Türkçe deyim varlığı bakımından zengin bir dildir. Bu zenginlikte organ adlarıyla kurulmuş örnekler geniş yer tutar. Dilimizin söz varlığı dikkatle incelendiğinde ayak, baş, dil, el, göz gibi kelimelerle teşkil edilmiş onlarca deyimle karşılaşılır. İkileme, atasözü, kalıp söz, yer adı vb. yapılar da hesaba katıldığında bu zenginlik ve çeşitlilik, birçok dili kendisine hayran bırakacak, hatta kıskandıracak şekilde artar. Organ isimlerinin dildeki işlevselliğine işaret eden bu zenginlik, insanımızın dile hâkimiyetini ve onu kullanma becerisini de göstermesi bakımından önemlidir.
Vücuttaki temel organlar yahut bölgeler kadar yaygın kullanılmasa da Türkçenin anlam zenginliğine ve deyimlerine hayat veren kelimelerden biri de “göbek”tir. Kelime bugün sözlüklerde çok sayıda tanımın yanında çeşitli deyim, ikileme gibi teşkillerle de temsil edilir. Bunlardan biri de halk arasında kullanılan “birine, bir şeye veya bir yere göbekten bağlı olmak”tır.
Deyim, bugün güncel sözlüklerde “göbeği biriyle bağlı (veya beraber kesilmiş)” şeklindeki kullanımıyla kayıtlıdır. “Ayrılmayacakmış gibi bağlı olmak, bütün işlerinde birlikte hareket etmek” anlamıyla kullanılır. Toplum hayatında “her zaman birlikte bulunan, birbirinden ayrılmayan kimseler” için kullanılan yapılardan biridir. Sözü, Z kuşağının dilindeki “kanka”nın deyim hâli şeklinde düşünmek de mümkündür.
Birbirine göbekten bağlı olanlar, yalnızca insanlar değildir. Ortak ideal etrafından birleşen kimi devletlerin yahut toplumların da göbeği beraber kesilmiş gibidir. Bu yakınlık, din veya soy birliği söz konusu olduğunda daha güçlü şekilde kendini belli eder. Türkiye ile Azerbaycan’ın irtibatı bu nevidendir.
Adını topraklarında bol miktarda bulunan bakır madeninden (Lat. cuprum) alan Kıbrıs, yaklaşık 500 yıllık bir Türk yurdudur. Doğu Akdeniz’in kuzeydoğu köşesinde yer alan adanın Türkiye kıyılarına uzaklığı 70 km’dir. Üç kıtayı birleştiren ada, kuzey sahillerinden Toros Dağları rahatlıkla görülebilecek kadar da Anadolu yarımadasına yakındır.
Şekil olarak şahadet parmağı İskenderun Körfezi’ni gösteren bir eli andıran Kıbrıs, hemen yanı başındaki Anadolu yarımadasının sadece jeolojik bir parçası değildir. Özellikle adanın kuzey kesimi; tarihi, nüfusu, kültürü, dil ve edebiyatıyla hem Anadolu’ya hem de Türk dünyasına göbekten bağlıdır.
Kıbrıs’ta Türk varlığının başlangıcı, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanır. Uzunca bir süre Bizans ve Venedik hâkimiyetlerinde kalan ada, II. Selim zamanında Osmanlı toprakları arasına girer (1571). Ne var ki o tarihteki nüfus yapısı adanın savunması ve ekonomik kalkınması açısından yetersizdir. Bunun için muhtelif sancak ve kazalardan önce 5720 hane buraya gönderilir. Böylece Anadolu, Karaman, Rum ve Dulkadır (Maraş) eyaletlerinden yüzlerce kişi Kıbrıs’a yerleşir. Fetihten sonra yapılan düzenli iskânlarla adadaki Türk varlığı kısa sürede önemli bir orana ulaşır.
Tarihî kaynaklara göre bölgeye yerleştirilen insanların çoğu Karaman eyaleti ile onun sancak ve kazalarından gitmiştir. Bugün yapılan diyalektolojik çalışmalar da bunu teyit eder. Ada, o yıllarda özellikle Taşeli bölgesi ve civarından binlerce kişiye kucak açmış, yurt olmuştur. Yaşanan yoğun iskânın izlerini ve hatıralarını bugün oradaki yer isimlerinde, Kıbrıs Türklerinin dilinde görmek mümkündür. Yetişmiş insan kaynaklarıyla Balkanlardaki Türk iskânına büyük destek veren Karaman, bu yeni coğrafyanın da Türk hüviyeti kazanmasında etkin rol oynamıştır.
Bugün Balkanlardaki Türk nüfusu ve yerleşmesi denince akıllara gelen ilk yerlerden biri Karaman’dır. Hiç kuşkusuz, bu durum Kıbrıs için de söz konusudur. Hem eyalet hem onun bir sancağı olarak Karaman, Osmanlı’nın son fetihlerinden biri sayılan Kıbrıs’ın tarihinde ve kaderinde önemli bir yer edinmiştir. Ne var ki bu hakikat, Balkanlar kadar gündeme getirilmemiş, hatta ihmal edilmiştir.
Kıbrıs, Karaman’a sadece göbekten değil gönülden ve yürekten bağlı bir yerdir. Daha ilk görüşte bile insanı sarıp sarmalayan bu bağlılığı, hâlen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan her bir ferdin hüzünle karışık mütebessim çehresinde, ışıl ışıl parlayan gözlerinde görmek ve Taşeli bölgesini hatırlatan o tatlı şivesinde duymak mümkündür. 18-19 Nisan tarihlerinde Türk Dil Kurumunun düzenlediği program vesilesiyle gittiğimiz Lefkoşa ve Girne’de dikkatimizi en çok çekenlerden biri bu olmuştur.
Bu satırlar aracılığıyla bir tarih ve kültür şehri olan memleketimiz Karaman’a, özellikle onun çok kıymetli valisine ve belediye başkanına, sanayicisine, esnafına, basın camiasına, sivil toplum kuruluşlarına, fikir ve kalem sahiplerine çağrıda bulunmak isteriz:
Bu şehri Kıbrıs ile buluşturmak, tarihî ve millî öz görevlerimizden biridir. Çeşitli sportif, sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemek suretiyle Karaman ile Kıbrıs arasındaki irtibatı sağlamak ve güçlendirmek bu şehrin boynunun borcudur. Bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek isteriz.