Ramazan ayındayız. Başka bir deyişle arınma, tazelenme ve yeniden diriliş günlerindeyiz. Bir kez daha, sadece bedenlerin değil ruhların da arındığı bir yenilenme dönemine, yüce Yaradan’ın engin merhametini daha yakından hissettiğimiz rahmet ve bereket iklimine kavuştuk. Şükürler olsun. Mevla sağlık ve afiyet içinde tekrarına eriştirsin.
Ramazan; namaz, oruç, zekât gibi bedenî ve mali ibadetlerle özdeşleşen bir semavi mevsim. Bununla birlikte on bir ayın sultanı, aynı zamanda tilavet ve kıraat ayıdır. Bu özel günlerde Müslümanlar Allah’ın kelamıyla her zamankinden daha çok buluşur. Hatimler yapar, mukabeleleri takip eder. Dahası teravihi hatimle birleştirenler de olur.
Bu mevsimde sıklaştırılan Kur’an tilaveti, ilahi kitabın mütemmimi olan başka okumalarla, ilimlerle zenginleştirilir. Mesela tefsirlere bakılır, peygamber kıssaları okunur. İslam tarihine göz atılır, dinî meseleler için fıkıh kitaplarına müracaat edilir. Mevla’nın “Oku!” emrinin muhatabı olan insan; edebiyat, sanat, bilim içerikli okumalarıyla da bu vakitleri “okuma şöleni” hâline dönüştürür.
Bu ramazanda okuma listeme giren birkaç kitap daha oldu. Biri 18 Mart 2023 Cumartesi günü Konya’da icra ettiğimiz Âşık Veysel panelinin aziz hatırasının bir nişanesi. Sözünü ettiğim eser, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu’nun zarif imzasını taşıyor.
Ahmet Köseoğlu “Gönüllerin Başkenti Konya”nın düşünen, üreten ve ürettiğini paylaşan kalem sahiplerinden biri. 1967 yılında Konya’da başlayan hayat hikâyesinin önemli bir kısmı doğup büyüdüğü şehre, içinden çıktığı coğrafyaya hizmetle geçmiş. Tahsil hayatından sonra kentin önemli basın kuruluşlarında görevler alıp onların doğuşuna, büyüyüp gelişmesine katkı sağlamış. Belediyecilikte, yerel yönetimlerde hatırı sayılır bir tecrübeye, birikime sahip. En az bunlar kadar değerlisi ise bürokrasiyle, siyasetle iştigal ederken kültüre, sanata, edebiyata da daima vakit ayırmış olması. Mesela hiç yüksünmemiş; Türkiye Yazarlar Birliği, Konya Tanıtım Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarında elini taşın altına koymuş. Hâsılı, şehrin sadece görünen yüzüyle değil ruhuyla da ilgilenmiş. Bunlarla iktifa etmeyip İslam’ın “Kandil Şehirlerinden Konya” için eserler kaleme almış.
Kendini Arayan Şehir (Çizgi Yayınları, 212 s.), Köseoğlu’nun geçtiğimiz yılın güz aylarında okurla buluşan son kitabı. “Bir şehre niye gidilir? Gezdiğimiz, gördüğümüz şehirlerde nedir aradığımız? Bazı şehirler kanımıza karışır, bir parçamız olur, kendimizi buluruz sokaklarında dolaşırken. ‘İnsan, aradığıdır.’ diyor Hz. Mevlana. Biz de gezdiğimiz şehirlerde kendi ruh şehrimizi arıyoruz belki de.” cümleleriyle başlayan kitapta yazar, refikleri vasıtasıyla künhüne vâkıf olduğu beldelere dair gözlemlerini, izlenimlerini, tespitlerini ve hissiyatını dile getirmiş. Yolculuğunu “üstünden bin kış ve bin sonbahar geçmiş” yerlere gerçekleştirdiğini söyleyen Köseoğlu, gezilerinde şehirlerin modern caddelerini değil “hafıza mekânları”nı aramış daima. Bu mekân bazen bir köprü olmuş, bazen bir cami, bazen de taşındaki “sahibülhayrat” yazısı silinmeye yüz tutmuş bir çeşme. İşte bu seyahatlerde aldığı notlar, kulak verdiği hikâyeler ve hayretle dinlediği efsanelerle kitabını ilmek ilmek dokumuş.
“Şehirlere Yolculuğum” girizgâhıyla başlayan Kendini Arayan Şehir, üç bölümden oluşuyor: Gökte Yapılan Şehirler, Umran Şehirler ve Şehirden Uzakta Şehre Yakın. Kitap “Şehrin Yerlisi Olmak” bölümüyle bitiyor. Birinci bölümde gökte yapılıp yere indirilen Kudüs, huzur şehri Konya, zamanın şehri Şam, efsane şehir Şanlıurfa ve tarih kokulu Bursa huzura çıkıyor. İkinci bölüm; kaybolmayan şehir Üsküp, çinili şehir Kütahya, tarihin kucağındaki şehir Aksaray, kadirşinas şehir Tokat, saklı şehir Amasya ve bereketli şehir Balıkesir’e tahsis edilmiş. Yazar son bölümü Ereğli, İznik ve Tuz Gölü’ne ayırmış. Minyatürlerle, fotoğraflarla, Akif’ten, Yahya Kemal’den, Tanpınar’dan şiirlerle, mani ve türkülerle örülen kitap; okuru Osmanlı ülkesinin kadim şehirlerine seyahate çıkarırken bir taraftan da tarihle, edebiyatla, sanatla, kültürle ve envaiçeşit folklorik malzemeyle buluşturuyor.
İçinde bulunduğumuz ay bir sükûnet ve huzur mevsimidir. Kısa bir sekîne vaktidir. Fakat seçkin bir zaman dilimidir. Bu dönemde, yukarıda da bahsettiğimiz üzere, başta kelamların en güzeli kelâm-ı kadim olmak üzere her türden kitap okunabilir. Okunmalıdır da. Düşünce kitaplarına da yer vardır, divanlara da mesnevilere de şiir seçkilerine de. Kanaatimce ömrün bu tadımlık anlarına en çok yakışanlar; gezi, hatıra, deneme gibi türlerde kaleme alınmış olanlardır. Böyle kitaplar; ikindi mukabelesinden sonra sokaklarda biraz dolaşmak, teravihin ardından bir çınar altında çay eşliğinde sohbet etmek, sahur serinliğinde kendini dinlemek, cami avlusunda bir dostla konuşmak gibi gelir insana. İnsan kendinden bir şeyler bulur orada ve o anlarda. Sılayı hatırlar, kaybettiğini anar, gözleri buğulanır. Efkârlanır, hayallere dalar. Omzuna dokunan bir elle yahut latif, içine işleyen lahuti bir sesle kendine gelir.
İşte Kendini Arayan Şehir okura böyle zengin ve dingin bir ortam sunuyor. Saygıdeğer Ahmet Köseoğlu ile kitaba fikir, çizim, resim, tasarım yönüyle katkı veren herkes, basımını üstlenen Çizgi Kitabevi ve Ömer Arlı teşekkürü, tebriki ve takdiri fazlasıyla hak ediyor.
Kendini Koruyan Şehir’den sonra gelen ve aynı düşüncelerle yazılan Kendini Arayan Şehir, bu dizinin bir üçlemeyle tamamlanacağını da müjdeliyor.