Osmanlı’nın son dönemlerinde edebiyat ve düşünce türündeki eserleriyle dikkatleri çeken isimlerden biri de Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’dir. Diplomat (Şehbender, konsolos demektir.) bir babanın evladı olarak Balkan topraklarında dünyaya gelen Ahmed Hilmi, bilim ve kültür çevrelerinde genellikle baba mesleği ve doğum yeriyle anılmıştır.

Hayat hikâyesi 1862/3-1914 yılları arasına rastlar. Yarım yüzyılı biraz aşan bu hayat yolculuğunda bir Osmanlı aydını ve sanatkârı olarak devletin en netameli zamanlarına tanık olmuştur. Günlerinin çoğunu payitahta geçirmiştir. Mamafih çeşitli vesilelerle Osmanlı ülkesinin muhtelif yerlerine de gitmiş, bu geniş coğrafyayı ve içinde bulunduğu durumu yerinde görme fırsatı elde etmiştir. Mısır, Afrika, Beyrut, İzmir, Bursa, Kastamonu ihtiyari veya mecburi olarak gittiği yerler arasındadır.

Şehbenderzâde aynı zamanda şairdir. “Özdemir” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Fakat kendisini tanıtan, şiirlerinden ziyade fikir adamlığı ve matbuattaki gayretleridir. Onun tasavvufi derinliğiyle öne çıkan A‘mâk-ı Hayâl adlı eserinin de şöhretinde payı büyüktür. Roman türünde yazılan, ardından oyun olarak sahnelenen bu kitap bugüne kadar çok sayıda basılmıştır. Günlük ve haftalık olarak çıkardığı Hikmet dergisi, devrin önemli basın yayın organlarından biri durumundadır. Dergi, Sırat-ı Müstakîm ve Sebîlü’r-Reşâd çizgisinde yayın yapar. Hikmet, aynı zamanda onun dergilerini ve kitaplarını bastığı matbaanın ismidir.

Matbuat çevreleri ile Meşrutiyet döneminin tanıdık simalarından Şehbenderzâde Ahmed Hilmi; Yûnus Emre araştırmaları açısından da önemli bir isimdir. Ne var ki onun bu yönü pek bilinmez yahut dile getirilmez. Çağında Yûnus’tan haber veren Köprülüzâde Mehmed Fuat ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) gibi güçlü şahsiyetlerle Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar gibi abidevi eserinin gölgesinde kalmış gibidir. Aslında o, Hikmet’te tefrika ettiği yazılarla yakın tarihimizde Yûnus Emre’den söz eden ilk kişi olmuştur. Bununla birlikte Yûnus Emre’yi hayatı, şahsiyeti, çevresi, eserleri, tahsili, intisabı, tesiri ve dönemiyle birlikte geniş çerçeveden ele alan ilk araştırmacının Köprülüzâde olduğu bilinmelidir.

Şehbenderzâde, tek başına çıkardığı Hikmet’in 62-68 sayılarında “Terâcim-i Ahvâl: Sahâif-i İslâmiyeden Âsâr ve Ahvâl-i Meşâhir: Yûnus” başlığı altında Yûnus yazıları neşretmiştir. “Beynennâs (halk arasında) Yûnus Emre, Derviş Yûnus, Âşık Yûnus gibi namlarıyla meşhur olan ârif ve âşık-ı billâhtır ki…” (s. 61) diye başlayan makalelerinde şairin memleketinden, zamanından, intisabından, manevi silsilesinden, yüceliğinden söz eder. Gerek bu bapta gerekse Yûnus’un hayata bakışı üzerine sarf ettiği şu sözler dikkate değerdir:

Yûnus, Türk’te zuhur eden evliya ve eâzım-ı meşâyihin (büyük şeyhlerin) yegânelerindendir. (s. 64)”

Yûnus ne yaptıysa Allah için yapmıştır. Onun alması, vermesi, gezmesi, durması, yatması, kalkması hep Allah içindir. Söylerse onun derdiyle, onun için söyler. Susarsa onun fikriyle onun için susar. Baktığı, gördüğü hep odur. Eliyle onu tutar, ayağıyla ona gider. Onu sever, onu okşar. Onu koklar. Onun mezhebi, Kâbe’si, kıblesi, dini, imanı hep odur.” (s. 95)

Filibeli Ahmed Hilmi, söz konusu yazılarında Yûnus’un “eş’âr-ı âşıkanelerinden” birkaçını paylaşır, bazı neşidelerini de şerh eder. İşte Hikmet’te çıkan bu bilgi ve yorumları, yolunu kadim medeniyetimizin inşacı isimlerinden Yûnus Emre’ye düşürenler mutlaka görmelidir.

