işün onarın tutalum

sevelüm sevilelüm dünyeye kimse kalmaz (Nuruosmaniye: 192b)

***

gelün danışuk idelüm izi onadın görelüm

sevelüm hem sevilelüm dünyeye kimse kalmaz (Avusturya: 96a)

Görüldüğü üzere beytin ikinci dizesi nüshaların hepsinde küçük farklar dışında aynıdır. Birinci mısrada dikkati çekenler ise “iş-iz, kolay-onat-onar, görmek-gütmek-tutmak” biçimindeki kelime tercihleridir. Bunlardan hangisinin Yunus’un dilinden çıkmış ilk şekil olduğu, nüshalardaki ayrılıkların hangi sebepten kaynaklandığı hazırlığına giriştiğimiz başka bir akademik yazının konusudur.

Yaklaşık 20 yıldır Türkçe üzerine emek veren bir kişi olarak bu noktada söyleyebileceğimiz, bu dizenin yazmalardaki şekilleriyle günümüzdeki yaygın hâli (Gelin tanış olalım işi kolay kılalım) arasında söz varlığı ve anlam bakımından dağlar kadar farkın bulunduğudur. Yunus’un bu sözle anlatmak istediği, her ne kadar ikinci mısrada buna uygun ifadeler bulunsa da “tanış olmak, tanışmak, birbirini tanır hâle gelmek” değildir. Mevcut yazmalarda “danışık/tanışık/tanşuk etmek” şeklinde görülen bu birleşik fiil, “istişare etmek, akıl sormak, danışmak” demektir. “Kılmak” kelimesinin hiç geçmediği mısranın ikinci bölümünde beytin anlam yükünü taşıyan, “onat-onar-kolay (uygun, doğru)” kelimeleridir. Hemen ifade etmek gerekir ki Fatih ve ondan çoğaltıldığı düşünülen Türk Tarih Kurumu nüshasında geçen “kolay” kelimesinin tarihî metinlere yansıyan anlamlarından biri “uygun”dur.

Bunlar birlikte değerlendirildiğinde şairin asıl söylemek istediklerinin “tanışmak ve işi kolaylaştırmak” değil “her işi danışarak ve yoluna yordamına uygun, doğru biçimde yapmak” olduğu anlaşılır. Kuşkusuz, Yunus’un felsefesinde zor olanı kolaylaştırmak da vardır. Fakat onun gerek hayatında gerek şiirlerinde öne çıkan değerler arasında meşveret kültürü ve daima işlerin doğrusunu yahut uygun olanını yapmak da yer alır. Nitekim istişareden maksat da işin doğrusunu yapmaktır.

Büyük şair ve gönül adamı Yunus Emre, üzerinde çok sayıda araştırma ve inceleme yapılmasına rağmen yalnızca hayatı ve felsefesi değil şiirleri de yeni bir gözle tekrar okunması ve yeniden değerlendirilmesi gereken bir şahsiyettir. Üzerinde yeni çalışmaların yapılması gerektiği kadar yerleşik bazı yanlışların da düzeltilmesi gün gibi ortadadır. İçinde bulunduğumuz Yunus Emre Yılı’nın bu hizmetlere vesile olması en büyük dileğimizdir.