Şehbenderzâde, medeniyetimizde Yûnus ve bu neviden kişilere yönelik eksikliği hissedilen bir biyografi geleneğinin olmayışından söz eder. Bu bahiste “Bizde zuhur eden meşâhirden (meşhurlardan) hemen hiçbirinin muntazam ve etraflı bir tercüme-i hâli (biyografisi) yok gibidir. Bizim meşâhirimiz kendi kendilerine doğarlar, kendi kendilerine yaşarlar ve kendi kendilerine terk-i hayat edip giderler, işte tercüme-i hâlini yazmakta olduğumuz Yûnus, o kabîl (böyle) zevâttandır (kişilerdendir).” der (s. 65) . Lakin müteellim ve müteessir şekilde “Me’hazlarımızda (kaynaklarımızda) Yûnus’un birkaç satırlık tercüme-i hâlinden başka bir şey göremedik.” diyerek üzüntüsünü dile getirir. Ardından “Bereket versin ki elde bir Dîvân’ı var.” der ve yerinde bir tespitle bu gönül erini tanımanın en sahih ve sağlam yolunun eserlerini okumak olduğunu belirtir.

Peki, Filibeli Ahmed Hilmi, Yûnus hakkında neler söyler?

Onun paylaştığı bilgiler Abdurrahman-ı Câmî’nin (ö. 1492) Nefahâtü’l-Üns adlı eserine dayanır. Büyük sufilerin hâl tercümelerini kayıt altına alan kitap, Lâmiî Çelebi (ö. 1532) tarafından birtakım ilavelerle Türkçeye kazandırılmıştır. Burada yazanlara göre Yûnus Bolu’da doğmuştur. Zuhuru Yıldırım Beyazıt devrindedir. Şeyhi Tapduk Emre olup Kâdirî tarikatına mensuptur. Yıldırım zamanında yaşadığı için Mevlana’yla görüşmesi de söz konusu olamaz. Zahiren ümmidir fakat bâtınen mekteb-i tevhit ve aşkta tahsilini ikmal etmiştir. Kabri Sarıköy’dedir. Şeyhi de Ankara Nallıhan’da medfundur. Doğum ve ölüm tarihleri için sağlam bir bilgi yoktur. Ancak Risâletü’n-Nushiyye’nin sonlarında geçen M 1307-1308 kaydını, hemen her araştırmacı gibi, şairin o yıllarda hayatta olduğunun delili olarak gösterir.

Müellifin sözünü ettiği Yûnus’un portresi bu kadardır. Paylaştığı veya şerh ettiği şiirler içinde yalnızca Bursa nüshasında olanlar da vardır; Fatih, Karaman, Ritter ve Raif Yelkenci nüshalarında geçenler de. Bazıları ise Bursalı Âşık Yûnus’a ait olduğu düşünülen şiirlerle birebir aynıdır.

Sahaf Raif Yelkenci’nin, bir söyleşisinde “Halk arasında 14 Yûnus olduğu rivayet edilir. Ben üçünü tespit edebildim. Büyük Yûnus, Âşık Yûnus (ö. 1439) ve Derviş Yûnus (ö. 1712).” şeklinde bir not paylaştığı ifade edilir. O hâlde Şehbenderzâde’nin Yûnus’u kimdir? Bilinenlerden midir? Yoksa henüz izine ulaşılamayanlardan mıdır?

Çocukluğu Balkanlarda geçen Filibeli’nin Yûnus’la burada tanışması mümkündür. Mektepte yahut kandil gecelerinde dinlediği ilahiler arasında Yûnus(lar)a ait olanlar mutlaka vardır. Bu aşinalığı Ahmed Hilmi, ömrünün kahir ekseriyetini geçirdiği İstanbul’da daha ileri bir noktaya taşımış olabilir. Mamafih yaklaşık beş ay kalmış olsa da onun Bursa’da Dîvân(lar) görmesi, başka Yûnusları tanıması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Hikmet’te bahsettiği, Bursalı Âşık Yûnus’a yakındır. Ancak şurası muhakkak ki hepsi etraflıca araştırılmayı bekleyen konulardır.

Not: Yukarıda sayfa numarası verilen cümleler, Ahmet Koçak’ın 2021’de çıkan Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Yunus Emre adlı çalışmasından iktibas edilmiştir. Detaylı bilgi için esere müracaat edilebilir. Bursalı Âşık Yunus içinse Mustafa Tatcı’nın (2019) bu adı taşıyan kitabına bakılabilir.